Yazar "Erbağ, Gökhan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 8 / 8
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adrenal Cushing Sendromunda Aitipik Hormon Reseptörlerinin Değerlendirilmesi ve Tanı Testlerinin İncelenmesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2013) Erbağ, Gökhan; Aşık, Mehmet; Güneş, Fahri; Şahin, Mustafa; Eroğlu, MustafaSon zamanlarda yapılan çalışmalarla atipik hormon reseptörlerinin uyarılmasıyla oluşan adrenal Cushing sendromunun patofizyolojisi yeni anlaşılmaya başlansa da hala net değildir. Bu durum sıklıkla ACTH’dan bağımsız makronodüler adrenal hiperplazide ve daha nadir olarak tek taraflı adrenal adenomlarda karşılaşılan bir patolojidir. Zona fasikülatadaki hücrelerin membranında olan ektopik ve anormal hormon reseptörlerinin uyarılması sonucu oluşan aşırı kortizol salgısı adrenal Cushing sendromuna yol açar. Bu atipik reseptörler gastrik inhibitör peptid (GIP), β-adrenerjik agonistler, LH/hCG, vazopressin, serotonin (5HT4) reseptörlerini içermektedir. Ancak, bu reseptörlerin varlığının gösterilmesi oldukça karmaşık ve zahmetlidir. Bu hastalığın tedavisinde cerrahi dışında seçenekler de mevcuttur. Bu yüzden bu reseptörlerin varlığının tespit edilmesi özellikle bilateral adrenallerinde lezyonları olan hastalarda oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu derlemede adrenal Cushing sendromuna yol açan bu reseptörlerin ve ayırıcı tanı testlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştırÖğe Adrenal cushing sendromunda atipik hormon reseptörlerinin değerlendirilmesi ve tanı testlerinin incelenmesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2013-06) Aşık, Mehmet; Eroğlu, Mustafa; Erbağ, Gökhan; Güneş, Fahri; Şahin, Mustafa[No Abstract Available]Öğe Adrenal Metastazlar(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2014) Erbağ, Gökhan; Aşık, Mehmet; Eroğlu, Mustafa; Güneş, Fahri; Şen, Hacer; Binnetoğlu, Emine; Bilen, Yıldız; Ükinç, KubilayAdrenal bez, malign tümörlerin sık metastatik alanlarındandır. Metastatik tümörlerin postmortem yapılan otopsi serilerinde %13-17 arasında adrenal metastaz tespit edilmiştir. En sık olarak akciğer ve primer böbrek tümörlerinde adrenal metastaz görülmektedir. Ancak izole adrenal metastaz %1’den az vakada görülmüştür. Benign ve malign adrenal kitleler arasındaki farkı en iyi gösterme yolu kesitsel görüntüleme yöntemlerinde kitlelerin karakteristik özellikleridir. Biz bu retrospektif çalışmada adrenal insidenteloması (Aİ) olan vakaların arasından malignitesi olan ve olmayan Aİ hastaları karşılaştırmayı planladık. 2010-2013 tarihleri arasında retrospektif olarak hastanemiz iç hastalıkları ve endokrinoloji polikliniği kayıtları incelenerek MRI yada CT ile Aİ tespit edilen 366 hastanın özellikleri değerlendirildi. Hastaların adrenal kitle boyutları değerlendirilirken bilateral adrenal kitlesi olan hastalarda kitlelerden en büyüğünün boyutu değerlendirmeye alındı. Retrospektif olarak hastaların Aİ benign ve malign ayrımı yapılırken görüntüleme özellikleri ve primer malignite durumu değerlendirildi.Çalışmamızdaki hastaların 233’ü (%69,8) benign adrenal kitle, geriye kalan 113’ünün (%30,8) ise metastatik adrenal kitle olduğu kayıtlardan tespit edildi. Çalışmamıza 220 (%60,2) erkek ve 146 (%39.8) kadın hasta dahil edildi. Benign adrenal kitlesi olan hastaların %54,9 ve adrenal metastazlı hastalarda %71,7 oranında erkek cinsiyet görüldü (p<0,01). Adrenal metastaz olarak kabul edilen hastaların 53’ü (%46,9) akci- ğer kaynaklı olup diğer sık görülen maligniteler sırasıyla endometrium kanseri (%9), meme kanseri (%5,3), kolon kanseri (%8,8), prostat kanseri (%4,4) olarak saptanmıştır. Benign adrenal kitleyle başvuran hastalarda %41.5 tek taraflı adenom saptanırken bu oran adrenal metastaz kabul edilen olgularda %20,4 saptanmış- tır (p<0,01). Bununla birlikte 25 (%17,89) hastada bilateral adrenal kitle saptandı. Adrenal metastaz hasta gurubunda bilateral adrenal kitleyle başvuru daha fazla oranda saptandı (p<0,01). Adrenal kitleyle başvuran hastalarda adrenal metastaz olasılığı mutlaka akılda tutulmalıdır. Bununla birlikte primer malignitesi olan olgularda özellikle akciğer kanseri vakalarında adrenal bezler görüntüleme yöntemleriyle ayrıntılı olarak incelenmelidir. Bilateral adrenal kitleyle başvuran vakalarda malignite olasılığını ön planda düşünmemiz gerekmektedir.Öğe Assessment of thyroid disease in patients who underwent surgical treatment of primary hyperparathyroidism(Duzce University Medical School, 2014) Özkul, Faruk; Toman, Hüseyin; Erbağ, Gökhan; Erbaş, Mesut; Anaforoğlu, İnan; Şen, Hacer; Binnetoğlu, EminePurpose: In this study we aimed to evaluate thyroid pathologies in patients with primary hyperparathyroidism who underwent surgery for parathyroidectomy. Methods: Patients who underwent parathyroidectomy for primary hyperparathyroidism between the years of 2006-2012 were included in this retrospective study. Before and after surgery, hormonal and biochemical examinations of the patients and results of preoperative imaging studies were recorded. Results: Of the patients included in the study, 86 were female and 12 were male. Preoperative mean serum calcium level was 12.25 ± 1.48 mg/dL (normal range 8.5-10.1 mg/dL), mean parathyroid hormone (PTH) level was 425.09 ± 440.47 pg/mL (normal range 11-65 pg/mL). The thyroid ultrasound records of 93 patients were available. Of these patients, 26 (28%) had normal ultrasound, 18 (19.4%) had solitary nodule, 43 (46.2%) had multinodular goiter and 4 (4.3%) had thyroiditis (without nodule) and 2 (% 2.2) had solitary nodule with thyroiditis. Adenoma was detected by ultrasonography in 45.2 % of patients, and by scintigraphy in 72.7 of patients. Parathyroidectomy and thyroidectomy were performed at the same time in 54 of 98 patients (65.1%). Of these patients Seven (7.1%) had papillary thyroid cancer, 30 (30.6%) had benign multinodular goiter, 8 patients (8.2%) had benign solitary nodule, 2 patients (2%) had lymphocytic thyroiditis, and 7 (7.1%) had normal thyroid tissue. Conclusion: Thyroid diseases are frequently encountered with primary hyperparathyroidism. Therefore, before performing parathyroidectomy with minimally invasive procedure, patients must be evaluated for thyroid disorders. © 2012 Düzce Medical Journal.Öğe Evaluation of the risk of atherosclerosis in patients with adrenal incidentaloma using the ultrasound biomarkers EFT and CIMT(Acta Medica Mediterranea, 2015) Şen, Hacer; Uysal, Fatma; Binnetoğlu, Emine; Aşik, Mehmet; Erbağ, Gökhan; Güneş, Fahri; Eroğlu, MustafaIntroduction: Adrenal incidentalomas (AIs) are masses frequently observed on radiological examination that have attracted attention due to their coincidence with metabolic disorders. Recently, the relationship between atherosclerosis and adrenal incidentalomas has been noted. Epicardial fat tissue (EFT) and carotid artery intima-media thickness (CIMT) measurements show the development of atherosclerosis (AS). The aim of this study is to evaluate the risk of cardiovascular disease in AI patients using EFT and CIMT readings. Materials and methods: Our study included 63 AI patients and 48 healthy controls. All patients were evaluated for blood pressure, Body Mass Index(BMI), EFT, CIMT, and lipid parameters. AI patients were also investigated for hormonal secretion. The relationship between risk of atherosclerosis and EFT, CIMT was analyzed. Results: Control subjects (mean EFT, 3.92 ± 1.14 mm) had lower EFT than patients with subclinical Cushing's syndrome (SCS) and non-functional adenoma (NFA) (mean EFT, 6.22 ± 1.97 mm and 5.44 ± 1.61 mm, respectively) (both P < 0.001). There was no difference in EFT between SCS and NFA patients. CIMT was significantly lower in control subjects (mean CIMT, 0.65 ± 0.11 mm) than in NFA patients (mean CIMT, 0.75 ± 0.18 mm) (P < 0.01). The EFT of SCS patients was not significantly different from the EFT of either NFA patients or controls. Conclusion: EFT thickness measurements may be helpful as an early atherosclerosis marker in AI patients.Öğe Investigation of pathological worry and metacognitive beliefs in patients with irritable bowel syndrome(Istanbul Universitesi, 2016) Akyol, Esra Soydaş; Şahin, Başak; Beyazyüz, Murat; Gökmen, Esra; Erbağ, Gökhan; Potas, NihanBackground: Irritable Bowel Syndrome is a functional gastrointestinal disease that affects approximately 20% of population. Irritable Bowel Syndrome is significantly associated with psychiatric symptoms. In the present study, we aimed to compare pathological worry and metacognitive beliefs between patients with Irritable Bowel Syndrome and healthy controls. Methods: Sixty-three patients with Irritable Bowel Syndrome and age-sex matched 55 healthy subjects were included to the study. Irritable Bowel Syndrome and healthy control group were compared in terms of pathological worry via Penn State Worry Questionnaire and metacognitive beliefs via Metacognition Questionnaire 30. Results: Patients with Irritable Bowel Syndrome scored significantly higher on Penn State Worry Questionnaire compared with healthy controls (t=2.69, p=0.008). The subscore of positive beliefs about worry was significantly higher in Irritable Bowel Syndrome group (t=2.16, p=0.03). The total score of Metacognition Questionnaire-30 and other subscores were found to be similar between groups. Conclusion: Our results suggest that the patients with Irritable Bowel Syndrome tend to have psychiatric disorders and patients may benefit from mindfulness therapies. Further and follow up studies are needed to highlight this issue. © 2016, Istanbul Universitesi. All rights reserved.Öğe ST elevasyonu olmayan akut koroner sendrom hastalarında koroner arter hastalığı yaygınlığı ile GRACE risk skoru arasındaki ilişki(2015) Bekler, Adem; Erbağ, Gökhan; Şen, Hacer; Turgut, Muhammed; Özkan, Alper; Yener, Ali Ümit; Kurt, TolgaAmaç: Akut koroner olayların global kaydı (GRACE) risk skorunun koroner arter hastalığı (KAH) hastalarındaki prognostik değeri daha önce gösterilmiştir. Biz burada ST elevasyonu olmayan akut koroner sendrom hastalarında (STEO-AKS), KAH varlığı ve yaygınlığı öngörüsünde GRACE risk skoru (GRS) ile Gensini skorunun (GS) karşılaştırılmasını amaçladık. Yöntem: Çalışmaya toplam 154 STEO-AKS hastası alındı. GRS ile ilgili skorlar başvurudaki spesifik değişkenlerle hesaplandı. KAH yaygınlığı GS ile değerlendirildi ve Hastalar GRS' ye göre düşük (GRS140) olarak 3 gruba ayrıldı. GRS ve GS arasındaki ilişki için spearman korelasyon analizi uygulandı. Bulgular: Tüm hastalarda düşük, orta ve yüksek risk gruplarında ortalama yaş (p<0.001), kalp hızı (p = 0.004), GS (p<0.001), anlamlı farklıydı. Hemoglobin ve lenfosit düzeyleri düşük risk grubunda, orta ve yüksek risk grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı yüksekti ve yüksek duyarlılıklı troponin-T düzeyleri yüksek risk grubunda düşük ve orta risk grubuyla karşılaştırıldığında anlamlı yüksekti (sırasıyla, p = 0.022, p = 0.020, p = 0.036). Korelasyon analizinde, GRS ile GS arasında pozitif anlamlı korealsyon vardı (r = 0.353, p<0.001). Sonuç: STEO-AKS hastalarında KAH ciddiyetini öngörmek için yüksek GRS yardımcı olabilir.Öğe Tirotoksik hipokalemik periyodik paralizi: Olgu sunumu(2015) Şen, Hacer; Şen, Halil Murat; Binnetoğlu, Emine; Erbağ, Gökhan; Güneş, Fahri; Aşık, MehmetTirotoksik hipokalemik periyodik paralizi (THPP),hipertiroidizmin nadir görülen bir komplikasyonu olup,tekrarlayan hipokalemi ile birlikte akut kas güçsüzlüğü ilekarakterize bir hastalıktır. Aşırı karbonhidrat alımı, stresveya ağır fiziksel aktivite atağın ortaya çıkmasına yol açar.Hastalığın oluşum mekanizması, tirotoksikozda artan betaadrenarjik stimulasyonun Na+ -K- ATPaz pompasını aşırıaktivasyonuyla, iskelet kası hücresine akut K+ iyonunungeçişidir. Atakların süresi ortalama 2 -36 saat kadar olupgerekli durumlarda K replasmanı ile bu süre daha dakısalmaktadır. Sonuç olarak hastalarda ataklar halinde kasgüçsüzlüğü veya paralizi izlenmektedir. Bu yazıda, yenibaşlayan paralizi atakları tarif eden ancak ailede benzer birtablonun görülmediği 23 yaşında bir erkek hastasunulmaktadır.