Yazar "Gönlügür, Uğur" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A rare cause of polyserositis: Delayed diagnosis of Sheehan’s syndrome(2018) Gönlügür, Uğur; Gönlügür, TanseliPolyserositis is a challenging differential diagnosis. We present a case of severe serositis in a 51-year-old Caucasian woman complicated by pericardial, peritoneal and pleural exudates in the setting of panhypopituitarism and no other obvious etiology. The patient had obtundation, pretibial edema, anemia, hyponatremia, and high levels of CA 125. Low levels of TSH, free T3 and free T4 suggested central hypothyroidism. Decreased levels of morning cortisol, growth hormone, and gonadotropins indicated panhypopituitarism. The patient reported cessation of menses after her last delivery approximately 20 years ago. To our knowledge, this is the first reported case of panhypopituitarism presenting with polyserositis.Öğe Akciğer kanseri tanısında konvansiyonel bronkoskopik yöntemlerin rolü(2012) Muratlı, Aslı; Kırılmaz, Sevgül; Gönlügür, Uğur; Mirici, ArzuAmaç: Akciğer karsinomu tanısında bronkoskopik işlemlerin tanı değerini araştırmak. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde primer akciğer kanseri tanısı alan ve aynı zamanda bronkoskopi yapılan olguların verileri geriye dönük olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri, bronkoskopik bulguları, patoloji sonuçları kaydedilerek konvansiyonel bronkoskopik yöntemlerin akciğer kanseri tanısındaki sensitiviteleri hesaplandı. İstatistiksel analizde Pearson korelasyonu kullanıldı. Bulgular: Ekim 2009-Ekim 2011 arasındaki dönemde kliniğimizde tanı konulan 121 bronş karsinomu olgusunun %93ü erkekti. Hastaların ortalama yaşı 65 ± 9 idi. Bronkoskopinin akciğer kanserinde tanısal başarısı %91 idi. Bronş biyopsisi ve bronş lavajı kombine edildiğinde tanı oranı %86, bronş biyopsisi ve bronş fırçalama kombine edildiğinde ise tanı oranı %90 idi. Bronş forseps biyopsisi negatif çıkan 18 olgunun sadece birinde bronş lavajı pozitifti. Bu 18 olgunun altısına bronş fırçalama yapılmış ve beşinde (%83) pozitif sonuç çıkmıştı. Direkt tümör bulgusu olanlarda tanı başarısı bronş forseps biyopsisi için %87, bronş fırçalama için %73, bronş lavajı için %28 idi. Bu oranlar indirekt tümör bulgusu olanlarda bronş fırçalama için %63, bronş forseps biyopsisi için %50, bronş lavajı için %16 idi. Sonuç: Fiberoptik bronkoskopi, akciğer kanseri tanısında en yüksek duyarlılığa sahip araçlardan biridir. Bu çalışmada bronş forseps biyopsisi en yüksek tanı başarısına sahipti. Bronş forseps biyopsisi ve bronş fırçalamanın kombine edilmesi en iyi sonuçları vermektedir.Öğe Asid Baz Dengesinde Akciğerlerin Rolü(2020) Gönlügür, Uğur; Gönlügür, TanseliBu derlemenin amacı asid-baz dengesinde akciğerlerin rollerinin anlaşılması için yeni bir bakış açısı kazandırmaktır. Asid-baz bozukluklarının tanısını koyup tedavi etme yeteneği yoğun bakım pratiğinin önemli bir bileşenidir.Hücrenin metabolizması ve fonksiyonu için pH düzenlenmesi kritiktir. Vücudda asid-baz dengesinin düzenlenmesinde akciğerler, böbrekler ve kompleks bir tampon sistemi görev almaktadır. Akciğerlerin asid-baz dengesindekitemel rolü arter PCO2 düzeyini düzenlemektir. Akciğerlerin CO2 yi hızla uzaklaştırma yeteneği vücuttaki tüm diğertampon sistemlerinden iki kat daha fazla bir tamponlama kapasitesine sahiptir.Öğe Cement Pulmonary Embolism Due to Percutaneous Vertebroplasty(Bentham Science Publishers, 2021) Zohra, Ali; Gönlügür, UğurBackground: Bone cement is an uncommon cause of foreign-body pulmonary em-bolism. Case Presentation: A 65-year-old woman with wheeze presented with multiple linear opacities with bone density on chest x-ray. She reported percutaneous vertebroplasty 4 months prior. Non--contrast chest computerized tomography showed peripheral cement emboli in the pulmonary ar-teries. The patient received conservative treatment. Conclusion: Clinicians should be aware of this potential complication following vertebroplasty. It is necessary to perform a chest x-ray after the procedure.Öğe Differential diagnosis of a cavitary lung lesion in 45-year old man(2011) Gönlügür, Tanseli; Sapmaz, Feride; Gönlügür, Uğur; Elagöz, ŞahendeAkciğer kaviteleri enfeksiyöz ve non-enfeksiyöz nedenlerle gelişebilir. Kırk-bir yaşında erkek, bir hafta süren prudüktif öksürük ve göğüste pleural ağrı ile başvurdu ve hastaneye yatırıldı. Göğüs bilgisayarlı tomografisi sol üst lobda kaviter bir lezyonu gösterdi. Açık lob biyopsisi alveoller ve bronşiyoller içinde bağ dokusu varlığını gösterdi. Sonuç olarak hastaya nadir bir akciğer kavite yapıcı lezyon nedeni olana kriptojenik organizan pnömoni tanısı kondu. Olgu kaviter lezyonlarda tüberkülozla birlikte bu tür nadir nedenlerin de ayırıcı tanıda düşünülmesi gerektiğini vurgulamak için sunuldu.Öğe DUMANLI KÖYÜ ’NDE (ÇANAKKALE - TÜRKİYE) ASBEST MARUZİYETİNİN TIBBİ JEOLOJİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ; DİSİPLİNLER ARASI BİR ÇALIŞMA(2015) Yiğitbaş, Erdinç; Mirici, Arzu; Gönlügür, Uğur; Bakar, Coşkun; Tunç, İsmail Onur; Şengün, Fırat; Işıkoğlu, ÖzgürBiga Yarımadası genel jeolojik nitelikleri ve doğal kaynak çeşitliliği yanı sıra önemli tıbbi jeoloji sorunları bakımından da oldukça ilginç bir bölgedir. Bölgenin muhtemel tıbbi jeolojik sorunlarının başlıcaları; doğal radyoaktivite, içme sularında metal/mineral kirliliği,asit kaya/maden drenajı, jeotermal ve diğer su kaynaklarında kalite sorunu, vb olarak sayılabilir. Bu kadar geniş tıbbi jeolojik sorunlara sahip olan Biga Yarımadası'ndaki kritik birbölgede asbest maruziyeti tıp ve yerbilimcilerden oluşan bir grup tarafından incelenmiştir.Araştırma Kuzeybatı Anadolu'da Biga Yarımadasının kuzeybatısında, Çanakkale ilininLapseki ilçesine bağlı Dumanlı köyü ve çevresinde sürdürülmüştür. Çanakkale İl SağlıkMüdürlüğü tarafından 2011 yılında Dumanlı köyünde 3 ve yakınındaki Çamyurt köyünde1 adet mezotelyoma vakası tespit edilmiştir. Bunun üzerine yer bilimciler ile Göğüs Hastalıkları ve Halk Sağlığı uzmanlarından oluşan bir çalışma grubu tarafından bölgede araştırmalar yapılmıştır. Çalışmalar yer bilimlerinde ve sağlık bilimlerinde eş zamanlı ve paralel olarak sürdürülmüştür. Dumanlı köyü çevresinde asbestiform mineraller ileri derecedemakaslamaya uğramış (sheared) serpantinitler içerisinde yer almaktadır. Serpantinitler bölgede yaygın mostra veren ve mikaşist, gnays, mermer litolojilerinden oluşan Çamlıca metamorfikleri içinde tektonik dilim ve mercekler halinde bulunmaktadır. Bu doğrultu atımlısistem içerisindeki gerilme-makaslama alanlarında asbestiform mineral damarları gelişmiştir. Petrografik ve mineralojik tayinler bu minerallerin başlıca klinokrizotil, lizardit veantigorit ile aktinolit olduğunu göstermiştir. Yerbilimleri çalışmalarına paralel olarak, köyde son beş yılda gerçekleşen ölüm nedenlerinin saptanması amacıyla sözel otopsi çalışmaları ile solunum fonksiyon testleri ve radyografik tetkikler yapılmıştır. Radyolojik patolojiile asbest maruziyeti arasında anlamlı korelasyon saptanmış, bu olgularda maruziyet süresinin 23-80 yıl arasında değiştiği anlaşılmıştırÖğe Evaluating the clinical, radiological, microbiological, biochemical parameters and the treatment response in COVID-19 pneumonia(2022) Mutlu, Pınar; Mirici, Nihal Arzu; Gönlügür, Uğur; Öztoprak, Bilge; Özer, Şule; Resorlu, Mustafa; Akçalı, AlperAim: The coronavirus disease (COVID-19) has led to over 200,000,000 confirmed cases and over 4,250,000 confirmed deaths worldwide. The present study aimed to explore the links between epidemiological, clinical, biochemical, microbiological, and radiological data and treatment responses of inpatients with COVID-19 pneumonia. Material and Method: The study included 131 patients hospitalized for COVID-19 pneumonia. Laboratory values such as complete blood count, coagulation profile, AST, LDH, sedimentation, CRP, BUN, creatinine, and D-dimer of the patients were analyzed. The diagnosis of COVID-19 was established by RT-PCR testing of respiratory tract samples. Thoracic CT images were used to determine the severity of involvement in patients. Statistical analyses were performed to establish the differences between the groups and the relationships between the variables. Results: The most common comorbidities of the patients were hypertension (35.1%) and diabetes mellitus (24.5%). The patients with fever, cough, and dyspnea and who were PCR positive had the highest radiological involvement severity score. The involvement severity scores were negatively correlated with the lymphocyte count, lymphocyte percentage, and albumin levels (p<0.05). Concerning prognostic risk factors, the mean percentages of lymphocytes and eosinophils were significantly higher in the fully recovered patients than those in the intensive care unit (p<0.05). Conclusion: Our study identified the percentages of lymphocytes and eosinophils as prognostic factors. Identifying the risk factors that predict the possibility of disease progression on admission may contribute to physicians' patient management, increase the therapeutic effect, and reduce the COVID-19 mortality rate.Öğe Hipotiroidizmde Ödem Mekanizmaları(2019) Gönlügür, Uğur; Gönlügür, TanseliHipotiroidizm plevral, perikardiyal efüzyon veya asit yapabilir. Miksödemin başlıca bulguları sıvıretansiyonu, hiponatremi ve hidrofilik mukopolisakkaritlerin intersisyel birikimidir. Hipotiroidizmglomerüler filtrasyon oranının azalması ile beraberdir. Azalmış glomerüler filtrasyon oranı iseidrarın dilüsyonundan sorumlu kısımlara gelen su miktarını azaltarak serbest su atılımını azaltır.Hipotiroidizme bağlı seröz efüzyonların genellikle protein düzeyleri yüksek olduğu için altta yatanmekanizma muhtemelen vasküler permeabilite artışıdır. Miksödem olgularında efüzyon oluşumunungerçek mekanizması bilinmemektedir. Vasküler Endotelyal Growth Faktör kapiller permeabiliteyiartırmaktadır ve bu faktörün düzeyleri hipotiroidizm olgularında yüksek olup tiroid hormon replasmantedavisiyle normale dönmektedir.Öğe İLİMİZ DİSPANSERLERİNDE TAKİP EDİLEN TÜBERKÜLOZ OLGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ(2016) Gönlügür, Tanseli; Başol, Gülin; Gönlügür, Uğur; Kütük, BurhanAmaç: Bu çalışmanın amacı bölgemizdeki tüberküloz olgularının sıklık ve özelliklerini saptamak ve bu şehir için ciddi bir sağlık sorunu olarak boyutlarını göstermektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008 ile Aralık 2015 tarihleri arasında ilimiz Dispanserlerinde takip ve tedavi edilen tüberküloz olguları geriye dönük olarak değerlendirildi. Veriler SPSS programına yüklenerek incelendi. Bulgular: 915 olgunun 637'si (% 70) erkekti. Yaş ortalaması (9-88 arasında) 48 ± 18 idi. 800 olgu (%88) yeni olgu idi. 62 vaka nüks, 5 olgu tedavi başarısızlığından dönen, 32 olgu dispansere nakil gelen, 2 olgu ise kronik tüberküloz idi. 664 akciğer tüberkülozu olgusunun 598 'inde (% 90) yayma sonucu kayıtlıydı. Olguların % 65'i yayma-pozitif idi. Yayma-negatif olan 152 olgunun 57 'sinde (%35) kültür sonucu kayıtlıydı. Bu 57 olgunun 48'inde (% 84) kültür pozitifti. Tanı 224 akciğer dışı tüberküloz olgusunun 82 'sinde (% 37) histopatolojik yöntemlerle konuldu. Tüberküloz başvuruları Aralık ve Ekim aylarında en düşük, Haziran ve Temmuz aylarında ise en yüksekti. Tedavi sonuçları % 91 kür veya tedaviyi tamamlama, % 1.3 tedaviyi terk, % 0.1 tedavi başarısızlığı, % 4.1 ölüm ve % 3.4 nakil giden şeklindeydi.Sonuç: Tüberküloz başvurularının mevsimsel özellik sergilediğini, yaz aylarında zirve yaptığını bulduk. Tüberküloz şüphesi olan tüm olgularda kültür ihmal edilmemelidir.Öğe INH Direnç Mekanizmaları(2017) Gönlügür, Tanseli; Gönlügür, UğurHer ne kadar izoniazid (INH) 'ın Mycobacterium tuberculosis üzerindeki etki mekanizması tam anlaşılamamış olsa da öncü ilaç olan INH sitoplazmaya pasif difüzyon ile girmektedir. KatG geni tarafından kodlanan katalaz/peroksidaz enzimi ile aktiflenmektedir. INH 'ın aktiflenmesi ile serbest metabolik radikaller oluşmakta, bunlar da mikolik asit sentezi gibi pek çok hücresel fonksiyonu bozmaktadırlar. KatG mutasyonları INH direncinin ana sebebidir. INH 'a dirençli klinik izolatların % 50 'den fazlasında katG 315. pozisyonda serin yerine treonin 'in değiştiği bir mutasyon vardır. İnhA, ndh ve pompa genleri gibi genler de INH direncine katkıda bulunabilirler. Bu derleme yazısı Mycobacterium tuberculosis 'de INH etki mekanizmasını ve ilaç direncinin moleküler temellerini özetlemektedir.Öğe Investigation of Thromboembolic Events in COVID-19 Infected Patients(2023) Şahin, Serpil; Altınışık, Hatice Betül; Çeviker, Sevil Alkan; Küçük, Uğur; Çinpolat, Havva Yasemin; Gönlügür, UğurAim: In this study, we sought to determine patient characteristics and clinical outcomes of patients who experience this complication, as well as the frequency of thromboembolic events (TEE) in COVID-19 patients hospitalized. Materials and Methods: Between January 2020 and December 2021, all the patients with positive COVID-19 PCR test results were enrolled in this study. The data of the cases that developed TEE with the diagnosis of COVID-19 were evaluated retrospectively. Results:During this time, 2,845 inpatients were admitted with COVID-19. Among this group, 96 patients (3.37%) had COVID-19 - related TEE. The mean age was 63.76±13.85 years (range, 28–80 years) with 46 men (47.92%) and 50 women (52.08%). Of the patients, 46 of 96 (47.92%) had severe COVID-19, and 50 of 96 (52.08%) had only mild respiratory symptoms. Severe COVID-19 group patients were older but there was not statistically significance between the groups. Peripheral venous disease was more common in mild COVID-19 group, while peripheral arterial disease is more common in severe COVID-19 group.CRP, uric acid, troponin, creatinine,D-dimer and leukocyte levels were higher in severe COVID-19 patients with TEE (p<0.05). Peripheral venous disease was present in 81 of 96 (84.37%), peripheral arterial disease in 5 of 96 (5.2%), and pulmonary embolism in 11 (11.45%) cases. One patient (1.04%) had both peripheral venous disease and pulmonary embolism. The overall mortality was 6.25% (6/96). Conclusion: COVID-19-associated thrombotic process affects more frequently veins than arteries. Given the significant observed risk for TEE in COVID-19, diagnostic imaging for TEE should be evaluated with a high degree of clinical suspicion.Öğe KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞINA EŞLİK EDEN DEPRESYON VE ANKSİYETENİN YAŞAM KALİTESİ VE EGZERSİZ PERFORMANSINA ETKİSİ(2016) Yıldız, Muammer; Mirici, Arzu; Gönlügür, Uğur; Cakır, Dilek Ülker; Öyekçin, Demet Güleç; Akbaş, BurhanKronik Obstüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), dispne ile seyreden ve eşlik eden hastalıklar yönünden de incelenen bir hastalıktır. Özellikle depresyon/ comorbidities also. Especially, existence of anksiyetenin eşlik ettiği olgularda tedavi uyumu ve depression/anxiety as an comorbidity leads yaşam kalitesinin etkilendiği ileri sürülmektedir. Bu nedenle çalışmamızda hastaların depresyon/ anksiyete semptomları ile KOAH semptomları, yaşam kalitesi ve egzersiz performansı arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık Bu çalışmada 90 stabil KOAHlı hastada hastane depresyon anksiyete ölçeği (HADS) skorları ile hastaların dispne dereceleri (MRC) ve yaşam kalitesi (SGRQ) skorları arasındaki ilişki değerlendirilmiştir. Genel değerlendirmede anlamlı bir ilişki yokken, hastalar yaşlarına ve hastalığın şiddetine göre gruplara ayrıldığında evreII (orta derecede) KOAH'ta; orta ve ileri yaş grubunda depresyon semptom varlığının yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediği, aynı şekilde evre II de depresyon ve anksiyete düzeyinin dispne derecesi ve egzersiz kapasitesi ile anlamlı ilişkisi olduğu gösterilmiştir. KOAH'lı hastalarda eşlik eden anksiyete ve depresyon semptomlarının araştırılması gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Lenfanjiyoleiomyomatozis Tedavisi(2023) Gönlügür, Uğur; Bakırdöğen, SerkanLenfanjiyoleiomyomatozis düşük dereceli metastaz yapabilen bir malignitedir. TSC1 ve TSC2 tümör süpressör genlerdeki bozukluk atipik hücrelerde “mammalian target of rapamycin” (mTOR) adı verilen bir sinyal yolağının aktivasyonuna neden olmaktadır. Sirolimus bu mTOR yolağını inhibe eden bir antibiyotik olup hastalığı stabilize eder ancak iyileştiremez. Kılavuzlar anormal solunum fonksiyon testi olan, şilöz veya plevral komplikasyonu olan veya oksijen tedavisine ihtiyaç duyan olgularda ilk aşama tedavi olarak sirolimus başlanmasını önermektedir. Losartan, loratadin, zoledronik asid, simvastatin ve klorokin sirolimus’un etkisini arttırabilir. Sirolimus yan etkileri bulantı, ishal, ağız yaraları, akne ve hiperlipidemi gibi genellikle hafiftir. Son dönem akciğer hastalığı olan olgularda akciğer nakli uygun bir seçenektir.Öğe Pankreas tümörü kökenli pulmoner lenfanjitik karsinomatozis(2008) Gönlügür, Tanseli; Gönlügür, UğurNefes darlığı ve sarılık yakınması olan 59 yaşında bir hasta diğer bir klinikten ileri tetkik amacıyla kliniğimize nakil edildi. Başvuru esnasında karın ağrısı, öksürük, kilo kaybı ve hepatomegali de dikkati çekti. Toraks bilgisayarlı tomografi incelemesi kuvvetle lenfanjitis karsinomatoza'yı telkin ediyordu. Abdominal kesitlerde hastanın pankreasta tümörü vardı. Hasta bir ay içinde ilerleyici solunum yetmezliğinden öldü. Sonuç olarak tümörlü hastalarda nedeni açıklanamayan ilerleyici nefes darlığı ile karşılaşıldığında lenfanjitis karsinomatoza da akılda tutulmalıdır.Öğe Paradoxical Radiologic Progression Despite Appropriate Anti-Tuberculous Therapy(Ankara Microbiology Soc, 2012) Gönlügür, Uğur; Koşar, Şule; Mirici, ArzuClinical or radiological deterioration of tuberculosis despite appropriate anti-tuberculous therapy is defined as paradoxical response. Since identification of paradoxical response presents difficulties, this issue is not only of medical importance but also of legal importance. In this report, a tuberculosis case who got worse paradoxically during the course of anti-tuberculous therapy, was presented. Human immunodeficiency virus (HIV)-negative 68-year-old male patient was admitted to the hospital with the complaints of cough, chest pain, and weight loss. Computed tomography of the chest revealed an irregular non-homogenous opacity involving the apical and posterior segments of superior lobe of the right lung. Since acid-fast bacilli were detected in the sputum sample, active pulmonary tuberculosis was diagnosed and four-drug regimen treatment (isoniazid 300 mg/day, rifampicin 600 mg/day, pyrazinamide 2 g/day, etambutole 1.5 g/day) was initiated. At the end of the first month of therapy radiological lesions increased. There was no endobronchial lesion on bronchoscopy, and no acid-fast bacilli in bronchial lavage fluid. Therapy protocol was not changed, however radiological lesions regressed gradually. It was concluded that temporary deteriorations might occur in previous pulmonary infiltrates in patients who were under appropriate anti-tuberculous therapy. The gold standard for monitorization of anti-tuberculous therapy is microbiological methods rather than the radiological ones. Comorbid conditions, drug reactions, patient compliance and treatment failure are important parameters in the differential diagnosis. This case was presented to emphasize the importance of tuberculosis which is still prevalent in Turkey.Öğe Sars-CoV-2 Tedavisi Olarak Favipiravir Uygulanan Hastalarda Yan Etki Sıklığının Araştırılması(Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, 2021) Doğan, Ebru; Çeviker, Sevil Alkan; Vurucu, Servan; Şener, Alper; Yüksel, Buse; Gönlügür, Uğur; Şimşek, Tuncer; Ulusoy, Mehmet HakanAmaç: 2019 ve 2020 yılları için SARS-CoV-2 sansasyonel bir virus olmuştur. Maalesef henüz SARS-CoV-2’ye spesifik bir tedavi ajanı geliştirilememiştir. Favipiravir de SARS-CoV-2 tedavisinde deneysel olarak kullanılan antiviral ajanlardan biridir. Bu çalışmada hastanemizde kesin ve muhtemel COVID-19 tanısıyla yatan ve tedavisinin herhangi bir aşamasında favipiravir alan hastalarda görülen yan etkilerin sıklığının belirlenmesi ve bu sayede bilimsel literatüre katkıda bulunmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmamız retrospektif gözlemsel tipte bir çalışmadır. 23 Mart 2020 - 31 Mayıs 2020 tarihleri arasında hastanemizde yatarak tedavi gören kesin ve muhtemel COVID-19 olguları belirlendi ve başlangıç veya ikincil tedavi olarak favipiravir alanlar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, laboratuvar tetkikleri ve gözlenen yan etkiler kaydedildi ve veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Araştırmaya %37.3’ü (n=50) başlangıçta, diğerleri ikincil olarak favipiravir kullanan toplam 134 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 66.8±15.7 yıldı. Grubun %38.1’i (n=51) kadındı. Tüm grupta toplam 17 (%13) hastada yan etki tespit edildi. Tüm hastalarda hepatotoksisite, serum ürik asid artışı, nefrotoksisite, gastrointestinal yan etkiler, kardiyak yan etkiler sırasıyla %4.5, %4.5, %1.5, %1.5, %0.7 tespit edildi. Başlangıçta favipiravir başlanan ve daha sonradan favipiravir alan hastalar arasında yan etkiler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuçlar: Bazı sonuçlar favipiravirin kısa dönemde güvenilirliğini desteklemekle birlikte uzun dönem etkileri için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Özellikle hiperürisemi, QTc uzaması, gebelikte, laktasyon döneminde ve çocuklarda kullanımıyla ilgili çalışmalar yetersizdir. Favipiravir COVID-19 tedavisinde iyi bir alternatif olarak görünmekle birlikte güvenilirliği ile ilgili halen yeterli veri olmaması nedeniyle dikkatli kullanılmasında yarar vardır.Öğe Uygun antitüberküloz tedaviye rağmen paradoks radyolojik progresyon(2012) Gönlügür, Uğur; Koşar, Şule; Mirici, Nihal ArzuTüberkülozlu hastalarda, tedavinin başlamasından sonra, önceki lezyonlarda klinik veya radyolojik olarak kötüleşme görülmesi ya da yeni lezyonların ortaya çıkmasına paradoks yanıt adı verilmektedir. Paradoks yanıtın tanımlanmasındaki zorluklar nedeniyle, bu konu sadece tıbbi değil hukuki açıdan da önem taşımaktadır. Bu raporda, antitüberküloz tedavi esnasında paradoks kötüleşme gösteren bir olgu sunulmaktadır. İnsan immünyetmezlik virusu (HIV) negatif olan 68 yaşındaki bir erkek hasta, öksürük, göğüs ağrısı ve kilo kaybı şikayetiyle başvurmuştur. Toraks bilgisayarlı tomografide sağ akciğer üst lobun apikal ve posterior segmentlerini tutan düzensiz sınırlı homojen olmayan bir opasite saptanmıştır. Balgam örneğinde aside dirençli basil (ARB) varlığının saptanması üzerine, eş zamanlı başka bir hastalığı olmayan olguya aktif akciğer tüberkülozu tanısı konulmuş ve dörtlü tedavi (izoniazid 300 mg/gün, rifampisin 600 mg/gün, pirazinamid 2 g/gün, etambutol 1.5 g/gün) başlanmıştır. Tedavinin birinci ayının sonunda radyolojik lezyonlarda artış gözlenmiş; bronkoskopide endobronşiyal lezyon izlenmemiştir. Bronşiyal lavaj sıvısında ARB saptanmamıştır. Tedavi protokolü değiştirilmemiş ancak radyolojik lezyonlar tedrici olarak gerileme göstermiştir. Sonuç olarak, uygun antitüberküloz tedavi alan olgularda önceki pulmoner infiltras- yonlarda geçici bir kötüleşme ortaya çıkabileceği ve takipte altın standardın, radyolojik değil mikrobiyolojik yöntemler olduğu akılda tutulmalıdır. Ayırıcı tanıda, eş zamanlı hastalık varlığı, ilaç reaksiyonu, hasta uyumsuzluğu ve tedavi başarısızlığı dikkate alınmalıdır. Bu olgu, tüberkülozun ülkemizdeki yaygınlığı nedeniyle konunun önemini bir kez daha vurgulamak amacıyla sunulmuştur.