Yazar "Türker, Ayşe Çaylak" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bizans Dönemi Günlük Kullanım Kaplarına Ait Yayınlar ve Değerlendirme Yöntemleri(2004) Türker, Ayşe ÇaylakArkeolojik araştırmalarda en yoğun ve yaygın olarak ele geçen malzemeler seramiklerdir. Ancak yeni sayılabilecek Bizans seramik araştırmalarında, sırsız kapların neredeyse yok sayıldığı, yayınlarda amphora dışındaki türlere genellikle yer verilmediği görülür. Bizans sırsız seramiklerine yönelik kazı ve yüzey araştırması raporları üç grupta toplanabilir. İlki seramik buluntuları içeren monografik kitaplar, ikincisi kazı yayınlarında seramiklere ayrılan bölümler ve üçüncüsü makalelerdir. Çalışma kapsamında, kazı ve yüzey araştırmalarının yayınlarından sırsız seramiklere yer verilenler değerlendirilecek; söz konusu yayınlarda seramiklerin hangi kriterlere göre gruplandırıldıkları araştırılacaktır.Öğe Bizans döneminde Çanakkale Boğazı ve yerleşim modellleri(2010) Türker, Ayşe Çaylak[Abstract Not Available]Öğe Byzantine Glazed Ware From Sestos-Akbaş in the Thracian Chersonesos(2021) Türker, Ayşe ÇaylakThe castle of Sestos-Akbaş is located on the Hellespont coast of the Yalova Val-ley within the Thracian Chersonesos. The location of the castle creates natural defense. The ancient city of Sestos is localized in the place where the castle in Akbaş is located Ak-baş Port in the southeast of the castle is an important commercial and military port. The Byzantine glazed pottery items constituting the subject of this study are the sherds which were detected in this area. The finds include sherds with white and red paste. The group with white paste is small in number. Vessels decorated in incised technique are considerable among the glazed pottery items with red paste. Specimens of the Aegean and Zeuxippus ware were detected among the vessels with an incised decoration. By evaluating the distri-butional areas of the Zeuxippus ware, they are considered important indications of the trade among the Mediterranean Sea, the Aegean Sea, and the Black Sea in the late Byzan-tine period. Constituting the most considerable assemblage in the Byzantine settlement areas on the coast of the Hellespont, these pottery items indicate the important position of the Hellespont in the trade between the Mediterranean Sea and the Black Sea. Tripod trac-es which indicate production are frequently detected in these pottery items. Tripod traces were also determined at the center on the interior of the vessel in the sherds that we found in the region which was the port of the ancient city of Sestos and that constitute the subject of this study. Besides these sherds, which indicate defective production, semi-finished sherds left unglazed after they had been biscuit fired and slipped or after a composition had been incised on the slip are also available among the finds. Defective and semi-finished sherds are essential in that they indicate a production site of these vessels probably in the HellespontÖğe ÇANAKKALE'DEN ION-IMPOST SÜTUN BAŞLIKLARI(2014) Türker, Ayşe ÇaylakÇanakkale Boğazı anahtar durumundaki coğrafi konumu nedeniyle Karadeniz ve Akdeniz arasındaki ilişkilerde büyük önem taşır. Ancak bu önemine karşın Bizans dönemine ait arkeolojik verileri sınırlıdır. Bu durum bölgenin anlaşılmasında ve Bizans coğrafyasındaki ilişkilerin belirlenmesinde önemli bir sorun oluşturur. Bölgedeki Bizans dönemi yerleşimlerinin tespit edilmesi, bu yerleşimlerin niteliklerinin belirlenmesi ve yoğunluklarının anlaşılması amacıyla yüzey araştırmaları yürütmekteyiz. Yüzey araştırmaları sırasında tespit ettiğimiz buluntuların önemli bir grubunu mimari plastikler oluşturur. Mimari plastikler arasında liturjik işleve sahip eserlerin yanı sıra taşıyıcı sistemde kullanılmış sütun başlıklarının da çok sayıda örneği tespit edilmiştir. Bu çalışmanın konusunu sütun başlıkları arasında sayısal bakımdan yoğun gruplardan birini oluşturan ion-impost tipindeki sütun başlıklarının değerlendirmesi oluşturmaktadır. Bu çalışma ile bölgede günümüze ulaşamayan yapıların niteliğinin anlaşılması ve yerleşimlerin lokalizasyon sorunlarının çözümüne katkı sağlanması hedeflenmektedir. Değerlendirilen eserler ise hem Çanakkale'deki yüzey araştırmalarımız hem de Çanakkale Arkeoloji Müzesi'nde yürüttüğümüz belgeleme çalışmalarında tespit ettiğimiz ion-impost tipindeki sütun başlıklarıdır. Çalışma alanımızda ion-impost tipteki sütun başlıklarının kırkbir örneği bulunur. Başlıklardan yedisi, ion volüleri ve/veya impost kabaca biçimlendirilmiş olarak, tamamlanmadan bırakılmıştır. Bunlardan dördünde ion volütlerinin helezonları işlenmemiş; ekinus, pulvinus ve impost bölümleri bezenmeden bırakılmıştır. Başlıklardan birinde impostun ön ve arka yüzünde bezeme bulunduğu halde ion volütlü alt bölüm tamamlanmamıştır. Bir başlıkta ise başlığın ön yüzünde ion volütleri, ekinus ve impost bezemeleri tamamlanmış olduğu halde pulvinuslar ve arka yüzdeki volütlerin helezonları ile ekinus işlenmemiştir.Çalışma alanımızda belgelediğimiz ion-impost sütun başlıkları iki temel biçim özelliği gösterir. İlkinde ion volütlerinin bulunduğu bölüm yüksektir ve volütler impostun sınırlarını aşacak biçimde yanlara doğru çıkıntı oluşturur. Bu tipteki tek örnek Bozcaada Kalesi içerisinde sergilenen başlıktır ve 5. yüzyıl başına tarihlenen örnekler ile paralellik gösterir. İkinci tipte ion volütlerinin bulunduğu bölüm daha dardır ve impostun genişliğini aşmaz. Bu gruptaki örnekler ion volütlerinin işlenişine göre üç grupta değerlendirilebilir. Bunlardan ilkinde; ion volütlerinin helezonları yatağından dışa doğru çıkıntı yapar. Bu grubun sekiz örneği vardır. Bu tipteki başlıkların benzerleri form özelliğine göre 5. yüzyıl son çeyreğine tarihlenir. İkinci gruptaki örneklerde volütler üçüncü gruptakilere göre daha belirgin ve yüksek olduğu halde üçüncü grupta volütler daha şematik işlenmiştir ve volütlerin boyu kısalmıştır. İkinci grupta değerlendirilebilecek on bir başlık bulunur. Bu başlıklar 5. yüzyıl sonu ve 6. yüzyıl ilk yarısı örnekleri ile benzerlik gösterir. Üçüncü grupta on beş başlık bulunur. Bu gruptaki başlıklar ise biçim özellikleri ve benzer örneklerine göre 6. yüzyıl ikinci yarısına tarihlendirilebilir. İncelediğimiz başlıklar bir örnek dışında mermerden üretilmiştir. Kullanılan mermer türleri ise gri damarlı beyaz ve beyaz mermerdir. Başlıkların buluntu konumları Çanakkale Boğazı'nın her iki yakasındaki yerleşim alanlarına işaret eder.Öğe Gelibolu'da Bizans Seramikleri ve Ökaristik Ekmek Damgası(2005) Türker, Ayşe ÇaylakÇanakkale Boğazı, Ege'den Marmara ağzına kadar kuş ucumu 65 km. uzunluğundadır. Arkeolojik araştırmalarda genelde tek bir coğrafi karakter olarak değerlendirilir ancak üç farklı coğrafi karakter gösterir. Erken Bizans Dönemi'nde orta boğaz bölgesi ön planda iken 11. yüzyıldan sonra yukarı boğaz bölgesinin önem kazandığı, tarihsel verilerle anlaşılır. Ancak tarihsel verilere karşın arkeolojik malzeme sınırlıdır. Gelibolu'da incelediğimiz eserler; ökaristik ekmek damgası, lüks kullanıma ait olduğu düşünülen ısıtma kabı ve iki gruptan oluşan taşıma kaplan, bölgenin Bizans Döneminin anlaşılmasına katkı sağlayabilir; ayrıca Akdeniz ve Karadeniz arasındaki ilişkiler için de önemli veri oluşturabilir.Öğe GRANİKOS VADİSİNDE BİR BİZANS KALESİ: SAPAN HİSAR(2015) Türker, Ayşe ÇaylakGranikos (Biga Çayı) Vadisi Çanakkale Boğazı'nın orta bölümüne ulaşan Rhodius (Sarıçay) Vadisi ile bağlantı kurarak Kyzikos (Kapıdağ Yarımadası) önlerine kadar ulaşılmasını sağlayan doğal bir yol oluşturur. Bu çalışmada Granikos Vadisindeki Kocayayla köyünde yeralan Bizans kalesinde tespit ettiğimiz arkeolojik verilerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Kale, doğu-batı yönünde yaklaşık 10 km uzanan, Osmanlı döneminde Karadağ ismini almış olan yaklaşık 720 m yüksekliğindeki antik Marceus dağlarının doğu ucunda, yaklaşık 520 m kotta yeralır. Kalenin üzerinde yeraldığı tepenin kuzeydoğu ve kuzeybatısı daha az eğime sahiptir. Kale arazinin topografyasına göre biçimlendirilmiş iki bölümlü bir plana sahiptir. İlk bölüm yaklaşık yuvarlak bir plan gösterir. Bu planı oluşturan duvarların toplam uzunluğu yaklaşık 435m'dir. Duvarlar tepenin kuzeydoğusunda yaklaşık 514-510 m kotlar arasında uzanır. Bu duvarda dörtgen planlı üç kule bulunur. Kalenin ikinci bölümü kuzeydoğu köşede yer alan kule ile batıdaki kayalık bölümün arasını kapatan bir duvar ve bu kayalık alandan güneybatı kuleye uzanan bir duvardan oluşur. Tepenin güneydoğu ve güneybatı tarafı savunmaya elverişli olarak oldukça diktir. Kale planlanırken topografyanın bu özelliğinden faydalanılmıştır. Daha az eğimli olan kuzeydoğu ve kuzeybatısındaki duvarların önüne ise bir hendek açılarak savunma güçlendirilmiştir. Bizans kalelerinde savunmayı güçlendirmek için başvurulan savunma hendekleri İstanbul surlarında kullanılmıştır. Başkent dışındaki pek çok savunma yapısında da kale hendeğine yer verildiği anlaşılmaktadır. Kalenin savunma hattını oluşturan kuleler iki farklı tip gösterir. Bunlardan ilki dörtgen planlı kulelerdir. Biri dışında tüm kulelerin bu tipte olduğu anlaşılır. Kulelerden biri ise apsidaldir. Hellenistik ve Roma dönemi kalelerinde kullanılmış olan apsidal kuleler 4.yüzyıla tarihlenen Euphrates'deki Pağnik öreninde görülebilir. İstanbul'da İmparator Theodosius dönemi surlarında dıştaki sur duvarında dörtgen ve apsidal kuleler dönüşümlü olarak tekrarlanır. 5-6. yüzyıllarda Suriye'deki Sergiopolis, Resafa ve Antioch'da apsidal kuleler kullanılmıştır. Kilikya'daki 7-8.yüzyıllara tarihlendirilen Lamas Kalesi ve Anavarza şehir surlarında dörtgen kuleler ile birlikte görülür. 10.yüzyılda Philippi kalesinde, yine dörtgen kulelerle birlikte kullanılmıştır. 10.yüzyıl sonuna tarihlenen Ohri kalesinde girişin iki yanındaki kuleler apsidaldir. Bizans döneminde yaygın biçimde kullanıldığı anlaşılan apsidal kuleler, erken Bizans döneminden itibaren kuzeybatıda Balkanlar ve Dalmaçya kıyılarından, güneydoğuda Suriye sınırına kadar geniş bir coğrafyada görülür. Özellikle 7-10.yüzyıllardaki Arap akınları sırasında inşa edilen kalelerde düzenli bir şekilde kullanılmış olduğu tespit edilir. Duvar örgüsünde farklı boyutlardaki moloz taşlar kullanılmıştır. Duvar örgüsünde kullanılan harç, taş ve tuğla kırıklı beyaz kireç harcıdır. Duvarların sağlamlığı ise harçlı moloz çekirdek ile sağlanmıştır. Bu çekirdekte iri moloz taşlar ile bol miktarda kireç harcı kullanılmıştır. Zaman zaman kırık tuğla parçaları da görülebilir. Çekirdek ile yüzeydeki örgü arasında ahşap hatılların kullanıldığı, özellikle güneybatıdaki 1 nolu kulede kaçak kazılar ile açılan duvar yüzeyindeki izlerden anlaşılır. Moloz taşlarla örülen duvarlar özellikle 78.yüzyıl kaleleri için tipiktir. Bu dönemdeki kalelerde moloz çekirdek ile duvar örgüsü arasındaki bağlantıyı sağlamak için genellikle devşirme blok taşların ya da sütunların kullanıldığı izlenir. 10.yüzyıl sonrasında, özellikle 11-12.yüzyıllarda ise bu amaçla ahşap hatıllar kullanılmaya başlar. Duvar kaplaması büyük ölçüde dökülmüş ve harçlı moloz çekirdeği ile günümüze ulaşan yapıda bir kazı veya temizlik çalışması yapılmadan değerlendirmelere göre kalenin plan özellikleri ve yapım tekniği orta Bizans döneminin sonlarına, 10-11.yüzyıllara işaret eder. Kalenin içerisinde özellikle kaçak kazı çukurlarında tespit edilebilen seramik ve pişmiş toprak çatı malzmeleri de orta ve geç Bizans dönemlerine aittir. Buluntular arasında 10-12. yüzyıllara ait iki farklı tipteki amphora kulp parçaları ile pişirme kaplarına ait ağız, gövde ve kaide parçaları yeralırÖğe HELLESPONTUS'DAKİ RHODIUS VADİSİNDEN BİZANS MİMARİ PLASTİKLERİ(2014) Türker, Ayşe ÇaylakÇanakkale Boğazı'ndaki Bizans kıyı şehirlerinin ortak özelliği boğaz kıyısında bir limana sahip olmalarıdır. Bu limanların yeri genelde Çanakkale Boğazı'na ulaşan akarsuların oluşturduğu vadilerin ağzıdır. Vadilerin ise Bizans döneminde yoğun iskan edildiği anlaşılmaktadır. Bizans döneminde yoğun iskan edilmiş vadilerden biri orta Boğaz bölümünün Anadolu kıyısındaki Rhodius (Sarıçay) Vadisidir. Rhodius, Kirazlıdağ, Aladağ ve Kayalıdağ'dan gelen derelerle beslenir. Uzunluğu yaklaşık 40 km.'dir ve boğazın orta bölümündeki en büyük vadidir. Atik Hisar önlerinden ovaya çıkar. Ovaya çıktığı yerin güneybatısında bir Bizans kalesi yeralır. Bu kale vadinin Bizans dönemindeki önemini gösterir. Dar tabanlı bir vadi karakterine sahiptir. Taşıdığı alüvyonlarla bugünkü Çanakkale'nin üzerinde geliştiği kıyı ovasını oluşturmuştur. Rhodius'un boğaza döküldüğü bölümde, dönem kaynaklarından büyük bir Bizans şehri olduğunu bildiğimiz Abydos yeralır. Abydos antik şehrine ait mimari veriler günümüze ulaşamamıştır. Ancak yüzey araştırmalarımızda vadinin aşaşğı bölümünde Bizans dönemine ait çok sayıda taş eser belgeledik. Bu eserler Abydos şehri ve vadinin aşağı bölümündeki diğer Bizans yerleşimlerinin niteliklerinin anlaşılmasına ve lokalizasyon sorunlarının çözümlenmesine katkı sağlayabilecek niteliktedir. Bu eserler arasında sütun ve paye başlıkları ile çifte sütuncelerin yanı sıra liturjik işlevle kullanılan ambon balkon levhasına ait bir parça ile templon paye ve levhaları bulunmaktadır. Bu çalışmada Rhodius vadisinin aşağı bölümünde tespit ettiğimiz mimari ve liturjik işleve sahip bu taş eserler, buluntu konumları ile birlikte değerlendirilecektirÖğe The Byzantine Architectural Sculptures with Figure at Hellespont(2006) Türker, Ayşe ÇaylakGelibolu’daki Piri Reis Tanıtım Merkezi’nde, kırmızı şistten yapılmış yaklaşık 0.78x0.80x0.25-0.30 m. ölçülerinde dört eser vardır. Yüksek kabartma tekniğinde yapılmış eserlerin üzerinde birer çift başlı kartal bulunur. Kartalların başları profilden, gövdeleri cepheden tasvir edilmiştir. Pençeler ise küre biçiminde gösterilmiş ve kürelerin üzerine birer haç yerleştirilmiştir. Eserler teknik özellikleriyle değerlendirildiğinde, büyük bir yapıda kullanılmak üzere hazırlandıkları anlaşılır. Bu nedenle Bizans dönemine ait arkeolojik verinin sınırlı olduğu Gelibolu yarımadası için oldukça önemlidir.Öğe THE BYZANTINE CASTLE IN AKBAŞ ON THRACIAN CHERSONESSOS(2014) Türker, Ayşe ÇaylakGelibolu yarımadasının Çanakkale Boğazı ve Ege Denizi kıyısında birden çok doğal limanı vardır. Bu limanların yeri Ege Denizi ve Çanakkale boğazına ulaşan akarsuların oluşturduğu vadilerin ağzıdır. Limanlar ise vadilerin oluşturduğu ağlar ile birbirine bağlanır. Yarımadanın bu coğrafi özellikleri Bizans dönemi emporionları için aranan niteliklerden biridir. Buna tarihi veriler de işaret etmektedir. Yarımadadaki emporionlar karadan gelen saldırılara karşı Justinianus döneminde yeniden inşa edilen kıstaktaki uzun duvar ile korumaya alınmıştır. Yazılı veriler \"uzun duvar\" ile eş zamanlı olarak Justinianus'un Yarımada'da savunma yapıları inşa ettirdiğini gösterir. Ancak bu arkeolojik veriler ile desteklenmez. Bu durum öncelikle Yarımada'nın askeri coğrafyası ve savunma sisteminin anlaşılmasında önemli bir sorun oluşturur. Bu sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla ilk aşamada yarımadanın boğaz kıyısındaki savunma yapılarının tespit edilmesi ve belgelenmesi üzerine çalışılmıştır. Bu aşamada sırasıyla Gallipoli, Koila, Madydos ve Eleius'daki savunma yapılarına ait izler tespit edilmiş ve belgelenmiştir. Bu çalışmamızda da Yalova Vadisi'ndeki Akbaş Bizans kalesinde tespit ettiğimiz arkeolojik veriler ve arkeojeofizik çalışmalarından elde ettiğimiz sonuçların değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Eceabat ilçe sınırları içerisinde yer alan Yalova vadisi, geniş tabanlı önemli bir vadidir. Vadinin Çanakkale Boğazı kıyısında Akbaş limanı yer alır. Yalova Vadisi'nin güneybatı kenarında, kuzeydoğuya bakan yaklaşık 100 m yüksekliğindeki bir plato üzerinde, her iki yanı korunaklı arazinin orta noktasında, yaklaşık 80 m. kotta ise bir Bizans kalesi yeralır. Kale arazinin yüksek noktalarını izleyen duvarların oluşturduğu çokgen bir plana sahiptir. Savunma yapısının ilk analizleri sonucundaki ön bilgilere göre dört yapı evresi geçirdiği anlaşılırÖğe The Gallipoli Castle in the Byzantine Period(2006) Türker, Ayşe ÇaylakYazılı veriler, erken Bizans döneminde orta boğaz bölümünün önemine işaret eder. 11. yüzyıldan sonra ise yukarı boğaz bölümündeki Gelibolu’nun önem kazandığı yine bu verilerle izlenebilir. Gelibolu hakkındaki yazılı ve tasviri verilerin odak noktasında Gelibolu kalesi yer alır. Kale yazılı ve tasviri verilerle bilinir ancak bu veriler arkeolojik malzeme ile desteklenmez. Çalışmamızda bu sorunun çözümüne katkı sağlayabilmek amacıyla, Gelibolu’daki duvar ve duvar izlerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Belirlediğimiz hedeflere yönelik üç aşamada gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sonucunda Gelibolu kalesinin kareye yakın dikdörtgen bir plana sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu planın erken Bizans döneminden başlayarak geç Bizans ve Osmanlı dönemlerini temsil eden yapı izleri taşıdığı görülmüştür. Elde ettiğimiz verilerin Gelibolu ve Gelibolu kalesi üzerine yapılacak çalışmalara katkı sağlayabileceği söylenebilir. Kareye yakın dikdörtgen planlı kalenin ikinci bir savunma hattına sahip olup olmadığı, bu çalışmadan çıkan diğer bir sorundur. Bu sorunun arkeojeofizik ile desteklenmiş geniş kapsamlı bir kazı projesi ile açıklık kazanabileceği söylenebilir.











