Kilitbahir (İlahiyat Fakültesi Dergisi) (2012 - halen)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 153
  • Öğe
    Ebû ?ayyân et-Tev?îdî’nin el-Be?âir ve’z-Ze?âir Adlı Eserinde Mizahî Karakter Çeşitliliği
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Tan, Tuncay; Günday, Hüseyin
    Hicri IV. yüzyıl müelliflerinden Ebû ?ayyân et-Tev?îdî’nin edeb sahasının önde gelen hacimli eserlerinden el-Be?âir ve’?-?e?âir’i, bir kültür ansiklopedisi olmasının yanı sıra, muhtevasındaki anekdotik pasajlar, fıkralar, söz oyunları, tarihsel nükteler vs. sebebiyle kelimenin teknik manasıyla da bir mizah derlemesi hüviyetindedir. Bu makale ile amaçlanan, çoğu defa gözden kaçırılan, el-Be?âir ve’??e?âir’in klasik Arap mizahının ana referanslarından biri olma özelliğine dikkat çekmektir. Bu maksatla, eserde yer alan mizahî figür repertuvarı ikili bir kategorizasyonla “anonim karakterler” ve “popüler şahsiyetler” başlıkları altında muhtasaran tanıtılacaktır.
  • Öğe
    Arapçada Kesretü’l-isti‘mâl Gerekçesiyle “?????” Fiilinden Hemzenin Kural Dışı Hazfedilmesi Olgusu
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Ergüven, Şahabettin
    Arapçanın önemli özelliklerinden biri kuşkusuz îcâzdır (az lafızla çok anlam ifade etme). Arapların îcâzı sağladığı yöntemlerden biri de kesretü’l-isti‘mâl (kullanım sıklığı) gerekçesiyle hazif (kelimeden harf, cümleden kelime eksiltme) yoluna gitmeleridir. Arapçada hazif olgusuna gerek dini metinlerde gerekse cahiliye dönemi Arap şiiri ve atasözlerinde sıkça rastlanmaktadır. Arapçada hazfin farklı düzeyleri vardır. Bunlar; kelimeden harf, cümleden kelime ve metinden cümle hazfetmektir. Kelimeden harf hazfedilmesi iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi kıyasi (kurallı), ikincisi şaz (kuralsız) haziftir. Kıyasi hazif, sarf (morfoloji) kurallarının gerektirdiği, belirli bir gerekçeye binaen yapılan kurallı haziftir. Şaz hazif ise sarf kurallarının gerektirmediği bilakis kelimenin çok kullanılması nedeniyle telaffuzda kolaylık, dilde hafiflik sağlamak için yapılan kuralsız haziftir. Bu hazif türü sadece Araplardan işitilen (semâ‘) kelimelerle sınırlıdır. Biz bu çalışmada Arapçada kesretü’l-isti‘mâl gerekçesiyle “ ? ??? “ ? fiilinden hemzenin kural dışı hazfedilmesi olgusunu, bunun gerekçelerini, alimlerin bu konudaki görüşlerini âyet-i kerîme, hadis-i şerîf, şiir ve atasözlerinden örnekler eşliğinde ele alıp inceleyeceğiz.
  • Öğe
    Arap Dilinde “Vâv” (?) Edatının Fonksiyonları
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Geylani, Mahfuz
    Edatlar kendi başlarına herhangi bir anlam ifade etmeyen, cümle içerisinde anlam yüklenen unsurlardır. İsim ve filleri birbirine bağlama işlevi görürler. Edatlar konuşan kişinin farklı anlamlar oluşturmak için başvurduğu araçtır. Kendisinden sonra gelen sözcükleri etkilerler. Yani o sözcükler üzerinde amil olurlar. Klasik nahiv kitaplarında isim ve fiilden sonra zikredilen harf bölümünde geniş bir şekilde ele alınırlar. Bu edatlardan Arap dilinde kullanımı geniş olanlardan birisi de “vâv” harfidir. Bu çalışmada “vâv” edatının/harfinin Arap dilindeki işlevine dikkat çekilmiştir.
  • Öğe
    Visâl Orucu Bağlamında Hz. Peygamber’in Örnekliği
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Karabacak, Mustafa
    İmsak vaktinden iftar vaktine kadar bir amaç uğruna ve bilinçli olarak yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak anlamına gelen oruç, İslam’ın temel ibadetlerinden biridir. Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı Samî geleneğine bağlı Mekke Müşrikleri ve Medineli Yahûdiler de bu ibadeti biliyor ve oruç tutuyorlardı. Fakat tuttukları orucun başlangıç ve bitişi yaklaşık 24 saat veya iki, üç gün ve daha uzun süreyi bulmaktaydı. Hz. Peygamber ve sahâbîler de içinde yaşadığı topluma uyarak bu şekilde oruç tutmuşlardır. İslamiyette ise orucun süresinin kısaltılmasıyla birlikte önceki gelenekteki oruca visâl orucu denmiştir. Hz. Peygamber kendisi visâl orucu tutmasına rağmen ashâbına bunu tavsiye etmemiştir. Hz. Peygamber kendini örnek alarak oruç tutanlara “Ben sizin gibi değilim; Rabbim beni yedirir ve içirir” demiştir. Bu çalışmada Samî geleneğindeki oruçtan başlayarak rivayetlerde visâl orucunu ve Hz. Peygamber’in “Rabbim beni yedirir ve içirir” ifadesini onun ümmetine olan örnekliğiyle nasıl bağdaştırılacağı konusu incelenecektir.
  • Öğe
    Behşemiyye ile Hüseyniyye Ekolleri Arasındaki Görüş Ayrılıkları
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Özerol, Mehmet Fatih
    Mu‘tezile mezhebi, Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf ile birlikte “beş ilke” etrafındaki bütünlüğünü sağlamıştır. Mu‘tezile daha sonraları Bağdat ve Basra ekolleri olarak ayrışmıştır. Basra ekolü, Ebû Ali elCübbâî ve Ebû Hâşim el-Cübbâî tarafından sistemleşmeye başlamıştır. Basra ekolünün sistematik hale gelmesi, özellikle Kâdî Abdülcebbâr’ın ortaya koyduğu eserlerle tamamlamıştır. Ağırlıklı olarak Ebû Hâşim’in görüşleriyle sistemleşen Basra ekolü, kelâm tarihinde Behşemiyye olarak anılmıştır. Kâdî’nin öğrencisi olan Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, felsefe ile ilgilenmesinin neticesi olarak benimsediği metot ile üstadlarının yaklaşımlarını eleştirmiştir. Bunun sonucunda Behşemî anlayıştan farklı bir oluşum olarak Hüseyniyye ekolü ortaya çıkmıştır. Hüseynîler, metodolojik açıdan Behşemîlerden farklı bir yol takip etmişlerdir. Hüseynîlerin benimsedikleri metodolojiye dayalı olarak ortaya koydukları yeni fikirler, iki ekol arasında temel doktrinel ayrılığı meydana getirmiştir. Bu çalışmada iki ekol arasındaki belli başlı görüş ayrılıklar ele alınmıştır.
  • Öğe
    Ebû Firas el-Hamdânî’nin “Esirin Annesi” Adlı Kasidesi (Şiir Sanatı Çalışması)
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Awwad, M. Rami
    Hicrî IV. yüzyıl, Arap düşünce ve edebiyatının İslâm medeniyeti bünyesindeki parlak dönemi olarak bilinmektedir. Nitekim Hicrî IV. yüzyıl, birçok alanda ilim adamı ve edebiyatçı yetişmiş ve insanlık için bugün bile göz ardı edilemeyecek büyük bir düşünce ve ilim mirası bırakmışlardır. Hamdanoğullarının emiri ve süvarisi Ebû Firas el-Hamdânî, bu dönemin en önemli şairlerinden biridir. el-Hamdânî, şiirinin güzelliği ve üslûbunun eşsizliği yanında farklı hayat hikayesiyle de tanınmaktadır. Bu makalede Ebû Firas el-Hamdânî’ye ait “Esirin annesi” başlıklı vicdan şiirine ışık tutulurken şairin edebî yönleri de gün yüzüne çıkarılmaya çalışılacaktır. Söz konusu şiir, Ebû Firas el-Hamdânî’nin esir düştüğü Roma hapishanesinde henüz tutuklu bulunduğu sıralarda annesinin vefat ettiği haberini alması üzerine kaleme aldığı mersiyedir. Bu çalışma, şaire ait mersiyede yer alan düşünce, ahenk ve sanat inceliklerini ortaya koymaya çalışmaktadır.
  • Öğe
    İbn Hişâm eL-Ensârî’nin Evdahu’l-Mesâlik ilâ Elfiyyeti İbn Mâlik Adlı Eserinde Şiirde Dil Sapmalarının Ölçütleri ve Gramatik Açıdan İncelenmesi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Alyounes, Hafel
    Şiirde “zarûret” (dil sapmaları) problemiyle yakından ilgilenmişlerdir. Bahse konu problemle ilgili pek çok görüş bulunmaktadır. Bu çerçevede kimi alimler, şairin zorunlu olarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğine bakmaksızın şiirdeki tüm dil sapmaların zarûret diye adlandırılacağı yönünde bir görüş benimsemiş, kimi alimler ise bunu şairin başkaca bir seçeneğinin bulunmadığı zorunlu durumlardaki kullanımlarıyla sınırlandırmıştır. Şiirde zarûret probleminin pek çok türevi bulunmaktadır. Bu çalışmada söz konusu problem, es-Sîrâfî tarafından temelleri atılarak zaruret meselesiyle bütünleşen ve zaruretin dilsel formunun ve yorumun bina edildiği dilbilimsel ölçütler doğrultusunda İbn Hişâm’ın (ö. 761/1360) Evdahu’l-Mesâlik ilâ Elfiyyeti İbn Mâlik adlı eseri üzerinden ele alınmıştır. Bu arada İbn Hişam’ın diğer eserlerinde serdettiği görüşlere ve nahiv literatüründeki temel metinlere atıfla, alimlerin, dilin ve sözdizimin sıhhatiyle ilgili görüşlerine dair açıklamalar yapılmıştır. Diğer yandan zarûret olgusunun doğuşu, gelişimi ve önde gelen dilcilerin konuyla ilgili görüşleri incelenecek, ardından İbn Hişâm’ın şiirle istişhatlarında açıklamış olduğu zaruret ölçütlerine yer verilmiştir. Onun örnekleme kabilinden kullanmış olduğu şiirler bu çalışmanın metoduna uygun olarak zarûrâtu’z-ziyâde, zarûrâtu’l-hazf, zarûrâtu’t-takdîm ve’t-te’hîr ve zarûrâtu’l-ibdâl şeklinde taksim edilmiştir. Çalışmada temel kaynaklardaki bilgi malzemesinin bir araya getirilip incelenmesi ve alimlerin görüşlerinin detaylandırılarak analiz edilmesi esasına dayanan kronolojik ve deskriptif bir yöntem takip edilmiştir. Çalışmanın ulaştığı önemli bulgular sonuç bölümünde zikredilmiştir
  • Öğe
    9. Dünya Helal Zirvesi 2019 & 7. İslam İşbirliği Teşkilatı Helal Expo (28 Kasım – 1 Aralık 2019 İstanbul)
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Boran, Mustafa
    28 Kasım 1 Aralık 2019 tarihleri arasında İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) Helal Expo Dünya Helal Zirvesinin (World Halal Summit) yedincisi İstanbul Yenikapı Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezinde yapıldı. Bu zirvelerde her yıl bir ana tema belirlenmektedir. Bu sene tespit edilen temalar Tüm Nesiller İçin Helal: “Ailenin ve Gençliğin Önemi” “Sağlıklı Yaşam İçin Helalin Önemi” başlıkları ile belirtilmişti. Ama oturumlarda gördüğümüz kadarıyla bu temalara fazla bağlı kalmadan çoğunlukla sunucuların kendi bildiği ve hazırlandığı sahalarda sunumlar yapıldı. Dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olarak İstanbul’da gerçekleşen Helal Expo zirvesinin 2019 yılına damgasını vurduğu ifade edildi. Zirve sonunda elde edilen bilgilere göre 94 ülkeden ziyaretçilerin geldiği, 36 ülkenin katılımcı olduğu, yerli ve yabancı 376 katılımcı firma,15000 metrekare alanda gıdadan kozmetiğe, giyimden ilaca, baldan jelatine ürünlerinin tanıtımını gerçekleştirdi. Bu zirveye yaklaşık 5.000 yabancı 30.000 yerli olmak üzere 35.000 kişi ziyaretçi olarak geldi. Bir taraftan da hazırlanan salonda oturumlar yapıldı, 10 oturumda 67 konuşmacı sunumlarını gerçekleştirdi. 7.000’den fazla B2B ikili görüşme gerçekleştirildi. 474 hosted buyer/Uluslararası Satın Alma Heyeti Programı yapıldı. Dünya Helal Zirvesi 28 Kasım 2019 tarihinde sabahleyin açılış konuşmaları ile başladı. Öğleden sonra oturumlarla devam etti. Oturumlarda dünyanın dört bir tarafından gelen uzmanlar helal konusunun değişik yönlerini sunumlarında ele aldı. Oturumlarda yapılan sunumların yüzde doksanı İngilizce olarak gerçekleşti. Aslında İslam dinine ait olan helal-haram konusu en güzel Arapça olarak ifade edilebilirdi. Ortak dil İngilizce olarak görülüyor olmalı ki, bu dil tercih edilmiş. Her ne kadar kulaklıktan çevirileri yapılsa bile aslını tam olarak yansıtması zordu. Fuar alanında yabancı ülkelerden gelenler olunca Arapça ve İngilizce bilmenin ne kadar gerekli olduğu anlaşılıyordu. Yapılan sunumlar daha sonra özet halinde yine İngilizce olarak bir kitapta toplanıp basılmaktadır.Açılış konuşmalarında bu organizasyonun İslam ülkeleri arasında hem ticareti artırma konusunda ortak bir nokta bulmak, hem de ticaretin önündeki engelleri kaldırmak için bir gayret olarak algılamamız gerektiği vurgulandı. Helal Expo Başkanının "dünyanın en büyük helal organizasyonu bu organizasyon ve dünyada bir merkez olma özelliği kazandı” şeklindeki sözleri zirvenin büyüklüğünü ve önemini göstermektedir.
  • Öğe
    Kültürleşme, Dini Başa Çıkma ve Yaşam Memnuniyeti: Türkiye’de Yaşayan Yabancı Öğrenciler Üzerine Nicel Bir Araştırma
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Sağır, Zeynep
    Bu çalışmanın amacı, kültürleşme, dini başa çıkma ve yaşam memnuniyeti arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Katılımcılar 25 farklı ülkeden Türkiye’ye gelmiş ve Türkçe eğitimi devam etmekte olan 224 yabancı öğrencidir. Veriler 2020’de anket tekniği kullanılarak toplanmıştır. Anket, Demografik Bilgi Formu, İki Kültürlü Kimlik Entegrasyonu Ölçeği, Dini Başa Çıkma Ölçeği ve Yaşam Memnuniyeti Ölçeğinden oluşmaktadır. 18-40 yaş aralığında, yaş ortalamasının 22.84 olduğu katılımcıların 65’i kadın ve 159’u erkektir. Sonuçlar, olumlu dini başa çıkma (ODBÇ) ve kültürel uyum arasında pozitif anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Ayrıca dini çatışma ve yaşam memnuniyeti arasında ise negatif anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
  • Öğe
    Muhammed Mâzî’nin Meâricü’l-Mukarrabîn İsimli Eseri Bağlamında “Nefs Cevherinin Saflaştırılmasının” Vuslattaki Fonksiyonu
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Gökcan, Mehmet Mansur
    Vuslat, tasavvufun temel hedeflerinden biridir. Allah’a ulaştıran yolların, “yaratılanların sayısınca” olduğu ifade edilse de seyr ü sülûk yoluyla bir mürşit rehberliğinde Allah’a ulaşmak, tasavvufî bir metot olarak öne çıkmaktadır. “Nefs cevherinin saflaştırılması” vuslat yollarından biridir. Vuslatın önündeki en büyük engel olan nefsin, yaratıldığı andaki temizliğine ve saflığına kavuşturulması önem arz etmektedir. Vuslat yolundaki sâlikin, öncelikle vakti iyi değerlendirmesi ve amellerini öncelik sırasına göre yerli yerinde yapması gerekmektedir. Nefs cevherinin, kötü ahlak ve kötü amellerle kirlenerek üzerinin örtülmesi onun Allah’tan uzak kalmasına sebep olmaktadır. Allah’a ulaşmak hem madden hem de manen temiz olmaya bağlıdır.
  • Öğe
    İslâm’da Duanın Ruh Sağlığına Katkısı
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Türk, Nurdoğan
    İnsanlık, ilk insan Hz. Âdem’den bugüne kadar hiçbir zaman duadan uzak kalamamıştır. Bu bağlamda dua, kul ile Allah arasındaki iletişimi aracısız şekilde sağlayan bir çeşit diyalogdur. İslâm’a göre dua, kulun acziyetini itiraf ederek Allah’tan dünyevî veya uhrevî bir şey dilemesi, istemesi, O’nu yardıma çağırması ve anmasıdır. Dua, müminin silahı, dinin direği ve ibâdetin özüdür. Kulun Allah’a yakın olmak için kurduğu ilişkilerden birisidir. Bu ilişki, İslâm’ın kutsal kitabı Kur’ân’da çokça dile getirilmiştir. Hatta Kur’ân, bir dua olan Fâtiha suresi ile başlar, yine bir dua olan Nâs suresi ile biter. İnsan, maddî veya mânevî bir şeye ihtiyaç duyduğunda o şeyi istemek için veya korku, üzüntü, güçsüzlük ve çaresizlik anında yardım dilemek için dua eder. Duanın ruh üzerinde hem derin, pozitif bir etkisi ve katkısı, hem de onunla ilgili potansiyel bir bağlantısı vardır. Dindarlığın göstergeleri içinde yer alan dua, bir anlamda insanların ruhsal motivasyonunu ve iç huzurunu temin eden dinsel temelli mükemmel bir psikoterapi veya psikolojik bir tatmin olarak nitelenebilir. Bu açıdan duanın -ilaç tedavisini göz ardı etmeksizin- psikolojik olarak iyileştirici bir yönü olmasının yanı sıra ruhsal gerilimi hafifletici, ruhî hayatı dengeleyici ve tanzim edici bir rolü vardır. Aynı zamanda dua, modern çağın ruhsal hastalığı stresle baş etmede etkin bir faktördür. Dolayısıyla insan, zor, sıkıntılı ve kötü duruma düşmemek veya bu gibi durumlara düştüğünde nefes almak için duaya yönelir. Bu yönden dua, daha da önemli ve fonksiyonel bir durum arz etmektedir. Çalışmanın amacı, duanın Müslümanların ruh sağlığına pozitif katkı sağlamasında ne kadar çok etkin rol oynadığına dikkat çekmek ve onları içtenlikle dua etmeye teşvik etmektir. Bu çalışmada, ana hatlarıyla ibâdetlerde yapılan duaların, korku, üzüntü, güçsüzlük ve çaresizlik hâlinde yapılan duaların ve kişinin içinden gelerek tek başına yaptığı duaların ruh sağlığına katkısı ele alınacaktır. Bunlarla birlikte ibâdetlerdeki duaların katkısına da ayrıca değinilecektir. Böylece çalışmada, duanın ruh sağlığına katkısı tüm yönleriyle ortaya konmaya çalışılacaktır
  • Öğe
    Arap Dilinde Okuma Kavramı
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Kocabıyık, İbrahim
    Bu makalenin konusu Arapçada okuma kavramını irdelemektir. Arap dilinde okuma kavramı bilgi ve tecrübenin kapısı sayılır. Bu kavram genelde (???) ,(???? ) ,( ??? ? ? (ve (??? (lafızlarından türeyen mastarlarla ifade edilir. (??? (kök itibariyle ittibâ etti (uydu); (??? (tekrarladı; ?? ? ?? ?düzenli oldu, güzel telaffuz etti ve (?? ? ?? ? (topladı anlamındadır. Okuma kavramı yazma, dinleme ve konuşma becerilerini de kapsar. Okumanın önemi dili kullanma becerisi ile ilgilidir. Dili kullanma becerisi ise dinleme, konuşma, okuma ve yazma eğitimi ile gelişir. Okuma, okuyucunun aklen ve manen gelişmesine katkı yapması, ilmin önemini kavratması, bilgi mirasını aktarması ve böylece kişinin kendini geliştirmesini mümkün kılacaktır. Okumayı teşvik edici yöntemlerin okuyucunun okumayı sevmesinde, okuduğunu kavramasında ve okuduklarını hayata geçirmesinde önemli bir yeri vardır. Okuma becerisini kazanan okuyucu tahlilî ve senteze dayalı metotlarla fikren ve aklen belirli bir seviyeye ulaşabilir. Okumanın sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesine engel olan okuma bozuklukları da öğretmene, kitaplara ve öğrenci kusurlarına bağlı olabilir. Okuma hayatımız içinde sürekli ve disiplinli bir çabayı gerektiren bir dikkattir.
  • Öğe
    Nebevi Sünnete Yaklaşımda Modernite ve Ondan Etkilenen Eğilimler, Betimsel ve Analitik Bir Çalışma
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Sarmini, Mohamad Anas
    Bu çalışma, modernizmin Müslümanların dünyasında getirdiği problemi tasvir etmeyi ve bununla birlikte dini metinlere, özellikle de hadislere yönelik ortaya çıkan ilmi yaklaşımları tahlil etmeyi hedeflemektedir. Bunun için de sadece geleneksel veya modern yaklaşımlarden bahsedilmemiş, aynı zamanda bu ikisinin arasındaki mesafeyi kapatmayı hedefleyen diğer uzlaşmacı yaklaşımlar ele alınmıştır. Araştırmalar neticesinde modernizmden etkilenen ve ortaya çıkan ilmi yaklaşımları dört grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi; Muhammed Abduh'un (ö.1905) temsil ettiği akılcı ve yenilikçi yaklaşımıdır. İkincisi; ilmi selefi eğilimin doğduğu ve mezhebe bağlılığı reddeden hukuki yaklaşımdır. Bu yönelimi el-Elbânî'nin çalışmalarının (ö.1999) gölgesinde tahlil etmiştik. Üçüncüsü; nasların makasıdını araştıran, zannî hadisleri reddeden veya makasıda ters düşmeleri durumunda bunları te’vil eden amaçsal yaklaşımdır. Bu eğilimi temsilen Taha Cabir el-Alvani (ö.2016) tercih edilmiştir. Dördüncüsü; değerleri önceleyen ve nasları anlamada bu çerçeveden bakan ahlaki değerler yaklaşımıdır. Bunu temsilen de Fazlurrahman (ö.1988) tercih edilmiştir. Çalışmada, modernizmin söz konusu alimler üzerindeki etkisini tespit etmeye çalışılmıştır. Ayrıca onların sünnetin hüccet değeri, hadislerin tashîh ve tad'îfi, hadisle amel etme veya etmeme, hadislerin zahir anlamlarıyla kabul edilmesi veya tevil edilmesi gibi konularında modernizme karşı verdikleri cevapları ve geliştirdikleri metotları ortaya koymaya özen gösterilmiştir. Sonuç kısmında ise bu yaklaşımlara yönelik genel değerlendirmelerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Perception, distinction, emotion and senses in plants and inanities in light of what was mentioned in the Quran and the Sunnah
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Salih, Enes
    Çağdaş dönemde bilimsel yaşamın gelişim kaydetmesiyle birlikte dış dünyadaki varlıklarla ilişkili kavramlar farklılaşmıştır. Bunun sonucunda insanın dünyaya bakışı değişmiş ve iletişim araçlarının insan bilgisi üzerindeki etkisi artmıştır. Geçmiş dönemlerde (insanlar arası) iletişim araçları işitme, görme ve konuşma ile sınırlıydı. Fakat günümüzde iletişim araçlarında meydana gelen değişiklik, amaçlanan iletinin ikinci veya üçüncü şahıslara gönderimini ve alımını sağladı. İnsanlar alemi ve diğer alemler (melekler, cinler vs.) arasındaki iletişim araçları/yöntemleri farklı olduğu için insanoğlu ve diğer varlıklar arasında iletişim söz konusu değildir. Çünkü –ister insanlar alemi olsun isterse melekler veya cinler alemi olsun– her bir alemin (aleme ait varlıkların) kendine özgü iletişim yöntemi vardır. Bu sebeple insanlar alemi ile diğer alemler arasındaki iletişim imkansız durumdadır. Aynı şekilde bitkiler ve cansız varlıklar aleminin de kendine özgü iletişim yöntemi vardır. Sem’i (Kur’an ve sünnet) ve ilmi (bilimsel araştırmalarla ilgili) delillerin bu âlemlerin varlığına dair beyanlarına rağmen iletişim yöntemlerindeki farklılık insanların bitkiler ve cansız varlıklarla sözsel ve işitsel irtibat (iletişim) kurmasını imkansızlaştırmıştır. Bitkiler ve cansız varlıkların yaşamı (idrak, işitme ve konuşma alanları) önceki asırlarda tasavvur edilmemesine rağmen günümüzde algılanabilen bir olgudur. Örneğin elektrik, enerji gibi güçler, gözle görülür olmamasına rağmen cansız varlıklarda mevcut olan etkin (hareket ettirici) güçlerdir. Bitkiler ve diğer cansız varlıklardaki yaşam biçimleri ve iletişim yöntemleri de görülmezlik ve etkinlik (hareket ettirici güç olmaklık) bakımından bunlara benzemektedir. Cansız varlıklarda yaşamın olduğuna dair [kesinlik niteliği taşıyan] sem’i delillerde (ayetler ve hadisler) pek çok beyan yer almaktadır. Ancak bu deliller delalet açısından zanni [delâlet-i zannî] nitelik taşımaktadır. Klasik dönemde âlimler bu delillerin anlamları konusunda (iki farklı) görüşe ayrılmışlardır. Bir kısmı cansız varlıklardaki hayata dair beyanları hakikat olarak değil mecazi olarak yorumlamış ve görüşlerini bu düşünce üzerine inşa etmişlerdir. Bazı âlimler de bu delilleri hakikat olarak anlamlandırmışlar ve ilk mezhebe aksi yönde görüş beyan etmişlerdir. Bu âlimlere göre cansız varlıklar yaşam, işitme, konuşma ve idrak gibi varlıksal koşullara sahiptir. Nitekim modern bilim de cansız varlıklarda ve bitkilerde bu gerçeği teyit etmektedir. Bu çalışmada, çağdaş bilimde iletişim kavramını ve farklı iletişim araçlarını, insan-dışı âlemdeki imkânını delillerle ve mantıki sonuçlarla birlikte açıklamaya çalıştık. Sonrasında âlimlerin bu konudaki görüşlerini ve esas aldıkları yöntemleri beyan ettik. Nihayet zaruri delilleri temel alarak bitkilerde ve cansız varlıklarda hayat, hisler ve idraki kabul eden görüşü tercih ettik. Bunun yanı sıra Kur’an ve sahih sünnetten pek çok sem’i delili, âlimlerin bu delilleri değerlendirme biçimini ve kanaatlerini aktarma yolunu dile getirdikten sonra çağdaş bilimin bu meseleye yaklaşımını ele aldık. Son olarak bitkilerde ve cansız varlıklarda hayatın, idrakin, duyguların, hafızanın ve özgürlüğün sınırlarını açıkladık. Böylece bitkilerde ve cansız varlıklarda işitme, konuşma ve görme gibi duyuların sınırlarını delilleriyle birlikte ortaya koyduk.
  • Öğe
    The image of Heaven and Hell in Ismaili Belief
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Mahmoud, Ramy
    İsmâilîlik, en karmaşık ve esasları birbiriyle sıkı sıkıya ilişkili inanç sistemlerinden biri olarak kabul edilir. Bu karmaşıklığın ve ilişkilerin arka planında birçok neden vardır. Bu nedenler arasında tarihi, coğrafi ve kültürel çeşitli etkiler ile Hıristiyanlık ve Hint felsefesinin etkileri de yer almaktadır. Bu nedenle İsmâilî inanç sistemi üzerine çalışacak olan bir araştırmacı, bu felsefelere atıfta bulunmadan, her düşünceyi kaynağına döndürmeden ve gelişim aşamalarını izlemeden bu karmaşıklığı açıklayamayacak ve araştırdığı inanç esasıyla ilgili karmaşıklığı gideremeyecektir. Bu makale, İsmâilî inanç sisteminde Cennet ve Cehennem tasavvurunu ele almaktadır ve bu tasavvur, sistemin temellerinden olan ahiret inancına dair büyük resmin önemli bir parçasıdır. İsmailî inanç sisteminde felsefenin derin izleri vardır. Örneğin, “Bâtın” ve “Zâhir” gibi felsefî arka plana sahip bir çok inanç başlığı vardır ki bunları anlamadan İsmâilî inancına göre ahirette neler olacağını kavramak mümkün olmayacaktır. Bâtın ve Zâhir İsmâilîliğin, kendisini bir inanç sistemi olarak kabul edenlerden iman etmelerini istediği bir inanç esasıdır ve diğer bütün inanç esaslarının tam olarak kabulü gibi ahirete iman da bununla ilişkilidir. Ismaililikte ahiret inancı, kendileri dışında kalan diğer müslüman topluluklardaki gibi değildir. Ahiret, kıyâmı ile zamanın son bulacağı, inananlar ve inkar edenleri sorguya çekmek gibi ahirete dair bütün uygulamaları gerçekleştirecek olan, yedinci devrin sahibi “kıyâm el’kâim”in uhdesi altındadır. İsmâilî inanç sistemindeki Cennet ve Cehennem tasavvurunu ele almakta olan bu makalede konu, İsmâilî inanç sisteminin üç önemli savunucusu olan Abdân el-Karmati, Ebû Ya`kub el-Sicistânî ve Hamîdüddin el-Kirmânî’nin görüşleri esas alınarak inecelemeye tabi tutulmuştur. Araştırmanın başlangıcında İsmâilî inanç sistemi ve ünlü savunucularına dair genel bir değerlendirmede bulunulmuştur. Sonrasında adı geçen İsmâilîlik savunucularının görüşleri sırası ile müstakil bir konu başlığı altında ele alınmıştır. İlk olarak, her ne kadar günümüze ulaşan eserleri az olsa da Abdân elKarmatî’nin Cennet ve Cehenneme bakış açısı üzerinde durulmuş, akabinde Ebu Yakûb el-Sicistâni ve Hamîdüddin el-Kirmânî’nin konuya dair görüşlerine yer verilmiştir. Böylece, görüşlerin birbirleriyle karıştırılmasınden kaçınılmış ve konu başlıklarıyla ilgili yeterince bilgi verilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Alkohol’dan Ziffer’a (Alkolden Rakamlara) - Alman Dilinin Aynasında Avrupa’daki Arap Etkisi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-09-18) Hasse, Dag Nikolaus; Akti, Selahattin (çev.)
    Arap-İslam düşünce geleneğinin Avrupa üzerindeki etkileriyle ilgili Batıda sürdürülen tartışmalar ilim çevrelerince bilinmektedir. Sözü edilen düşünce geleneğinin Batı üzerindeki etkisi kimi çevrelerce reddedilirken, kimilerince kabul edilir. Ancak bu etkiyi olduğundan fazla abartanlar da mevcuttur. Dag Nikolaus Hasse, bu konuda birçok çalışmaya imza atmış ve özellikle Orta Çağ Avrupa’sında Arap-İslam düşünce geleneğinin Batı üzerindeki etkisini araştırmış bir bilim insanıdır. Onun, aşağıda tercümesini sunduğumuz makalesi, söz konusu etkiyi birçok örneklendirmeyle Alman dili aynasında ele alan bir çalışmadır.
  • Öğe
    Vakf-ı Lâzım ile İlgili Tespit ve Tahliller
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Kara, Mehmet
    Kur’ân-ı Kerîm’in tilâvetinde âyetlerdeki murâd-ı ilâhînin anlaşılabilmesini temin için mushaflarda yer verilen vakf alametlerine riayet edilmesi önem arz eder. Bu bağlamda değerlendirilen vakf alametlerinden birisi, ilk olarak Ebû Ca‘fer Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî’nin (ö. 560/1164) ihdas ettiği ve mushaflarda (? (remzi ile gösterilen vakf-ı lâzımdır. Secâvendî’nin vakf tasnifi içerisinde en önemli vakf türü sayılan vakf-ı lâzımın inceleneceği bu çalışmada, öncelikle bu vakf türünün kavramsal çerçevesi, vakf-ibtidâ ilim tarihindeki yeri, önemi ve diğer vakf türleri ile benzer ve farklı yönleri üzerinde durulmuş; daha sonra ülkemiz mushaflarındaki vakf-ı lâzım alameti bulunan âyetlerin kategorik tasnifi ile bazı âyetlerin tahliline yer verilmiştir. Bunun neticesinde vakf-ı lâzım alameti bulunan yerlerdeki vakf gerekliliğinin gerekçesi tespit edilmeye çalışılmış ve aynı gerekçeyi ihtiva eden bazı yerlerde bu tarz bir vakf yaklaşımının tercih edilmemesinin muhtemel nedenleri değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Kur’an’a Göre Ruh-Nefs İlişkisi Bağlamında Psikolojik Gerilimin Mahiyeti
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Gözden, Mustafa Erhan
    Ruh ve nefs kavramları insan psikolojisini ifade etmede kullanılan iki anahtar terimdir. Bunlar, zamanla anlam bakımından iç içe girmiş ve bazı yerlerde birbirlerinin yerine kullanılır hâle gelmiştir. İç dünyadaki olgular mutlaka bu iki unsurdan biriyle izah edilmektedir. Stres olarak da bilinen psikolojik gerilim bu olguların başında gelmektedir. Bu meyanda psikolojik gerilimin mahiyetinin, kendisiyle başa çıkma bakımından ruha veya nefse atfen açıklanması kanaatimizce önemlidir. Bu çalışmada, psikolojik gerilimin ruh-nefs ilişkisi bağlamında Kur’ânî verilere göre değerlendirilmesi hedeflenmiştir.
  • Öğe
    Hatîbzâde’nin el-Mevâkıf’ta Tercih Edilen Bilgi Tanımına Yönelik Eleştirileri
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Özbakır, Mebrure Hanife
    İslâm düşüncesinin en önemli konularından biri de bilgidir. İslâm filozofları ve kelâmcıları tarihi süreç içerisinde bilgiyi tanımlamaya çalışmış ve bu hususta birçok tanım zikretmişlerdir. Adudüddîn el-Îcî (ö. 756/1355) el-Mevâkıf’ta bu tanımlardan bazılarına değinmiş ve içlerinden bir tanesini tercih etmiş, diğerlerini ise tanım kriterlerine uymadıkları gerekçesiyle eleştirmiştir. Seyyid Şerif el-Cürcânî (ö. 816/1413) her ne kadar Îcî ile aynı görüşte olmasa da bir şârih olarak Îcî’nin tanımını tüm ayrıntılarıyla şerh etmiştir. Osmanlı düşüncesinin önemli isimlerinden birisi olan Hatîbzâde Muhyiddin Mehmed Efendi (ö. 901/1496), Risâle fî ta‘rîfi’l-ilm ismiyle meşhur olmuş risâlesinde hem Îcî’nin tanımını hem de Cürcânî’nin bu tanım hakkında yapmış olduğu açıklamaları tenkit etmiştir. Bu tenkitler büyük ölçüde klasik tanım teorisi şartları çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bununla birlikte Hatîbzâde hem Îcî’yi hem de Cürcânî’yi eleşririrken diğer eserlerinde savunmuş oldukları görüşleri de dikkate almaktadır. Bu makalede Hatîbzâde’nin söz konusu risâlesinden hareketle onun Îcî ve Cürcânî’ye yönelttiği eleştiriler incelenmektedir. İnceleme esnasında Hatîbzâde’nin atıf yaptığı diğer kaynaklara da müracaat edilmekte böylece Hatîbzâde’nin eleştirilerine sebep olan görüşlerin asıl kaynaklardaki durumu gösterilmektedir. Son olarak bu çalışma, Hatîbzâde özelinde o dönemdeki tartışmaların canlılığına dikkat çekmeyi de amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Dini Bilginin İmkanı Bağlamında İmajist Bilgi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Yaşar, Fatımatüzzehra
    Bilgiye sahip olmak ve bu bilginin herkes tarafından onaylanan bir yapısının olması bilgiye yüklenen anlam ve onun tarafından çizilen sınırla ilgilidir. Bilginin sınırları içerisinde neye bilgi denilebileceği, ortaya konulan ölçütler çerçevesinde şekillenmektedir. Ancak dinî bilginin imkânına kapı aralayabilecek, özellikle de bilginin nesnelliğinin çok da doğru bir tutum olmadığını gösterebilecek bilgi türlerinden biri son yıllarda üzerinde çalışmaların olduğu imajist bilgidir. Zira bu bilgi doğuştan gelen rasyonel ve sonradan edinilen empirik bilginin üzerinde yer alan niteliğiyle bilginin çağdan çağa kültürden kültüre değil neredeyse kişiden kişiye dahi değişebilecek bir niteliğe sahip olabileceğini iddia etmektedir.