Yazar "Eser, İlker" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bakteriyel konjonktivit tedavisinde antibiyotik tercihi ne olmalı?(2010) Eser, İlker; Akçalı, Alper; Çömez, Arzu Taşkıran; Kömür, Barış; Özbey, Nilgün; Otkun, Tatman MüşerrefAmaç: Bakteriyel konjonktivit etkenlerini ve bu etkenlerin invitro antibiyotik duyarlılıklarını araştırmak. Gereç ve Yöntem: Aralık 2008 ile Mart 2010 tarihleri arasında polikliniğimize yanma hissi, kızarıklık ve akıntı şikayeti ile başvuran, akut bakteriyel konjonktivit ön tanısı alan, herhangi bir sistemik antibiyotik veya topikal göz damlası kullanmayan, ortalama yaşı 43,7±26,4 (1-84) yıl olan 47 (27 kadın, 20 erkek) hasta çalışmaya dahil edildi. Her iki gözden pamuk eküviyon kullanılarak alınan sürüntü örneklerinden çikolatamsı ve kanlı agara ekim yapıldı ve Gram boyama için preparat hazırlandı. Üreyen bakteriler Vitek2 kompakt sistem (bioMerieux, Fransa) ile tiplendirildi. Antibiyogramlar disk diffüzyon metodu ile Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) kriterlerine göre değerlendirildi. Sonuçlar: Olgulardan alınan 47 kültürden 29 (%61,7)’unda üreme saptandı. Etkenler arasında en çok izole edilen bakteri koagülaz-negatif stafilokoklar idi (16 olgu, %55). İzole edilen bakterilere en etkili olan antibiyotikler duyarlılık oranlarına göre sırasıyla; vankomisin (%100, 21/21), netilmisin (%95,7, 22/23), kloramfenikol (%92,6, 25/27) ve tobramisin (%91,3, 21/23) idi. Florokinolon grubu antibiyotiklerin duyarlılıkları göreceli olarak daha düşüktü (ofloksasin (%75, 21/28), moksifloksasin (%75, 18/24), siprofloksasin (%73,1, 19/26).Tartışma: Bakteriyel konjonktivit tedavisinde netilmisin, kloramfenikol ve tobramisin, florokinolon grubu antibiyotiklere göre daha etkili bulundu. Ampirik tedavide bu antibiyotiklerin kullanılması, tedaviye başlamadan önce özellikli olgularda kültür alınması, tedaviye yanıt alınamadığı durumda antibiyotik duyarlılıklarına göre yeni ilaç seçiminin uygun olacağı düşünülmektedir.Öğe Cinsiyet ve lateralite bakımından oküler nabız genliği(2011) Eser, İlker; Çömez, Arzu TaşkıranAmaç: Sağlıklı bireylerde oküler nabız genliği (ocular pulse amplitude, OPA) değişikliklerini araştırmak.Gereç ve Yöntem: Ortalama yaşları 43.9±15.8 (21-77) yıl olan 87 erkek ve 45.7±11.7 yıl (21-79) olan 114 kadın toplam 201 olgunun 402 gözü çalışmaya dahil edildi. Olguların göz içi basınçları (GİB) ve OPA değerleri Dinamik Kontür Tonometri (DKT), (Swiss Microtechnology AG, Port, Switzerland) ile ölçüldü. GİB'ları cinsiyete göre ve sağ ve sol göz oluşuna göre ayrı ayrı değerlendirildi. Diabetes mellitus, hipertansiyon veya glokom tanısı bulunan hastalar çalışma dışı bırakıldı. İstatistiksel değerlendirmede “İki ortalama arasında farkın önemlilik testi” ve “Pearson korelasyon analizi” kullanıldı.Bulgular: Kadın ve erkek olgular arasında ortalama yaş (p=0.186) ve ortalama GİB (sırası ile,18.7±3.4 mmHg ve 18.3±3.2 mmHg), (p=0.209) değerleri açısından fark olmamasına rağmen, ortalama OPA değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (sırası ile, 3.4±1.2 ve 2.8±1.1 mmHg), (p=0.0001). Sağ ve sol gözler arasında ortalama GİB ve OPA değerleri arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu (sırası ile, 18.8±3.4 mmHg ve 18.2±3.2 mmHg ve 3.14±1.2 ve 3.07±1.1 mmHg). Yaş ile OPA arasında erkeklerde pozitif yönlü zayıf korelasyon mevcut iken (r=0.183, p=0.0001), kadınlarda bulunan pozitif yönlü zayıf korelasyon istatistiksel yönden anlamlı değildi (r=0.123, p=0.063).Sonuç: Koroid perfüzyonunun indirekt göstergesi olarak kabul edilen OPA değerlerinin yaş ile artması, koroid perfüzyonunda dalgalanmalara neden olur. Çalışmamızda sağ ve sol gözlerin OPA değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmazken, kadın cinsiyeti ve ileri yaş daha yüksek OPA değerleri ile koroid ve optik sinir perfüzyonu açısından daha riskli gözükmektedir.Öğe Dinamik kontur tonometri ve santral korneal kalınlık ilişkisi(2009) Eser, İlker; Akömür, Barış; Yılmaz, Ezgi; Çömez, Arzu TaşkıranAmaç: Pascal dinamik kontur tonometre (DKT) ile ölçülen göz içi basınç (GİB)'larının santral kornea kalınlığı (SKK) ile ilişkisini araştırmak.Gereç ve Yöntem: Ortalama yaşları 48.2±13.3 olan glokom şüphesi nedeni ile takip edilen veya sağlıklı olan 58 olgunun (23 erkek 35 kadın) 116 gözü çalışmaya dahil edildi. Ultrasonik pakimetre (Nidek US-4000, Japonya) ile tüm gözlerin SKK ölçümü yapıldıktan sonra, GİB ölçümü önce DKT (Ziemer Group, İsviçre), sonrasında Goldmann applanasyon tonometresi (GAT) (Optilasa, İspanya) ile yapıldı. Bu tonometrelerin ölçümleri ile SKK arasında ilişki olup olmadığı Pearson korelasyon analizi ile istatistiksel olarak değerlendirildi.Bulgular: SKK ortalaması 541.1±41.0 (455-635) ?m bulundu. Ortalama GİB'ları DKT ile 19.6±3.3 (12.6-29.4) mmHg, GAT ile 18.5±3.1 (12-28) mmHg idi. Cihazlar arasındaki ortalama fark 1,1 (-5.7-+7.3) mmHg bulunurken, SKK arttıkça her iki cihazdan elde edilen GİB farkının azaldığı görüldü (r=-0.205, p=0.03), (Pearson korelasyon analizi). SKK'ın 517 ?m'dan daha ince olduğu 23 gözde aradaki fark hep DKT lehine iken, özellikle 540 ?m'nin üzerinde her iki cihazdan alınan değerlerin de yüksek olabildiği görüldü.Sonuç: DKT'in özellikle 510 ?m'den ince kornealarda genellikle SKK'dan daha az etkilenerek daha doğru sonuçlar verebileceği ancak özellikle 540 ?m'dan daha kalın kornealı gözlerde ölçüm sonuçlarının GAT değerlerine yakın çıkabileceği izlendi. SKK'ına göre nomogram yapmanın elimizdeki verilerle pek mümkün olmadığı, ince kornealarda GAT ile elde edilen ölçümlere 1-2 mmHg eklenebileceği ancak bu durumun daha geniş sayıda hastalarla yapılacak çalışmalarla desteklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Öğe Glokom hastalarında sıklıkla görülen streptokok endoftalmilerine, kirpik ve konjonktiva florası(2010) Eser, İlker; Beşkoç, Melike; Erdoğan, Havva; Nakipoğlu, Yaşar; Eren, Hakan; Aydın, Derya; Yılmaz, Ömer F.Amaç: Glokom hastalarının kirpik ve konjonktiva floralarını normal bireylerle karşılaştırmak. Gereç ve Yöntem: Her bir grupta 33 göz olmak üzere 83 hastanın 132 gözü çalışmaya dahil edildi. Grup 1; trabekülektomi uygulanmış ve ameliyat sonrası anti-glokomatöz damlalara (AGD) ihtiyaç duyulmayan, Grup 2; trabekülektomi sonrası AGD kullanmaya devam eden, Grup 3; trabekülektomi uygulanmamış fakat AGD kullanan gözlerden, Grup 4 ise sağlıklı gözleri içeren kontrol grubundan oluşturuldu. Bütün AGD’lar koruyucu olarak benzalkonyum klorid (BAK) içermekteydi. Sonuçlar: Alınan kirpik kültürlerinde; AGD kullanan gruplar ve kontrol grubu arasında izole edilen koagülaz negatif stafilokokların sayısı bakımından anlamlı bir fark saptandı (p=0,03). Alınan konjonktiva kültürlerinde ise; grup 1, 2 ve 3’de Streptococcus türleri ve Haemophilus türleri izolasyon oranlarının yüzdeleri kontrol grubuna göre daha yüksek bulundu fakat istatistiksel olarak anlamlı değildi, sırasıyla (p=0,87 ve p=0,29). Tartışma: Trabekülektomi ile birlikte uzun süreli AGD kullanımı veya tek başına uzun süreli AGD kullanımı konjonktiva ve kirpik floralarında bulunan koagülaz negatif stafilokokların sayısını azaltırken, Streptococcus türü ve Hemophilus türü bakterilerin sayısını da arttırmaktadır. Geç başlangıçlı bleble ilişkili endoftalmilerde Streptococcus türleri en yaygın bakteriler olduğundan, kötü prognozlu endoftalmilerin azaltılmasında, kirpik ve konjonktivadan belli aralıklarla kültür alınarak bu bakterilerin eradike edilmesinin faydalı olabileceğini düşünmekteyiz.Öğe Katarakt cerrahisi sonrası endoftalmi profilaksisi(2009) Eser, İlkerPostoperatif endoftalmi çok sık rastlanmayan ancak ciddi ve kötü sonuçlar doğurabilen bir komplikasyondur. Çok çeşitli mikroorganizmalarla meydana gelebilirse de en sık etken patojenler konjonktiva ve kirpik florasında bulunan gram pozitif koklardır.[1] Günümüzde proflaktik antibiyotik kullanımı ile endoftalmi görülme sıklığı belirgin olarak azalmıştır.[2] Özellikle cerrahi bitiminde intrakamaral yolla verilen sefuroksim ve moksifloksasin çok etkin bulunmuştur.[3-4] Bu makalede katarakt cerrahisi sonrası görülebilen endoftalmi proflaksisinde alınması gereken önlemler ve kullanılan antibiyotikler üzerinde durulacaktır.Öğe Katarakt operasyonları sonucu gelişen endoftalmilerde etken patojenler(2008) Altan, Tuğrul; Acar, Nur; Ünver, Yaprak Banu; Eser, İlker; Kapran, ZiyaAMAÇ: Kliniğimizde gerçekleştirilen katarakt ameliyatları sonucu gelişen endoftalmilerde etken patojen profilinin incelenmesi.Gereç ve YÖNTEMLER: Ocak 2000-Aralık 2006 tarihleri arasında Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilen katarakt ameliyatları sonrasında endoftalmi tanısı konan 20 hastanın 20 gözü çalışma kapsamına alındı. Hastaların ortalama yaşları 68,6 ± 11,8 (40-82) olup, 12’si (%60) erkek, 8’i (%40) kadın idi. Vitreustan alınan örnekler enjektör içinde (1 olgu) veya kan kültürü şişelerine (19 olgu) ekim yapılarak incelenmek üzere mikrobiyoloji laboratuvarına gönderildi.SONUÇLAR: Kan kültürü şişelerinde 16 örnekte (%84,2) üreme tespit edilirken 3 örnek (%15,8) steril kaldı. Enjektör içerisinde gönderilen örnek ise steril kaldı. Onbir olguda gram pozitif kok 11 (%61) saptanırken, 7 olguda (%39) gram negatif çomak izole edildi. İki olguda iki farklı bakteri üredi (karışık üreme). Bu seride en sık izole edilen etkenler Staphylococcus aureus (5/18) ve Pseudomonas aureginosa (5/18) idi.TARTIŞMA: Kan kültürü şişeleri özellikle mikrobiyoloji laboratuvarı koşulları iyi olmayan kliniklerde yüksek üreme oranları ile göz içi sıvıların kültüründe konvansiyonel yöntemlere alternatif olabilir. Katarakt ameliyatları sonucu en sık karşılaşılan patojenler gram pozitif koklar olmasına rağmen gram negatif bakterilere literatürde görüldüğünden daha fazla oranda rastlanılması, ülkemizde sterilizasyon zincirinde kırılmaların olabildiğini ve bu nedenle sterilizasyon koşullarına daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini düşündürmektedir.Öğe Kırma kusurları, keratometrik ve pakimetrik değerler arasında ilişki varlığının araştırılması(2008) Eser, İlker; Kaya, Vedat; Küçüksümer, Yaşar; Yılmaz, Ömer FarukAMAÇ: Kırma kusurları, keratometrik ve pakimetrik değerler arasında ilişki varlığını araştırmak.Yer: Beyoğlu Göz Egitim ve Araştırma HastanesiGereç ve YÖNTEMLER: Kırma kusuru olup refraktif cerrahi olmak üzere Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvuran 241 (%48) erkek hastanın 482 gözü ve 270 (%52) kadın hastanın 540 gözü (toplam 1022 göz) geriye dönük olarak incelendi. Erkek ve kadın hastaların ortalama yaşı sırasıyla, 32,1±9 ve 30,1±8,1 idi. Keratometrik ölçümler Javal Keratometresi ile, pakimetrik ölçümler ise DGH 4000B A-Scan/Pachymeter cihazı ile yapıldı. Kırma kusurları subjektif olarak belirlendi. Verilerin analizi SPSS 11.5 paket programında Mann Whitney U, Kruskal-Wallis, Spearman Korelasyon ve Wilcoxon İşaret testleriyle değerlendirildi. P<0,05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.SONUÇLAR: Hastaların yaşı ile santral kornea kalınlığı (SKK) ve keratometrik değerler arasında anlamlı bir doğrusal ilişki tespit edilmedi, sırasıyla (p=0,598, p=0,403). Erkeklerde SKK kadınlardan daha yüksek iken (p=0,002), keratometri ölçümleri daha düşük bulundu (p=0,0001). Sferik eşdeğer (SE) ile SKK arasında anlamlı bir doğrusal ilişki (p=0,04) ve SE ile keratometri arasında negatif yönlü anlamlı bir doğrusal ilişki bulundu (p=0,0001). Kadınlarda birleşik miyopik astigmatizma, erkeklerde ise hipermetropi daha fazla görüldü (p=0,0001). Kırma kusuru +5 dioptri (D)’den daha büyük olan gözlerde SKK (p=0,04), -6D’den daha küçük olan gözlerde ise keratometri daha yüksek bulundu (p=0,0001).TARTIŞMA: Erkekler kadınlara göre daha düşük keratometrik değerlere sahipti. Hipermetropi ve birleşik hipermetropik astigmatizma erkeklerde daha sık iken birleşik miyopik astigmatizma kadınlarda daha sık idi. SKK, yüksek hipermetroplarda fazla, yüksek miyoplarda ise düşük bulundu. Keratometri ile SE arasında negatif bir doğrusal ilişki bulundu. Bu parametrelerin incelenmesiyle gözün biyometrik özelliklerinin daha iyi anlaşılacağı ve kırma kusurlarında uygun cerrahi tekniğin seçilmesinde yararlı olacağı düşüncesindeyiz.Öğe Nd-YAG kapsülotomi; yaşa göre göz içi basıncına etkisi(2009) Erdoğan, Mustafa Gürkan; Eser, İlker; Çelik, YenerAmaç: Nd-YAG kapsülotominin göz içi basıncına (GİB) etkisini incelemek. Gereç ve Yöntem: Katarakt ameliyatı sonrası arka kapsül opasifikasyonu gelişen ve kapsülotomi planlanan ortalama yaşları 41.8±23.8 (19-80 arası) olan daha önce herhangi bir göz tansiyonu ilacı kullanmamış 22 hasta çalışma kapsamına alındı. Katarakt nedenleri sırası ile senil (10 olgu), travma (8 olgu) ve juvenil (4 olgu) idi. Kapsülotomi öncesi veya sonrasında proflaktik olarak herhangi bir damla kullanılmadı. Kapsülotomi öncesi ve 30.dakikada, 1., 2., 4. saatlerde ve 1. ve 7. günlerde GİB aplanasyon tonometresi ile ölçüldü. Verilen enerji miktarının GİB’a etkisi ve kapsülotomi öncesi ve sonrası düzeltilmiş görme keskinliği (DGK) farkı araştırıldı. Bulgular: Ortalama GİB’ları kapsülotomi öncesi (12.9±3.0), 30. dk (14.4±4.8), 1. saat (16.0±5.9), 2. saat (15.2±6.1), 4. saat (13.1±3.6), 1. gün (13.1±3.9) ve 7. gün (13.1±3.0)’de ölçüldü. GİB’ı 1. saatte 28 ve 30 mmHg, 2. saatte 37 mmHg ve 1. günde 25 mmHg’a yükselen 4/22 (%18.2) olguda antiglokomatöz damla başlandı. Bu olguların 3’ü 21 yaş altı iken, sadece 1 olgu 71 yaşında idi, ancak yaş ile GİB yükselişi arasındaki fark anlamlılık sınırına ulaşmıyordu (p>0.05). Kapsülotomi sonrası 1. saat ve 2. saatlerdeki GİB yükselişi diğer saatlere göre anlamlı olarak farklı idi (p<0.05). Kapsülotomi sırasında verilen enerji 21 yaş altı grupta 126.4±68.8 mj iken 60 yaş üzeri grupta 81±56.6 mj idi. Aradaki fark belirgin olmakla beraber istatistiksel anlamlı değildi (p>0.05). Kapsülotomi öncesi ve 1 hafta sonrası DGK, travma sonrası grupta 4, 8 sıra, senil grupta ise 3, 4 sıra arttı (p>0.05). Sonuç: Kapsülotomi sonrasında özellikle ilk 2 saat GİB yükselişi açısından riskli bulundu. Ortalama GİB’nın özellikle yaşlı hastalarda çok fazla yükselme eğilimi göstermemesi nedeni ile, ilaçsız takip edilerek gerektiğinde ilaç kullanımının da bir alternatif olabileceğini düşünmekteyiz. Ön rapor olan bu çalışmanın sonuçları vaka sayısının artması ile tekrar yayınlanacaktır.Öğe Pingekula sıklığının ve risk faktörlerinin araştırılması(2008) Eser, İlkerAmaç: Pingekula sıklığını ve risk faktörlerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Periyodik muayene kapsamında Ağrı Asker Hastanesi Göz Kliniği’ne başvuran 300 askerin 600 gözü çalışmaya dahil edildi. Askerler; görevlerine göre subay, astsubay ve uzman çavuş olarak, çalıştıkları yere göre bina içi, dışı ve iç-dış olarak ayrıldı. Hikayelerinde güneş gözlüğü kullanım alışkanlığı ve askerlik görev süresi, biyomikroskopik muayenelerde ise blefarit, meibomit, pterjium ve pingekula varlığı araştırıldı. Sonuç: Pingekula sıklığı bina dışında çalışanlarda 2,22 (1,35-3,65) kat (p<0,001), meibomit bulunanlarda 2,1 (1,43-3,08) kat (p=0,017) daha fazla bulundu. Güneş gözlüğü kullananlarda pingekula daha az görüldü ancak istatistiksel anlamlı oranda değildi (p=0,250). Yaş, askerlik görev süresi, blefarit varlığı ve sigara içme alışkanlığı pingekula oluşumunda etkili faktörler olarak bulunmadı (p>0,05). Tartışma: Bina dışında çalışmak ve meibomit varlığı pingekula için risk faktörü olarak bulundu. Ultraviyole (UV) ışınları, toz, rüzgar gibi doğa şartlarından korunmak için güneş gözlüğü kullanımının faydalı olacağı düşünülmektedir.Öğe Piyasadaki güneş gözlüklerinin ultraviyole geçirgenlikleri(2009) Eser, İlker; Kömür, Barış; Çömez, Arzu TaşkıranAmaç: Piyasada bulunan güneş gözlüklerinin alındıkları yer, fiyatları, tipleri ve ultraviyole (UV) geçirgenlikleri bakımından karşılaştırılması. Gereç ve Yöntem: Kasım 2008 ile Haziran 2009 arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’na başvuran hasta ve hasta yakınlarından gönüllü 100 olgu verilen anketi doldurmak üzere çalışmaya dahil edildi. Olgulara 8 soruluk bir anket formu uygulanarak, güneş gözlüğü alırken UV koruyuculuğu hakkında bilgi edinme, genel memnuniyet, gözlük tipi (numaralı, klips vs.), fiyat ve satın alınan yer sorgulandı. Güneş gözlüklerinin UV geçirgenliği lensmetre (Nidek Lm-1000P, Japonya) ile ölçüldü. Bulgular: Çalışmaya katılan olguların (26 erkek, 74 kadın) yaş ortalaması 35,5 ±13,6 (3-76) yıl idi. Satın aldığı gözlükte UV koruyuculuğunu sorgulayanların oranı %69 idi. Toplam 100 gözlüğün 11’inin (%11) UV koruyuculuğu yetersizdi (düşük ve orta düzeyde UV geçirgenliği). Bu camlardan 7/11 (%63,6)’i numaralı (miyopi veya hipermetropi) camların üzerine film kaplama, 3/11 (%27,3)’i orjinal güneş gözlüğü ve 1/11 (%9,1)’i numaralı cam üzerine takılan klips camlardı. Gözlüklerden %8 (8/100)’i sokak satıcılarından alınmıştı. Gözlüklerin ortalama fiyatı 174,4±181,4 (2-1000) TL idi. Sonuç: Güneş gözlüğü olarak kullanılan numaralı gözlüklerin UV koruyuculuğu yeterli olmayabilmektedir. Halkımızın UV koruyuculuğu ve güneş gözlüğü kullanımı bakımından bilinç düzeyinin arttırılması gerektiği düşünülmektedir.Öğe Premaküler hemorajili olgunun valsalva retinopatisi tanı ve tedavisinde göz içi gaz uygulanması(2009) Pınarcı, Eyelem Yaman; Demirel, Berna; Erdur, Sevil Karaman; Eser, İlker; Güngel, HülyaPremaküler hemoraji nedeniyle sağ gözünde ani görme azlığı gelişen, sol gözünde senil maküla dejeneresansına (SMD) bağlı skar dokusu saptanan 72 yaşında erkek hastaya, Valsalva retinopatisi ve SMD’ye bağlı kanama açısından ayırıcı tanı yapmak üzere 0.3 cc saf C3F8 gazı intravitreal olarak pnömotik yer değiştirme amaçlı uygulandı. 24 saat yüzüstü pozisyonda yatırılan hastanın ertesi gün yapılan muayenesinde, gelişen arka vitre dekolmanına bağlı olarak hemorajinin vitreye boşaldığı ve premaküler hemorajinin tamamen açıldığı görüldü. Bu çalışmayla; tanısı şüpheli premaküler hemorajili olgularda, göz içi gaz uygulanmasıyla tetiklenen arka vitre dekolmanı aracılığıyla tanının saptandığı ve tedavinin sağlandığının bildirilmesi amaçlanmıştır.Öğe Sklera tüberkülozu(2008) Eser, İlker; Gündüz, Gamze Uçan; Yazıcı, Bülent; Adım, Şaduman BalabanSağ gözünde enflamasyonlu skleral bir kitleyle başvuran 53 yaşındaki kadın hastaya, histopatolojik inceleme sonuçlarına göre sklera tüberkülozu tanısı kondu. Sistemik incelemede vücudun başka bir bölgesinde tüberküloz odağı saptanmadı. Hastaya 9 ay süreyle çok ilaçlı anti-tüberküloz tedavisi uygulandı. Tedaviden sonra tüm oküler belirtiler düzeldi ve 22 aylık izlem süresi içinde nüksetmedi. Sklerada enflamasyonlu bir kitleyle başvuran hastalarda skleral tüberküloma olasılığı gözönünde tutulmalıdır. Tanı için, bazı olgularda histopatolojik bulgular ve ilaç tedavisine olumlu yanıt yeterli olabilir.Öğe Türkiye’de baskın göz oranı(2008) Eser, İlkerAMAÇ: Türkiye’de dominant (baskın) göz oranının ve ilişkili faktörlerin araştırılması.Gereç ve YÖNTEMLER: Periyodik muayene kapsamında Ağrı Asker Hastanesi Göz Kliniği’ne başvuran yaşları ortalama 31,48 ± 5,73 (21-51) olan 300 asker çalışmaya dahil edildi. Dolman metodu (hole-in-the-card test) ile baskın göz tespit edildi. Yazı yazarken ve tetik çekerken hangi elin kullanıldığı sorgulandı. Görme keskinliği muayenesinde kırma kusurları tespit edildi. Tüm bu verilerle baskın göz arasında ilişki araştırıldı. Verilerin analizi SPSS 11.5 paket programında yapıldı. İstatiksel analizlerde ortalamalar için Mann Whitney U, kategorilerin karşılaştırılmasında Khi-Kare testi kullanıldı. P<0,05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. SONUÇLAR: Sağ göz baskınlık oranı %80, sağ el ile tetik çekimi %95 ve sağ el ile yazı yazma oranı %94 olarak bulundu. Sol gözü baskın olan olgularda sol eli yazı ve tetik çekiminde kullanma oranı daha yüksek olmasına rağmen, baskın göz ile; kullanılan tetik eli arasında (p=0,077), kullanılan yazı eli arasında (p=0,300) ve kırma kusurları arasında istatistiksel anlamlı bir birliktelik görülmedi (p=0,595). TARTIŞMA: Sağ gözün baskınlık oranı sol göze oranla daha fazla idi. Bu çalışmanın her iki cinsiyeti de içeren daha geniş olgu sayısı ile tekrarlanabileceği ve baskın göz tespitinin genç olgularda olduğu gibi özellikle presbiyopik olgularda ve katarakt ameliyatı olacak hastalarda uygun göz ve tedavinin planlanmasında yararlı olabileceği düşüncesindeyiz.Öğe Uzun süreli antiglokomatöz damla kullanımının konjonktiva ve kirpik florası üzerine etkisi(2007) Eser, İlker; Nakipoğlu, Yaşar; Beşkoç, Melike; Aydın, DeryaAmaç: Uzun süreli antiglokomatöz damla (AGD) kullanımının ve bu damlaların içerdiği benzalkonyum klorürün (BAK) konjonktiva ve kirpik florası üzerine etkisini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Ortalama 24±17 (6-72) ay süreyle AGD kullanan 24 hastanın 40 gözü ve kontrol grubu olarak glo- kom hikayesi bulunmayan 34 hastanın 40 gözü çalışma- ya dahil edildi. Kullanılan toplam 8 çeşit AGD, koruyucu olarak ortalama %0.05±0.015 (%0.02-%0.075) oranında BAK içermekte idi. Konjonktiva ve kirpiklerden dakron çu- bukla alınan kültürler kanlı agar ve çukulatamsı agara eki- lerek, %5-7 CO2’li ortamda, 37ºC’da 2 gün enkübe edildi. Çalışma vaka-kontrol araştırması olarak planlandı. Bak- terilerin identifikasyonu sonrası gruplar; üreyen bakteriler ve bakterilerin antibiyotiklere duyarlılıkları bakımından in- celendi. Bulgular: Konjonktiva kültürlerinde; kontrol ve ilaç kullanan grupta en sık olarak Difteroid çomak, sırasıyla %23(9/40) ve %25(10/40) oranında izole edildi. Kirpiklerden alınan kültürlerde ise; kontrol ve ilaç kullanan grupta en sık ko- agulaz negatif stafilokoklar sırasıyla, %93 (37/40) ve %83 (33/40) oranında izole edildi. İlaç kullanan gruptaki bak- teriler kontrol grubundan izole edilen bakterilere oranla antibiyotiklere daha dirençli idi (p>0.05). İzole edilen bakterilere karşı en etkili antibiyotikler vankomisin, amika- sin ve netilmisin idi. Konjonktiva ve kirpik kültürlerinde üreyen bakteriler arasın- da istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı (p>0.05). Sonuç: Genel olarak ilaç kullanan gruptaki bakteriler kontrol grubuna göre antibiyotiklere daha dirençli idi. AGD kul- lanımı ile aynı zamanda bir dezenfektan olan BAK’a uzun süre maruz kalım sonucu konjonktiva ve kirpiklerde daha dirençli suşların kolonize olabileceği düşüncesindeyiz.Öğe Waardenburg sendromu: Olgu sunumu(2008) Kılıçarslan, Hızır; Eser, İlker; Şener, H.Mehmet; Akkuş, MehmetAmaç: Waardenburg sendromu (WS) konjenital sensörinöral işitme kaybı, poliozis (saçta beyaz perçem), heterokromik iris, hipopigmente maküler lezyonlar, lakrimal punktum ve iç kantusun lateral yer değişimi (distopia kantorum), kaş medialinde çıkıklık ve geniş ve çıkık burun kökü ile karakterize otozomal dominant geçişli nadir bir hastalıktır. Bu yazıda WS tip 2 tanısı konulan bir erkek olgu sunulması amaçlandı. Olgu Sunumu: Askerlik muayenesi sırasında bilateral işitme azlığı saç ve iris pigmentasyon bozuklukları tespit edilen 26 yaşındaki erkek hasta WS tip 2 ön tanısı ile araştırıldı. Sonuç: WS, genetik geçişli olduğu için aile fertlerinde genetik danışmanlık ve hasta bireylerde erken teşhis ve rehabilitasyon önemlidir.Öğe Wyburn-Mason sendromu(2008) Tanrıverdi, Çiğdem; Eser, İlker; Seylan, M. Akif; Gürez, CerenWyburn-Mason sendromu, ender rastlanan retino- ensefalo-fasiyal anjiomatozis olarak da adlandırılan yüz, orbita, cilt ve beyinde arteriyovenöz malformasyonlarla (AVM) karakterizedir. Orbital AVM olan olgularda görme keskinliğinde azalma, beyinde AVM olan olgularda ise epi- lepsi ve hemoraji en sık başvurma nedenleridir. Ölümcül kafa içi kanamaları önleyebilmek ve uygun tedaviyi uygu- layabilmek için erken tanı, düzenli oftalmolojik ve nörolojik muayeneler çok önemlidir. Olgumuz, retinal ve sağ hemis- ferik AVM’u olan ve subaraknoid kanamadan kaybedilen 8 yaşında bir çocuktur.Öğe Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde taranan bebeklerde prematürite retinopatisi sıklığı ve ilişkili faktörler(2008) Altan, Tuğrul; Ovalı, Fahri; Eser, İlker; Uysal, Selda; Acar, Nur; Atay, Enver; Ünver, Yaprak BanuAmaç: Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde taranan bebeklerde prematürite retinopatisi (PR) sıklığını ve ilişkili faktörleri araştırmak. Gereç ve Yöntem: Ocak 2005-Ekim 2006 tarihleri arasında gestasyonel yaşı 35 haftadan daha düşük veya 35-37 hafta arasında gestasyon yaşına göre düşük tartılı olan 150 bebeğin muayene kayıtları retrospektif olarak incelendi. Gestasyonel yaş, doğum tartısı, uygulanan fototerapi, oksiterapi, kan transfüzyonu ve eşlik eden sistemik sorunlar kaydedildi. PR evrelemesi International Classification of Retinopathy of Prematurity (ICROP) sınıflamasına göre yapıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan bebeklerin ortalama gestasyonel yaşı ortalama 30.5±2.6 (26-37) hafta, ortalama doğum ağırlığı 1226±283 (700-2200) gram idi. Bebeklerin ilk muayeneleri postnatal 4. haftada yapıldı. Bebekler 1 hafta aralarla ortalama 4 kez (2-9 kez) kontrol edildiler. Toplam 150 bebeğin 70’inde (%46.7) kontrol muayenelerinde çeşitli evrelerde (Evre 1-3) PR saptandı. Bebeklerin 37’sinde (%24.7) eşik öncesi yüksek riskli PR (Tip 1) tespit edildi ve tedavi için sevk edildi. Tip 1 PR gelişimi ile gestasyonel yaş (p<0.001) ve doğum tartısı (p<0.001) arasında anlamlı bir korelasyon mevcuttu. Tartışma: Bu çalışmada da düşük doğum tartısı ve düşük gestasyonel yaş yüksek riskli eşik öncesi PR gelişimi ile ilişkili bulunmuştur. Tüm yenidoğan ünitelerindeki prematüre bebeklerin taranması ve riskli bebeklerin sınırlı sayıdaki tedavi merkezlerine erken yönlendirilmesinin ülkemizde körlüğün önlenmesinde büyük önem taşıyacağı düşüncesindeyiz.