Temel İslam Bilimleri Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Arap Dilinde “Vâv” (?) Edatının Fonksiyonları(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020-03-18) Geylani, MahfuzEdatlar kendi başlarına herhangi bir anlam ifade etmeyen, cümle içerisinde anlam yüklenen unsurlardır. İsim ve filleri birbirine bağlama işlevi görürler. Edatlar konuşan kişinin farklı anlamlar oluşturmak için başvurduğu araçtır. Kendisinden sonra gelen sözcükleri etkilerler. Yani o sözcükler üzerinde amil olurlar. Klasik nahiv kitaplarında isim ve fiilden sonra zikredilen harf bölümünde geniş bir şekilde ele alınırlar. Bu edatlardan Arap dilinde kullanımı geniş olanlardan birisi de “vâv” harfidir. Bu çalışmada “vâv” edatının/harfinin Arap dilindeki işlevine dikkat çekilmiştir.Öğe Vakf-ı Lâzım ile İlgili Tespit ve Tahliller(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Kara, MehmetKur’ân-ı Kerîm’in tilâvetinde âyetlerdeki murâd-ı ilâhînin anlaşılabilmesini temin için mushaflarda yer verilen vakf alametlerine riayet edilmesi önem arz eder. Bu bağlamda değerlendirilen vakf alametlerinden birisi, ilk olarak Ebû Ca‘fer Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî’nin (ö. 560/1164) ihdas ettiği ve mushaflarda (? (remzi ile gösterilen vakf-ı lâzımdır. Secâvendî’nin vakf tasnifi içerisinde en önemli vakf türü sayılan vakf-ı lâzımın inceleneceği bu çalışmada, öncelikle bu vakf türünün kavramsal çerçevesi, vakf-ibtidâ ilim tarihindeki yeri, önemi ve diğer vakf türleri ile benzer ve farklı yönleri üzerinde durulmuş; daha sonra ülkemiz mushaflarındaki vakf-ı lâzım alameti bulunan âyetlerin kategorik tasnifi ile bazı âyetlerin tahliline yer verilmiştir. Bunun neticesinde vakf-ı lâzım alameti bulunan yerlerdeki vakf gerekliliğinin gerekçesi tespit edilmeye çalışılmış ve aynı gerekçeyi ihtiva eden bazı yerlerde bu tarz bir vakf yaklaşımının tercih edilmemesinin muhtemel nedenleri değerlendirilmiştir.Öğe Kur’an’a Göre Ruh-Nefs İlişkisi Bağlamında Psikolojik Gerilimin Mahiyeti(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-03-21) Gözden, Mustafa ErhanRuh ve nefs kavramları insan psikolojisini ifade etmede kullanılan iki anahtar terimdir. Bunlar, zamanla anlam bakımından iç içe girmiş ve bazı yerlerde birbirlerinin yerine kullanılır hâle gelmiştir. İç dünyadaki olgular mutlaka bu iki unsurdan biriyle izah edilmektedir. Stres olarak da bilinen psikolojik gerilim bu olguların başında gelmektedir. Bu meyanda psikolojik gerilimin mahiyetinin, kendisiyle başa çıkma bakımından ruha veya nefse atfen açıklanması kanaatimizce önemlidir. Bu çalışmada, psikolojik gerilimin ruh-nefs ilişkisi bağlamında Kur’ânî verilere göre değerlendirilmesi hedeflenmiştir.Öğe El-Ezherî'nin Tehzibu'l-Luğa'da Dilcilerden yaptığı Nakiller(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-09-18) Jnaidi, Omar Adeeb ShakerEzherî, güvenilir dilbilimciler arasındadır. Yaptığı nakillerde rivayetin sıhhati hususunda hassas davrandığı için çalışma konusu olan Tehzîbu’l-luğa’sı da Arapça dil sözlükleri arasında önemli yere haizdir. Ezherî, dil rivayetinde üç yol takip etmiştir. Bunlar Araplardan doğrudan semâ‘; sikadan sözlü rivâyet ve bir kitabın doğrudan sika olan kendi müellifinden veya kitabında rivâyet ettiği kişiden nakildir. Ezherî’nin dil rivayetinde takip ettiği metotlardan biri olan semâ’ metodunu bir başka çalışma konusu olarak ele aldım. Bu çalışmada ise Ezherî’nin kendinden önceki güvenilir dilcilerden aktardığı rivayet metodu değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Naklî rivayet, dil alanında yazılmış sözlükleri ayrıcalıklı kılan özelliklerden biridir. Zira sonradan gelenler ilklerden ve ilklerin eserlerinden nakil yaparlar. Ezherî de kendisinden önceki güvenilir dilcileri benimsemiş ve kitabında söz konusu dilcilerden nakiller yapmıştır. Sözlüğünün giriş kısmında nakil yaptığı alimleri eserleriyle birlikte zikretmiş ve onları tasnife tabi tutmuştur. Kâtiplerin hatalarını içeren kitapları eleştirici bir tavırla denetlemiş ve kitaptakilerin doğruluğundan emin olmak istemiştir. Böylece doğru bilgileri kitapta tutmuş ve yanlışları da çıkarmıştır. Bu çalışmada Ezherî’nin kendilerinden nakil yaptığı dilciler bire bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Yine Ezherî’nin nakil yaptığı dilcilerden ve kitaplarından yararlandığı bilgilerin sıhhati hususundaki tespitleri ve takip ettiği metot ortaya konulacaktır.Öğe Abdullah Bosnevî’nin Sirrü’l-hakâiki’l-ilmiyye fî Beyâni’lA‘yâni’s-sâbite Adlı Eseri: İnceleme ve Tahkîk(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-09-18) Koçinkağ, Mansur; Kösen, CumaliAbdullah Bosnevî, Sûfî paradigmanın anlaşılması bağlamında önemli çalışmalara imza atmış ve bundan dolayı “Şârihü’l-Fusûs” diye ün kazanmıştır. Kendisi, pek çok alanda çalışmalar vermiş olsa da eserlerinin çoğu nazarî tasavvuf alanına dairdir. Nitekim incelemeye çalıştığımız bu risâlede, İbn Arabî’nin paradigmasının kilit kavramlarından biri kabul edilen a‘yân-i sâbiteyi konu edinmiştir. Bu makalede, söz konusu risâlenin içerik tahlilini ve edisyon kritiğini yaparak araştırmacıların istifadesine sunmayı hedeflemekteyiz.Öğe Şemseddîn el-İsfahânî’ye (ö. 688/1289) Göre İlletin Red Yolları(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-09-18) Koçinkağ, MansurKıyasın temel rükünlerinden kabul edilen illet, fıkıh usulüne dair eserlerde üzerinde titizlikle durulan meselelerden biri olagelmiştir. İlletin mahiyeti, tespit yolları ve ona yöneltilen itirazlar bu bağlamda konu edilen en önemli hususlardır. Biz de bu çalışmamızın girişinde kısaca illetin mahiyetine temas edip ardından İsfahânî’ye göre illetin red yollarının neler olduğunu ve illete yöneltilen tutarsız itirazları incelemiş bulunmaktayız. Böylece onun fıkıh usûlü düşüncesinde kimden etkilendiği ve hangi mektebe mensup olduğu da tespit edilmiştir.Öğe Suudi Arabistan’daki Mehir Uygulamalarına Dair Bir İnceleme(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-09-18) Yargı, Mehmet AliBu çalışmada Suudi Arabistan’da mahkemelere ve sosyal hayata yansıyan birçok yönüyle mehre ilişkin uygulamalar ele alınmıştır. Mehrin kimin hakkı olduğu, kime verildiği, “başlık parası”na veya “kalın”a benzeyip benzemediği, alt ve üst sınırının ne olduğu, peşin veya veresiye; resmî veya gayriresmî belirlenmesinin sonuçları, geline ve ailesine damadın gönderdiği hediyelerin mehirden sayılıp sayılmayacağı ve mehrin aile hayatındaki işlevi gibi hususlar incelenmiştir. Mehrin aile birliği kurulurken önemli olduğu kadar onun korunmasında, eşler arasında hak ve sorumluluk bakımından dengenin sağlanmasında ve evlilik birliği sona erecekse adaletli bir şekilde sona ermesinde önemli bir işleve sahip olduğu görülmüştür. Bu bakımdan bu çalışma aile hukukunda mehrin önemli bir rol oynadığı İslam hukukunun sistemini, ona dayanmaksızın aile hukukunu düzenleyen diğer hukuk sistemleriyle karşılaştırmak isteyenlere önemli bir imkân sunmaktadır.Öğe Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e Verilen Hikmet ve Öğretilen Sünnet(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-09-18) Kesler, Muhammed FatihCahiliye Arap toplumundan başlayarak bütün insanları ilahi bildirimler doğrultusunda eğitmek ve kendilerine rehberlik yapmakla görevlendirilen ve hiçbir beşerden dini bir eğitim almadığı bilinen Hz. Peygamber’in, aşkın bir güç tarafından eğitilmiş olması gerekir. Bu bağlamda Kur’ân-ı Kerim (en-Nisâ/113), ona vahyin yanı sıra bu kutsal metinleri tahkim eden bir başka nimetin, “hikmet” olarak bahşedildiğini belirtmektedir. Hikmet kelimesi, araştırmamız esnasında da görüleceği üzere kullanıldığı ayetlerdeki bağlama göre değişik anlamlar ifade etmektedir. Ancak biz, bunların arasından, konumuza uygun olduğunu düşündüğümüz;“gem vurmak yani olumsuz durumlardan engellemek” ve “özel ilahi bilgiyle eğitmek” gibi anlamları temel alarak Hz. Peygamber’in edindiği rabbani eğitimi ve kendisine öğretilen sünnetin neşet ettiği kaynağı inceleyeceğiz. Onun eğitiminin, peygamberlik öncesi yaşantısını oluşturan kırk yıllık süreç ve peygamberlik sonrasını oluşturan yirmi üç yıllık süreç olmak üzere iki dönemden oluştuğu bilinmektedir. Bu süreçlerin birincisinde kendisinin, müşrik bir toplumda yaşamasına rağmen, etrafında cereyan eden birtakım yanlış inanç ve eylemlere uymaktan ilahi bir gözetimle engellendiği birçok rivayetle sabittir. İkinci devrede ise onun, Kur’ân ayetlerinde tafsilatlı olarak açıklanmayan ancak nebevî uygulamalara yansıyan ibadetlerin ifa şekilleri ve bazı ayetlerde işaret edilen ancak muhtevası belirtilmeyen birçok hususta ilahi yönlendirme ve müdahalelere muhatap olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla bu devrelerden birincisini; nübüvvete hazırlık devresi olarak kabul edersek, ikincisinde, Hz. Peygamber’e, Kur’ân vahyinden ayrı olarak bahşedilen manevi bir eğitim ve iletişim yoluyla sünnetin şekillendiğini söyleyebiliriz.Öğe İmâm Buhârî’nin Sahîh’ine Kaynaklık Bakımından İmâm Mâlik’in Muvatta’sı (Tahrîc, Mukâyese ve Tahlîl)(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-27) Durmuş, Üzeyirİmâm Mâlik’in Muvatta’sı İmâm Buhârî’nin Sahîh’inin önemli kaynaklarından biridir. Buhârî eserinde Mâlik’ten 696 rivâyet aktarmıştır. Bu rivâyetlerin yaklaşık %84’ü, Abdullâh b. Yûsuf etTinnîsî, İsmâîl b. Ebû Üveys ve Abdullah b. Mesleme tarikiyle nakledilmiştir. Buhârî’nin Mâlik’ten rivâyette ilk tercihi Mâlik’in talebesi Abdullâh b. Yûsuf et-Tinnîsî’dir. Buhârî’nin Tinnîsî’den rivâyetleri Mâlik’ten naklettiği toplam rivâyetin yaklaşık %43’ünü oluşturmaktadır. Buhârî, Mâlik’ten hem talebeleri, hem talebelerinin talebeleri hem de talebelerinin talebelerinin talebeleri vasıtasıyla hadis nakletmekle birlikte doğrudan onun talebelerinden aldığı rivâyetler, Mâlik’ten aktardığı rivâyetlerin yaklaşık %94’ünü oluşturmaktadır. Buhârî’nin Mâlik’ten rivâyetleri Muvatta’nın Leysî, Şeybânî, Zührî, Ka’nebî, Hadesânî, Abdurrahmân b. Kâsım, Abdullâh b. Vehb ve Ali b. Ziyâd rivâyetlerinde araştırıldığında 35 tanesi hariç kalanının bu nüshalarda yer aldığı görülmüştür. Buhârî’nin Mâlik’ten rivâyetlerinin çoğu Yahyâ b. Yahyâ el-Leysî rivâyetinde yer almaktadır.Öğe İbnü’l-Cezerî’nin Vakf-İbtidâ İlmine Yaklaşımı(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2018-11-26) Kara, MehmetKıraat ilminin tarihî sürecinde önemli bir âlim kabul edilen İbnü’l-Cezerî’nin (ö.833/1429) vakf-ibtidâ ilmine yaklaşımını incelemeyi hedeflediğimiz bu çalışmada öncelikle onun et-Temhîd fî ‘ilmi’tTecvîd, Mukaddimetü’l-Cezeriyye, en-Neşr fi’l-kırââti’l-‘aşr, Tayyibetü’n-Neşr vb. eserleri gözden geçirilmiştir. Bu eserler bağlamında vakf-ibtidâ ilminin kavramsal çerçevesi, vakf - kat‘ - sekte kavramları ve bu terimlerin nüansları, vakfa ve ibtidâya uygun olan veya uygun olmayan kelimeler, vakf ve ibtidâ çeşitleri, kelimelerin sonunda dikkat edilmesi gereken vakf kuralları, bazı özel kelimelerde vakfın nasıl yapılacağı gibi meseleler incelenmiştir. Önceki ve sonraki dönemlerde telif edilmiş önemli vakf-ibtidâ eserlerinden de istifade ederek İbnü’l-Cezerî’nin vakf-ibtidâ ilmindeki kaynakları, bu alandaki özgünlüğü ve etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır.Öğe Al - Azhari's narration on the Arabs in his book of "Tahdhib al-lugha"(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2018-10-04) Jnaidi, Omar Adeeb ShakerKadîm ve çağdaş dilcilerin çoğunluğu, Ezherî’nin sözlüğü Tehzîbu’lluğa’daki dil rivayetine olumlu bir şekilde baktılar. Yaptığı nakillerde onun güvenilir olduğunu; dilcilerin rivayetlerini iyice araştırdıktan sonra kabul ettiğini; sahih rivayet, Araplardan işittiği veya müşahede ettiğiyle istişhâd ettiğini gördüler. Karmatîler arasında esir olarak geçirdiği dönemden faydalanmıştır. Şöyle ki hâla selîka ile konuşmaya devam eden Araplar ile konuşmuş ve onlardan rivayette bulunmuştur. Ezherî, bu sözlüğünde bizzat kendisi dil âlimlerinden nakledilen rivayetlerin senetlerini tahkik etmede titiz davrandığını ve dil rivayetinde üç yolu takip ettiğini ifade etmiştir. Bunlar Araplardan doğrudan semâ‘; sikadan sözlü rivâyet ve bir kitabın doğrudan sika olan kendi müellifinden veya kitabında rivâyet ettiği kişiden nakildir.Öğe Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed ed-Deylemî. Atfü’l-elif el-me’lûf ale’l-lâmi’lma’tûf, (ed. Hasan Mahmud Abdüllatif eş-Şafi, Joseph Norment Bell). Kahire: Darü’l-Kitabi’l-Mısri, Beyrut: Darü’l-Kitabi’l-Lübnani, 2007/1428, 328 s., ISBN 977-238-754-9(Theosophia Dergisi, 2020-12) Başkan, Mustafa[No Abstract Available]Öğe Vahdet-i Vücûd Okuluna Göre İnançların Birlik ve Çokluğu ve Vahdet-i Ma‘bûd Problemi (***)(Theosophia Dergisi, 2020-12) Bedirhan, MuhammedTeşekkül döneminden itibaren din kavramı ve dindarlıkla ilgili temel meseleler sûfîlerin ilgisini çeken konular içerisinde yer almıştır. Bu nedenle sûfî müelliflerin konuyla ilgilendiği ve özgün bir dînî düşünce üretme çabası içinde olduğu görülmektedir. Tasavvufun geliştirdiği bu dînî düşünce geleneği içinde İslâm dışındaki diğer dinler ve onlardaki inanç ve ibâdetler, bu din mensuplarıyla karşılıklı ilişkilerle ilgili problemlere de yer verilmiştir. Bu bağlamda dinin doğası, dinler ve inanç sistemleri ve bunların birbirleriyle ilişkileri hakkında en özgün açıklamalar ise tasavvuf geleneği içerisinde gelişen büyük dünya görüşlerinden biri olan Vahdet-i Vücûd okuluna aittir. Bu makalede Vahdet-i Vücûd okulunun din kavramı ve bu kavramla ilgili bazı temel hususlarla ilgili ana görüşleri değerlendirilmektedir. Buna göre makale çerçevesinde Vahdet-i Vücûd anlayışına bağlı olarak dinin tanımı, dine duyulan ihtiyaç, dinlerin hakîkatinin birliği, dinlerin çokluğunun nedeni ve vahdet-i ma‘bûd anlayışı ele alınmıştır.Öğe Heyûlânî İnanç: İsmâîl Hakkî Bursevî’ye Göre Ârifin Dini (***)(Theosophia Dergisi) Bedirhan, MuhammedMonistik bir dünya görüşüne sahip Vahdet-i Vücûd doktrini bu görüş çerçevesinde gelişmiş bir din felsefesi üretmiştir. Bir tür perennialism ifade eden bu din felsefesine göre bütün dinler ve şerîatlar tek bir hakîkatin farklı sûretlerde tecellîsinden ibarettir. Kendisine ibâdet edilen her şeyin de hakîkati mutlak hakîkat olan Hakk’ın zâtıdır. Dolayısıyla sülûk yoluyla Hakk’a ulaşan bir ârifin inancı bütün inanç biçimlerini kuşatan bir itikattır. Osmanlı tasavvuf düşüncesinin ve Vahdet-i Vücûd anlayışının XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşayan önemli isimlerinden biri olan İsmâîl Hakkı Bursevî (ö. 1137/1725) bu din felsefesinin temel bazı noktalarını açıklamak maksadıyla Lübbü’l-Lübb ve Sırru’s-Sırr isimli bir risâle kaleme almıştır. Eserde bahsi geçen din felsefesinin dayandığı ontolojik ve epistemolojik zemin gösterilmeye çalışılarak ârifin din tasavvuru açıklanmıştır. Bu makalede Bursevî’nin bu risâlesi çerçevesinde ele alınan inanç biçimi olan heyûlânî inanç ele alınacaktır.Öğe İmâm Şâfiî’yi Ehl-i Hadis Ekolü İçinde Değerlendirmek Mümkün müdür? (***)(Theosophia Dergisi, 2020-12) Koçinkağ, Mansurİmâm Şâfiî’nin ehl-i hadisten olduğuna veya ehl-i hadisin kurucu imâmı kabul edildiğine dair modern bazı iddialar söz konusudur. Bu tür iddialar, büyük oranda Şâfiî’nin hadis ve sünnete yönelik teorik ifadelerine veya daha sonraki kaynaklarda yer alan tarihî bazı rivâyetlere dayanır. Hâlbuki bu konuda sağlıklı bir sonuca ulaşmak için hicrî üçüncü asırda kaleme alınan hadis ve tarih kitaplarını incelemek gerekir. Biz de bu çalışmada hicrî üçüncü asırda yaşayan ehl-i hadisin eserlerini incelemek suretiyle onun konumunu tespit etmeye çalıştık. Ulaştığımız neticeye göre ehl-i hadis, tarih kitaplarında Şâfiî’nin biyografisine yeterince temas etmemiş, hadis kaynaklarında ondan pek hadis rivayet etmemiş ve ismine dahi nadiren temas etmiştir. Dolayısıyla Şâfiî’nin ehl-i hadisin kurucularından olduğu iddiası bir yana, Şâfiî'nin bu ekole mensup olduğu dahi söylenemez.Öğe Şemseddîn el-İsfahânî’nin (v. 688/1289) Hilâf İlmine Dair Yazma Eserinin İncelenmesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2017-09) Koçinkağ, Mansur[No Abstract Available]Öğe Hicrî İlk İki Asırda Irak’ta Görev Yapan Kadılar(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2017-09) Koçinkağ, MansurBu çalışmada kısaca kadılık müessesesine temas edilecek, ardından Irak bölgesinde yer alan; Kûfe, Basra ve Bağdat şehirlerinde kadılık görevinde bulunan âlimlerin isimleri ve hangi dönem bu görevi ifa ettikleri tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece hicrî ilk iki asırda yargının kime bağlı olduğu, kadıların kimler tarafından atandığı ve kâdılkudâtların, kadıları atamada yetkili olup olmadıkları ortaya çıkmış olacaktır.Öğe Erken Dönem Fıkıh Düşüncesinde Ehl-i Re’y ve Ehl-i Hadîs Ayrımı(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2017-03) Koçinkağ, MansurEhl-i re’y ve ehl-i hadîs kavramlarının mahiyetine ve bu iki ifadeyle kimlerin kastedildiğine dair tartışma hicrî üçüncü asırdan itibaren devam etmektedir. Bu çalışmada, ehl-i hadîs ve ehli re’y kavramının erken dönem metinlerde yer alıp almadığı, zikredilmişse hangi anlamlarda kullanıldığı ve erken dönem hüküm içerikli eserlerde bu ayrımın nasıl bir karşılığının olduğu konu edilecektir. Böylece erken dönem fıkıh anlayışında âlimler tarafından iki farklı üslup ve yöntemin kullanıp kullanılmadığı ve fıkhın erken dönem oluşumunda iki farklı edebiyatın ve dolayısıyla iki tür yaklaşımın olup olmadığı ortaya çıkmış olacaktır.Öğe Abdülazîz b. Abdullah b. Ebî Seleme el-Mâcişûn ve Kadere Dair İki Risalesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2016) Koçinkağ, MansurBu çalışmada, Abdülazîz b. Abdullâh b. Ebî Seleme el-Mâcişûn’un ilmi şahsiyeti ve kaderle ilgili iki risalesinin Türkçeye tercümesi hedeflenmektedir. İslam tarihi açısından önemli bir zaman diliminde yaşayan Mâcişûn, fıkıh alanında olduğu gibi kelam alanında da önemli eserler telif etmiştir. Zira kendisi Medine’nin önde gelen fakihlerinden İmâm Mâlik’in arkadaşı ve İbn Teymiyye’nin ifadesiyle Medine’nin önde gelen üç imamından biridir. Kendisi, İmâm Mâlik’ten daha evvel Muvatta adlı eserini kaleme almış, fakat bu güne kadar ilgili eserinden sadece küçük bir kısmı neşredilmiştir. Mâcişûn, ileride inceleyeceğimiz her iki risâlesinde de kadere imanın hak, onu inkâr etmenin ise bidat olduğunu, zira bedevî arabînin, eğitimli köylünün, kapanmış kadınların ve bıyıkları yeni terlemiş gençlerin dahi kaderi kabul ettiğini belirtmiştir.Öğe Şehâdet ve rivâyet kavramlarına dair bir inceleme(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2016) Koçinkağ, MansurŞehâdet ve rivâyet, usûl ile ilgili bir konu olmakla beraber fürû-ı fıkhın birçok meselesiyle dolaylı şekilde irtibatlıdır. Zira bir konuda taaddüdün şart olup olmadığını belirtebilmemiz, meselenin şehâdet veya rivâyet olduğu hususunda tespitte bulunmamıza bağlıdır. Önemine binaen bu çalışmada öncelikle şehâdet ve rivâyetin mâhiyeti üzerinde durulacak, tartışmanın çıktığı dönem tespit edilmeye çalışılacak, Şâfiî ile muârızı arasında geçen diyaloglara yer verilecek, akabinde rivâyeti, şehâdete mukayese edip onda da taaddüdü şart koşanların kimler olduğuna ve öne sürdükleri delillere temas edilecektir. Son olarak rivâyet ve şehâdet ihtimâli olan fıkhî meseleler ve aralarındaki temel farkların neler olduğu üzerinde durulacaktır.