Yazar "Şener, Alper" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 33
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A case of new-onset refractory status epilepticus (NORSE) due to Herpes Simplex Virus-1 encephalitis(Acil Tıp Uzmanları Derneği, 2022) Alkan, Sevil; Önder, Taylan; Akça, Anıl; Şener, AlperIn the medical literature, the term of "new-onset refractory status epilepticus" (NORSE) is a novel term. Herpes Simplex Virus-1 and other viral infections can be cause to NORSE. Seizures are a rare sign of HSV encephalitis, but they can occur as the first symptom. Herein, we present a case of NORSE triggered by HSV-1 encephalitis, which had been diagnosed via cerebrospinal fluid polymerase chain reaction (PCR) method and magnetic resonance imaging findings.Öğe A fatal rabies case and experiences of a mass post exposure prophylaxis among healthcare workers(Akademiai Kiado ZRt., 2021) Şener, Alper; Akman, Canan; Akça, Anıl; Varışlı, BehcetWe aimed to monitor the adverse effects (AE) and efficacy of post exposure prophylaxis (PEP) in health care workers (HCWs) exposed to a rabies patient. In this study 109 HCWs and eight household contacts were PEP candidates. Contact persons without infection control precautions were in Group I (high risk-82 cases). HCWs indirectly exposed to environmental surfaces were classified in Group II (low risk-35 cases). PEP schedule was rabies vaccine (RBV) + equine rabies immunoglobulin (eRIG) in Group I and only RBV in Group II. Local and systemic AE were observed in all cases. Efficacy of post exposure prophylaxis (PEP) was determined by rabies development in a six month follow-up. 585 doses of RBV have been used in 117 cases and eRIG has been used in 82 cases. 32 Nurses (39%); 22 emergency medicine technicians (26.8%); 12 doctors (14%); six laboratory technicians (0.07%); six radiology technicians (0.07%); four cleaners (0.05%) were in Group I (82 cases), respectively. One doctor, laboratory technician, nurse and radiology technician (0.02%); two emergency medicine technicians (0.04%) and nine cleaners (25.7%) were in Group II (35 cases), respectively. Routes of transmission were blood in five (0.06%); saliva in 14 (17%); sweat in 50 (61%); CSF/serum in five (0.06%); sexual intercourse in one (0.01%); personal equipment in seven (0.09%) in Group I, respectively. Indirect contact was the only route in Group II. The most common local and systemic AE were seen in Group I; pain at injection side (19 cases) and fever (13 cases). Both of them showed statistically significant difference (P<0.05). Allergic rash has been seen at only one case. PEP failed in one case where the possible exposure way was sexual intercourse. PEP is the safest way to prevent rabies. Infection control precautions were still not enough applied. eRIGs are also safe and have rare AE.Öğe Acute urticaria with Angioedema in a patient with COVID-19 pneumonia: Favipiravir side effect or a rare cutaneous manifestation(Emergency Physicians Association of Turkey, 2021) Çeviker, Sevil Alkan; Şener, Alper; Yüksel, Cihan; Önder, Taylan; Akça, Anıl; Vurucu, Servan; Güclü, SafiyeCoronavirus disease 2019 (COVID-19) has caused thousands of deaths since it was declared as a pandemic and continues to be one of the most followed topics in the world in terms of its course and treatment. Favipiravir is a broad-spectrum anti-viral agent that has been shown to be effective against various Coronaviruses in vitro. However, as with any drug use, side effects may develop with the use of favipravir treatment. We aimed to present a case of angioedema and acute urticaria whom had COVID 19 pneumonia, that we cannot distinguish as a rare side effect due to favipiravir treatment or COVID-19 cutaneous manifestation. According to the available literature, this is the first case reported in our country.Öğe Asymptomatic bacteriuria prevalence and its relationship with urinary tract infections in the elderly(2013) Şener, Alper; Yapar, Nur; Çakır, NedimGiriş: Ülkemizde 65 yaş üstü popülasyonda üriner sistem enfeksiyonu (ÜSİ) gelişmesinde önemli yeri olan asemptomatik bakteriüri (ASB) prevelansı iyi tanımlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı İzmir, Türkiye'deki 65 yaş üzeri huzurevi popülasyonunda ASB prevelansı ile üriner sistem enfeksiyonu gelişmesi arasındaki bağlantının araştırılmasıdır.Metot: Bu çalışma İzmir'de üç büyük huzurevindeki 65 yaş üstü üriner sistem semptomu olmayan, son 15 gün içinde üriner kateterizasyon uygulanmamış ve herhangi bir nedenle son bir haftadır antibakteriyel tedavi almayanlar ve 2003 ile 2004 yılları arasında yapıldı. Hastalardan sabah ilk orta akım idrar örnekleri ve 24-48 saat sonra ikinci idrar örnekleri alındı. ASB tespit edilenler ve edilmeyenler altı ay klinik takibe alınarak aralıklarla üriner sistem enfeksiyonu gelişip gelişmediği kayıt edildi. Üçüncü ayda ise hastalarda ASB'nin devam edip etmediği araştırıldı. Hastalar aynı zamanda ASB'yi kolaylaştırıcı etkenler açısından da incelendi.Bulgular: Toplam 606 hastadan 146'sında ASB tespit edildi (% 24,1). ASB sıklığı kadınlarda erkeklere göre daha sık idi (% 27,8 vs. % 18,6; p=0,009). ASB görülme oranının yaş ve huzurevindeki kalış süresiyle arttığı sonucuna varıldı. Takipte hastaların hiçbirisinde üriner sistem enfeksiyonu ve ölüm gelişmedi. Üçüncü aydaki kontrollerde Proteus spp. dışındaki ASB etkenlerinin aynen devam ettiği görüldü.Sonuç: ASB prevelansı ülkemizde de yaşlılarda oldukça yüksektir. ASB ile üriner sistem enfeksiyonu arasında dolaylı veya doğrudan bir ilişki kurulamamıştırÖğe Çanakkale ili Ezine bölgesinde kene ısırığı ve etkileyen faktörlerin incelenmesi(Refik Saydam National Public Health Agency (RSNPHA), 2021) Yüksel, Buse; Eker, Esen; Önder, Taylan; Özerdoğan, Özgür; Şener, Alper; Oymak, Sibel; Bakar, CoşkunAmaç: Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bulaşıcı hastalıkların yaklaşık %17’si vektör kaynaklıdır. Türkiye, iklimi ve bitki örtüsü özellikleriyle kene yaşamına uygun ve kene ile bulaşan hastalıklar açısından riskli bir konumdadır. Bu çalışmanın amacı, Çanakkale ili Ezine ilçesi kırsal alanında bulunan Mahmudiye ve Pınarbaşı köylerinde yaşayanlarda kene ısırığı prevalansının ve etkileyen faktörlerin incelenmesidir. Yöntem: Kesitsel tipteki bu çalışma Çanakkale ili Ezine ilçesi Mahmudiye ve Pınarbaşı köylerinde 2018 yılında yürütüldü. Çalışma öncesinde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan izin alındı. ‘Evrenin Bilindiği Durumlarda Evren Oranını Tahmin Etmek için Örneklem Büyüklüğü’ formülü kullanıldı ve örneklem büyüklüğü 329 kişi hesaplandı. Mahmudiye köyünden 292, Pınarbaşı köyünden 128 olmak üzere toplam 420 kişiye ulaşıldı. Köylerde belirlenen örneklem sayısına ulaşılmak için olasılıksız gelişigüzel örnekleme yöntemi kullanıldı. Araştırmanın verileri yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanan anket formu ile elde edildi. Anket formu, demografik özellikler ve kene ısırığı hakkında bilgi durumu ve tutumunu sorgulayan 23 sorudan oluşmaktaydı. Kene ısırığı ile ilişkili risk faktörlerinin incelenmesi için lojistik regresyon analizi yapıldı. Araştırmanın veri toplama aşamasının ardından her iki köyde kadınlara ve erkeklere yönelik olarak kene ısırmasından korunmaları konusunda eğitim verildi. Bulgular: Araştırmada kene ısırığı prevalansı %20 olarak saptandı. Erkek cinsiyet kadın cinsiyete göre 3,4 kat; lise seviyesi altında eğitime sahip olmak, lise ve üstü eğitime sahip olmaya göre 3,0 kat; çiftçilik/ hayvancılık/ziraat teknikerliği/kasaplık ile uğraşmak, diğer mesleklere göre 3,4 kat kene ısırığı riskini artırmaktaydı. Sonuç: Kene ısırığından korunmak için koruyucu önlemler mevcuttur ve koruyucu sağlık hizmetlerinin temeli sağlık eğitimidir. Kırsal bölgede yaşayan, özellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşan bireylere yönelik kene ısırıkları hakkında bilinçlendirme için yapılacak eğitimlerin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca kene ısırığının beşte bir sıklıkta olduğu bu kırsal alanda kene ısırığının neden olabileceği sağlık sorunlarının da taranmasını önermekteyiz.Öğe Çanakkale ilinde bir erişkin ülseroglandüler tularemi olgusu(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2022) Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Alkan, Sevil; Önder, Taylan; Akça, Anıl; Yüksel, Cihan; Vurucu, Servan; Şener, AlperTularemi Kuzey yarımkürenin hastalığı olarak bilinse de ülkemizde de salgınlar yaptığı veya sporadik olgulara neden olduğu bilinen zoonotik bir hastalıktır. Tularemi öncelikli olarak boyunda lenfadenopatiye neden olan ateşli hastalık tablosunda neden olsa da farklı tutulumlar da yapabilmektedir. Bu hastalık erişkinlerde olduğu kadar çocukluk çağında da görülmektedir. Ülkemizde tularemi hastalığına ilişkin ilk olgular 1936 yılında Trakya’da 150 kişinin etkilendiği bir salgın sonucu bildirilmiştir. Ülkemizde de hastalık farkındalığının artmasıyla farklı coğrafik bölgelerden beraber bildirilen olgu sayıları artmıştır. Hatta hastalığın ilk bilindiği bölgeler dışından da olgular bildirilmeye başlamıştır. Marmara Bölgesi’nde ara ara salgınlara halen neden olmaktadır. En son 2019 yılında hastanemizin yer aldığı Çanakkale ilimiz Çan ilçesinde hızla önlenen su kaynaklı bir salgına neden olmuştur. Bu olgu sunumunda bu salgın sırasında rastlanan bir ülseroglandüler tularemi olgusunu bildirmek istedik. Sunulan olgu, salgın bölgesinden gelen ancak ülseroglandüler tutulumu olan bir olgudur. Bu form, öncesinde sıklıkla kene tutunması ile ilişkilendirilmiştir. Ancak sunulan olgunun kene tutunma öyküsü bulunmamaktaydıÖğe Çanakkale ilindeki Q ateşi olgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi(2022) Çeviker, Sevil Alkan; Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Şener, Alper; Küçük, Uğur; Sıddıkoğlu, Duygu; Çinpolat, Havva YaseminAmaç: Q ateşi, özellikle risk grubundaki bireylerde akut ve kronik formda görülebilen, özgül olmayan semptomları nedeniyle tanısı atlanabilen, zoonotik bir hastalıktır. Önceleri sıklıkla yanlış tanı alan bu hastalık olguları, ülkemizden de son yıllarda bildirilmeye başlamıştır. Bu çalışmada Q ateşi olgularının klinik ve laboratuvar parametrelerini retrospektif olarak değerlendirmeyi ve Q ateşi farkındalığını arttırmayı amaçladık. Yöntem: Retrospektif gözlemsel çalışmamızda, 18 yaş üstü, kesin tanı almış, Q ateşi olguları değerlendirildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, meslek, ikamet edilen yer gibi demografik veriler, kene teması öyküleri, hastalığın geliştiği zaman dilimi (yıl, mevsim, ay), eşlik eden komorbiditeler, semptomlar, fizik muayene ve laboratuvar bulguları, tedaviler, hastaların iyileşme ve mortalite durumları irdelendi. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 49.23±12.1 yıl, 7’si (%57) erkek olan 14 olgu dahil edildi. En sık semptomlar ateş yüksekliği (%100), öksürük (%71.4) ve miyalji (%57.1) idi. Olguların tamamı akut Q ateşi olgusu olup, endokardit hiçbir olguda saptanmadı. Sonuç: Ülkemizin Q ateşi hastalığı için olası endemik bölgelerden olması nedeniyle, özellikle kırsal kesimde yaşayan, hayvancılıkla uğraşma, pastörize edilmemiş süt/süt ürünü tüketme gibi risk faktörleri olan hastalarda özellikle pnömoni ve miyalji varlığında akılda tutulmalıdır.Öğe Çanakkale’de hızla önlenen bir tularemi salgınının epidemiyolojik olarak değerlendirilmesi(2011) Otkun, Tatman Müşerref; Akçalı, Alper; Karadenizli, Aynur; Özbey, Nilgün; Gazel, Deniz; Şener, Alper; Güçlü, OğuzTularemi, Francisella tularensis tarafından oluşturulan ve dünyada kuzey yarım kürede görülen bir hastalıktır. Türkiye’de daha az virülan olan F.tularensis subsp. holarctica ile oluşan orofaringeal enfeksiyonlar daha sık görülmektedir. Bu çalışmada, Aralık 2009 tarihinde Çanakkale’nin Biga ilçesinde bildirilen olgular sonrasında bölgede gerçekleştirilen epidemiyolojik araştırma ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çanakkale Biga ilçesi Balıklıçeşme ve Sinekçi köylerinden iki askerde tularemi bildirimi üzerine, adı geçen köylerde salgın araştırılması amacıyla su örnekleri, boğaz, yara sürüntü örnekleri ve serum örnekleri alınmıştır. Alınan örneklerin kültürleri koyun kanlı, sisteinli kalp agarda (antibiyotikli) yapılmıştır. Besiyerleri 37°C’de, %5 CO2’li ortamda inkübe edilip 10 güne kadar takip edilmiştir. Şüpheli koloniler F.tularensis antiserumu kullanılarak lam aglütinasyon testi ile kontrol edilmiştir. Serumlarda tüp aglütinasyon yöntemi ile antikor varlığı araştırılmıştır. Aglütinasyonu pozitif bulunan tüm serum örnekleri çapraz reaksiyon yönünden Rose Bengal testi ile kontrol edilmiştir. Ayrıca, su ve sürüntü örneklerinde ISFtu2 genine ait prob ve primerler kullanı-larak gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (RT Taqman PCR; Quantica, Techne Inc, İngiltere) uygulanmıştır. Yapılan kültürlerde üreme saptanmamış; ancak 16 su örneğinin sekizinde, bir lenf bezi akıntısından alınan sürüntüde ve bir boğaz sürüntüsünde F.tularensis PCR’si pozitif bulunmuştur. Alınan 115 serum örneğinin 36’sında 1:20-1:1280 titre aralığında seropozitiflik tespit edilmiştir. İki olguda 1:1280 titrede pozitiflik ve akut klinik bulgular saptanmış ve bu olgular tularemi tanısı ile tedavi edilmiştir. Bu olguların birinde lenf bezi akıntısının PCR’si pozitif iken, diğerinde örnek alınamadığı için PCR çalışılmamıştır. Akut enfeksiyon saptanan bu iki olguda ve seropozitif bulunan diğer 34 olguda epidemiyolojik tek ortak nokta şebeke suyu kullanımıdır. Balıklıçeşme köyünde osmoz yöntemi ile arıtılan suyun içme suyu olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Ancak Balıklıçeşme köyünde osmoz öncesi ve sonrası suda ve Sinekçi köyü şebeke suyunda F.tularensis PCR’sinin pozitif olması ve tek ortak noktalarının bu olması nedeniyle su kaynaklı bir salgın olduğuna karar verilmiştir. Köylerde düzenli klorlamanın önemi vurgulanıp, otomatik klorlama cihazı alınması sağlanmıştır. Bu sayede hızlı bir şekilde salgının büyümesi engellenmiştir. Boğaz ağrısı, ateş ve 2 cm’den büyük lenfadenopati ile seyreden, kullanılan beta-laktam antibiyotiklere cevap vermeyen olgularda ayırıcı tanıda tularemi akla getirilmeli ve tanısı için gerekli olan özel testler istenmelidir. Su sanitasyonunun ve klorlamanın önemi hakkında bu konuyla ilgilenen birimlere ve halka devamlı eğitimler verilmelidir.Öğe COVİD-19 (SARS Cov-2) Tedavisi(Deneysel, Biyoteknolojik, Klinik ve Stratejik Sağlık Araştırmaları Derneği, 2020) Şener, AlperKorona virüs aralık 2019’un sonu itibari ile tüm dünyada yaygınlaşmış ve Mart 2020’den sonra ülkemizde de yaygın görülmeye başlamıştır. Tedavide uygulanan antiviral ilaçlardan sitokin reseptör antagonistlerine kadar çok geniş bir yelpazededir. Burada ayaktan hasta bakımındaki tedavi önerileri ile birlikte yoğun bakımdaki kritik hasta bakımı önerileri de yer almaktadırÖğe COVID-19 HASTALARINDA FAVİPİRAVİR TEDAVİSİNİN MORTALİTEYE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI: ERKEN PANDEMİ DENEYİMİ(Eskişehir Şehir Hastanesi, 2023) Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Alkan, Sevil; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Kartal, HakanGiriş: COVID-19 tedavisinde kullanılan ajanlardan biri olan favipiravirin diğer tedavilere üstünlüğü konusu halen tartışmalıdır. Bu çalışmayla, hastanemizde yatarak takip edilen favipiravir alan hastalarda, ilacın tedaviye başlangıçta ya da sonradan eklenmesinin tedavi başarısı ve 28 günlük mortalite üzerinde bir fark olup olmadığını göstermeyi ve literatüre bu konuda katkıda bulunmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya 1 Haziran-1 Temmuz 2020 tarihleri arasında, COVID-19 tanısıyla hastanemize yatarak takip edilen SARS-CoV-2 PCR pozitif hastalar dahil edildi. Hastalara ait veriler geriye dönük olarak incelendi. Hastalar tedaviye favipiravirle başlananlar, ilk seçenek tedaviye yanıt alınmadığı için tedavi rejimine favipiravir eklenenler ve favipiravir almayanlar olarak üç gruba ayrıldı. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 58,38±18,86 yıl, %59,4’ü erkek olan 662 hasta dahil edildi. 74 hastada mortalite gelişmiş olup, mortalite oranı %11,17 idi. Hastaneye yatırılan SARS-CoV-2 PCR pozitif hastaların %69’unda toraks BT’sinde %50’den fazla tutulum saptandı. Tedaviye favipiravir eklenenlerin yaş ortalaması 66,95±15,88 yıl olup, eklenmeyen gruba göre istatistiksel olarak anlamlı yüksekti. Başlangıçtan itibaren favipiravir alanların viral klirens oranları daha yüksekti. Çalışmamızda da başlangıçtan itibaren favipiravir alanların %17,9’sinde, sonradan eklenenlerin ise %34’ünde 28. günde mortalite geliştiği saptandı ve gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark vardı. Sonuç: Başlangıçtan itibaren favipiravir alanların viral klirens oranları daha yüksek ve mortaliteleri daha düşüktü. Favipiravir tedavisini geç başlamanın mortaliteyi arttırdığı sonucuna varılabilirÖğe Diyabetik Ayak Enfeksiyonu Olan Hastalarda Alt Ekstremite Damar Patolojilerinin İncelenmesi ve Klinik Sonuçları(Deneysel, Biyoteknolojik, Klinik ve Stratejik Sağlık Araştırmaları Derneği, 2022) Şahin, Serpil; Alkan, Sevil; Şener, AlperAmaç: Diyabet ve damar hastalıkları, diyabetik ayak enfeksiyonu (DAE) ve alt ekstremite amputasyonu riskini artırır. DAE risk faktörleri ve mikrobiyolojik analizler kapsamlı bir şekilde araştırılmış olmasına rağmen, bu özel grup için veriler sınırlıdır. Bu çalışmada DAE tanısı ile takip ve tedavi edilen hastaların altta yatan vasküler risk faktörlerinin ve klinik sonuçlarının incelenmesi amaçlandı. Yöntemler: 2016-2021 yılları arasında DAE için merkezimize başvuran 153 hastanın klinik, demografik, laboratuvar, mikrobiyolojik ve ayak muayene verileri hastane bilgi sisteminden geriye dönük olarak toplandı. Bulgular: Mevcut merkez, bu süre içinde 5 yıl boyunca toplam 153 DFI hastası topladı. Yaş ortalaması 67.71±15 yıl olan 86 erkek ve 67 kadın hasta vardı. Vasküler kaynaklı olmayan DAE grubunda 104, vasküler kaynaklı DAE grubunda 49 hasta vardı. DAE hastalarının ilk iki komorbiditesi sırasıyla kardiyovasküler hastalık ve hipertansiyondu. Vasküler kaynaklı DAE grubunda erkek hasta oranı istatistiksel olarak daha yüksekti (p=0,003). Ayrıca vasküler kaynaklı DFI grubunda hipertansiyon ve kardiyovasküler hastalık daha sıktı (p=0.0006, p=0.01). Ekstremite amputasyonu/debridman öyküsü, Wagner grade 5 DAE ve doku kültürlerinde Gram negatif mikroorganizma üremesi vasküler kaynaklı DAE grubunda daha sıktı (p=0.01, p=0.01 ve p=0.0006). Vasküler kaynaklı DAE grubunda ekstremite amputasyon/debridman oranları daha yüksekti (p=0.01) Sonuç: DAE’ları, yüksek ampütasyon riski, uzun süreli antibiyotik tedavisi, artan hastane yatışı ve tetkikler sonucu artan sağlık maliyetlerine neden olur. DAE’larının altında yatan vasküler patolojilerin farkındalığı, klinisyenlerin hastalığı yönetmesine yardımcı olabilir. Bu çalışmada amaç vasküler faktörlerin önemini vurgulamaktadırÖğe Epidural abscess due to a mycobacterium tuberculosis strain with primary resistance to isoniazid and etiiambutol(2012) Şener, Alper; AkçAli, Alper; Karata?, Ozan; Koşar, Şule; De?irmenci, Yildiz; Akman, TarikTuberculosis is primarily characterized by pulmonary involvement, however, one third of the cases exhibit extrapulmonary tuberculosis. In this report, a case of epidural abscess due to Mycobacterium tuberculosis with primary resistance to isoniazid and ethambutol was presented. A 57-year-old male patient was admitted to emergency service with ten days history of weakness in legs, disability of walking and fever. Neurological examination revealed paraplegia of lower extremities, numbness distal to T2 disc level and hyperactivity of deep tendon reflexes indicating transverse myelitis. Laboratory findings were as follows; ESR: 74 mm/hour, CRP: 22 g/L, ALT: 42 lU/L, AST: 45 lU/L and white blood cell count 23.000/mm' (45% polymorphonuclear leukocyte, 45% lymphocyte, 10% monocyte). Spinal magnetic resonance imaging showed a fusiform abscess localized at anterior epidural space and extending along levels of C5-6 and C6-7. The longitudinal dimension of the abscess was 3 cm. The lesion was hypoin-tense on T1 and hyperintense on T2 weighted MRI images with prominent rim shaped contrast enhancement on contrast-enhanced T1 -weighted images. At fourth day of hospitalization the patient underwent neurosurgical management. M.tuberculosis was isolated from the cultures of operation material by Mycobacteria Growth Incubator Tube system (MGIT, BBL; BD, USA) on the 12 th day. The isolate was found susceptible to streptomycin and rifampisin, but resistant to isoniazid and ethambutol. The treatment was initiated with rifampicin 600 mg/day, pyrazinamid 2 g/day, ethambutol 1.5 g/day and levofloxacin 500 mg/day. At the end of second month levofloxacin 500 mg/day and rifampisin 600 mg/day combination was sustained and total treatment period was planned as nine months. As far as the national literature was considered, this was the first case of extrapulmonary tuberculosis with primary resistance to isoniazid and ethambutol.Öğe Erken pandemide SARS-COV-2 tedavi protokollerinin karşılaştırılması: Türkiye'de tek merkez deneyimi(Rabia YILMAZ, 2022) Alkan, Sevil; Önder, Taylan; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Gönlügür, Uğur; Şimşek, Tuncer; Çetin, Adil UğurAmaç: Bu retrospektif gözlemsel çalışmada hastanemizde uygulanan COVID 19 tedavi protokollerini, yan etkileri ve 28 günlük mortaliteyi araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya COVID-19 tanısı konan ve herhangi bir ilaçla tedavi edilen 621 hastanın tamamı dahil edildi. Hastalar için dahil edilme kriterleri COVID-19 tanısı ile hastaneye yatış ve 18 yaşından büyük olmaktı. Hastalar COVID-19 tedavisine göre 4 gruba ayrıldı: Grup 1 (sadece favipiravir), Grup 2 (hidroksiklorokin (HQ)+ Azitromisin (AZ), Grup 3 (sadece HQ) ve Grup 4 (HCQ+AZ) +antibiyotikler) Cinsiyet, yaş, ilaçlar, altta yatan komorbiditeler, tedavilere bağlı olası yan etkiler (kardiyotoksisite, hepatotoksisite, nefrotoksisite) ve mortalite oranları değerlendirildi. Bulgular: Tedavi grupları arasında yan etkiler açısından fark yoktu. Mortalite oranları HQ+AZ grubunda en düşüktü. HCQ+AZ tedavisi en etkili tedavi protokolüydü. Sonuç: Çalışmada, favipiravire bağlı daha yüksek ölüm oranının, pandeminin ilk döneminde bu ilacın sadece kritik hastalara uygulanmasına bağlı olabileceği sonucuna varılabilirÖğe Evaluation of the Quality and Reliability of Youtube Videos on Neurological Symptoms of COVID-19(2022) Ocak, Özgül; Şener, AlperPurpose: The objective of this study was to identify key features of the videos related to neurological symptoms of COVID-19 published on YouTube and evaluate the quality and reliability of them. Methods: YouTube searches was performed using keywords “COVID -19 Neurological Symptoms” and the first 50 YouTube videos with the highest number of views were evaluated by one neurologist and one infectious disease specialist with DISCERN and JAWA scoring systems. Results: Videos uploaded by health channels (50%), news channels (26%), physicians (22%), or patients (2%). The mean Video Power Index value was 95.51. The mean DISCERN score was 46.59±10.90 (average) and the mean JAMA score was 2.87±0.65. Health Channel mean JAMA and DISCERN scores were higher than News Channel scores. DISCERN or JAMA scores did not correlate with view counts, view rate, comment counts, like counts, or dislike counts. Conclusion: Proper use of Youtube as a source for reaching information, can play a role in managing the COVID-19 outbreak. Lack of control on video sources reduces validity of information. With the increase of the publication of videos by neurologists, the spread of false information can be minimized.Öğe Hastanede Yatan COVID-19 Hastalarında Rutin Laboratuvar Parametrelerinin Hastalığın Şiddeti Üzerindeki Öngörü Değeri(Rabia YILMAZ, 2022) Alkan, Sevil; Yüksel, Cihan; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Yüksel, Buse; Çinpolat, Havva YaseminAmaç: Koronavirus hastalığı 2019 (COVID-19) hastalık şiddetinin erken tahmini, mortaliteyi azaltmak için önemlidir. Bu nedenle, hastaneye yatırılan COVID-19 hastalarının rutin laboratuvar parametrelerini kabul gününde geriye dönük olarak araştırarak, bu temel rutin laboratuvar parametreleri ile mortalite üzerindeki etkileri arasındaki klinik ilişkiyi belirlemeye çalıştık. Gereç ve yöntem: Bu retrospektif-gözlemsel çalışma popülasyonu, hastaneye yatırılan 415 COVID-19 hastasından oluşmaktadır. Hastalar başvuru günlerindeki klinik durumlarına göre (hafif, orta ve şiddetli) üç gruba ayrıldı. Başvuru sırasında COVID-19 hastalarının on beş rutin biyokimyasal ve hematolojik laboratuvar parametresi değerlendirildi. Bulgular: Aspartat aminotransferaz (AST), alanin transaminaz (ALT), laktat dehidrojenaz (LDH), ferritin, Uluslararası Normalleştirilmiş Oran (INR) ve d-dimer seviyeleri, başlangıçtaki hastalık şiddeti grup sınıflandırmasına bakılmaksızın, hayatta kalanlarda hayatta kalanlardan daha yüksekti. Ürik asit, monosit ve trombosit sayıları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Sonuç: COVID-19 şiddetini tespit etmek için acil bir ölçeğe ihtiyaç vardır. AST, ALT, LDH, ferritin, INR ve d-dimer seviyeleri, hastalığın COVID-19'daki şiddetini tahmin etmeye yardımcı olabilirÖğe Hydatid Cyst of the Spine: A Rare Case Report(Galenos Publishing House, 2022) Çeviker, Sevil Alkan; Yüksel, Cihan; Şener, Alper; Önder, Taylan; Metineren, Mehmet Hüseyin; Özel, Çisil; Akgül, Ömer SerdarHydatid cyst is a zoonotic disease that can affect multiple organs and is difficult to diagnose and treat. Spinal hydatid cyst (SHC) is a rare hydatid cyst involvement observed in 1% of all cases. It can induce various neurological symptoms depending on the region of the involvement. Paraplegia is one of the most prevalent neurological symptoms. In this case report, a 63-year-old male patient with bilateral lower extremity paraplegia was operated on by neurosurgery and diagnosed with SHC at the level of Th 11 vertebra in the pathological examination of surgically removed materials. Thus, we aimed to emphasize the significance of pathological and microbiological examination in the differential diagnosis of spinal disorders. © 2022, Galenos Publishing House. All rights reserved.Öğe İzoniazid ve etambutole primer dirençli Mycobacterium tuberculosis 'e bağlı epidural apse(2012) Şener, Alper; Akçalı, Alper; Karatağ, Ozan; Koşar, Şule; Değirmenci, Yıldız; Akman, TarıkTüberküloz, özgül olarak akciğer tutulumunun ön planda olduğu bir enfeksiyon olmakla birlikte, ol- guların yaklaşık üçte birinde akciğer dışı tutulum ortaya çıkmaktadır. Bu raporda, primer izoniazid ve etambutol direnci tespit edilen Mycobacterium tuberculosis in neden olduğu epidural apseli bir olgu su- nulmaktadır. Elli yedi yaşında erkek hasta, 10 gündür devam eden bacaklarda güçsüzlük, yürüyememe ve ateş şikayetleriyle acil servise başvurmuştur. Nörolojik muayenede alt ekstremite paraplejik, torakal iki- den distali anestezik ve derin tendon refleksleri hiperaktif bulunan hasta transvers miyelit tanısıyla yatırıl- mıştır. Laboratuvar tetkiklerinde; ESH: 74 mm/saat, CRP: 22 g/L, ALT: 42 IU/L, AST: 45 IU/L ve beyaz kü- re sayısı 23.000/mm 3 (%45 polimorfonükleer lökosit, %45 lenfosit, %10 monosit) olarak saptanmıştır. Spinal manyetik rezonans görüntülemede; C5-6 ve C6-7 vertebra seviyelerinde, anterior epidural mesa- fede lokalize, korda bası oluşturan, T1 hipointens T2 hiperintens, kontrastlı T1 imajlarda periferik rim tar- zında kontrastlanma gösteren, kraniyokaudal boyutu 3 cm, oval, muntazam sınırlı epidural apse izlen- miştir. Hasta, yatışının dördüncü günü nöroşirürji bölümü tarafından opere edilmiştir. Operasyon sırasın- da alınan apse materyalinin kültüründe (Mycobacteria Growth Incubator Tube, BBL; BD, ABD) 12. günde M.tuberculosis üremiştir. İzolat, yapılan duyarlılık testlerinde rifampisine ve streptomisine duyarlı, etambutole ve izoniazide dirençli bulunmuştur. Hastaya; rifampisin 600 mg/gün, pirazinamid 2 g/gün, etambutol 1.5 g/gün ve levofloksasin 500 mg/gün şeklinde antitüberküloz tedavi başlanmıştır. İkinci ayın sonunda rifampisin 600 mg/gün ve levofloksasin 500 mg/gün kombinasyonuyla devam edilmiş ve top- lam tedavi süresi dokuz ay olarak planlanmıştır. Bu olgu, bilgilerimize göre ülkemizdeki ilk primer izoni- azide ve etambutole dirençli akciğer dışı tüberküloz olgusudurÖğe Knowledge, behaviors and disinfection easures about hepatitis B of health personnel in emergency services and 112 emergency medical stations(2010) Tuna Malak, Arzu; Çelebi, Ismet; Oyur Çelik, Gülay; San Turgay, Ayşe; Şener, Alper; Kasapo?lu, YildizHealth personnel identify knowledge, behaviors, disinfection measures about hepatitis B in emergency medical stations. It was type descriptor of the study. Turkey's seven regions of the medical personnel in emergency units were randomly selected and agreed to study the total sample was 433 people. Questions were made by scanning the relevant literature. Number-percent evaluation, disinfectant use and education level for statistical difference between the chi-square test was used. 85.9% of the respondents was in order to tattoo, 91% own shaving/manicure instruments to use. 85% of people had to protect hepatitis vaccination. They transmit the virus via infect the injector (97.9%) but 22.4% will be transmitted via respiratory and 29.6% hepatitis C to convert said was surprising. Educational status between using low or medium level of disinfectants was statistically significant difference (p <0.05). The present study indicates that attitudes and behavior of health personnel is related to lack of knowledge. The study underlines the need for continuous education and information about hepatitis B.Öğe Koroner arter hastalığı tanısı alan COVID-19 hastalarında hastane içi mortalite ile inflamasyon belirteçleri arasındaki ilişki(Rabia YILMAZ, 2021) Küçük, Uğur; Çeviker, Sevil Alkan; Şener, AlperGiriş: Enflamasyon, koroner arter hastalıklarının temelinde ve olumsuz sonlanımlarında önemli rol oynar. Nötrofil-lenfosit oranı (NLR), sistemik immün inflamasyon indeksi (SII) ve CRP ise inflamatuar durumu yansıtan basit ve kullanışlı belirteçlerdir. Çalışmamızın amacı bu belirteçlerin koroner arter hastalığı tanılı COVID-19 hastalarında hastane içi mortaliteyi öngörmede kullanılabilirliğini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız 111 (48 erkek, 63 kadın) yeni tanı COVID-19 hastasından oluşuyordu. Nötrofil (N), lenfosit (L) değerleri kullanılarak NLR (N/L) ve N,L ve trombosit (P) değerleri kullanılarak sistemik immün inflamasyon indeksi SII (NxP / L) elde edildi. NLR, SII ve CRP değerlerinin hastane içi mortaliteyle olan ilişkileri incelendi. Bulgular: Tedavi sürecinde 16 hastada ölüm izlendi. N, L ve P değerleri hayatını kaybenler ve şifa ile taburcu olan grup arasında kıyaslandığında istatiksel farklılıklar izlenmedi ( p= 0.971, p=0.256, p=0.759 sırasıyla). Bunların kombinasyonu ile elde edilen SII ve NLR değerleri içinde gruplar arasında istatiksel farklılıklar izlenmezken (p=0.872, p=0.979 sırasıyla), CRP değerlerinde ise hastane içi ölüm izlenen grupta istatiksel anlamlıydı (p<0.001). Logistik regresyon analizinde, CRP’nin (odds oranı [OO]= 1.078 ,%95 güven aralığı [GA]: 1.0225-1.133, p= 0.003) hastane içi mortaliteyle ilşkili olduğu gösterildi. ROC analizinde hastane içi mortaliteyi tahmin etmede CRP için 3.1 mg/dL kestirim değerleri %87 hassasiyet ve %58 özgüllük ile anlamlı bulundu (p<0.001). Sonuç: Koroner girişim öyküsü olan koroner arter hastalığı tanılı COVID-19 hastalarında CRP seviyeleri hastane içi ölümle ilişkilidirÖğe Maligniteye Eşlik Eden Bir Santral Sinir Sistemi Aktinomikozu(Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, 2022) Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Alkan, Sevil; Akça, Anıl; Önder, Taylan; Şener, AlperActinomyces, ağız içi florada bulunan ve nadiren granülomatoz süpüratif infeksiyona yol açan gram pozitif, anaerob bir basildir. Servikofasiyal infeksiyon genellikle kötü ağız hijyeni veya immunsupresif hastalığı bulunan kişilerde, etkenin daha derine ulaşmasına olanak sağlayan durumlarda ortaya çıkar. Actinomyces türlerinin santral sinir sistemi tutulumu oldukça nadir görülür. Radyolojik ve klinik olarak santral sinir sistemi maligniteleriyle karışabileceği gibi, olgumuzda olduğu gibi bunlarla birlikte de görülebilir. Bu tür vakalarda hastaların mutlaka klinik, görüntüleme bulguları ve mikrobiyolojik ve patolojik incelemelerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Bu olgu sunumunda, merkezi sinir sistemi malignitesine eşlik eden bir Actynomices spp.’e bağlı beyin absesi olgusu sunulmak istenmiştir