Yazar "Şener, Alper" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A fatal rabies case and experiences of a mass post exposure prophylaxis among healthcare workers(Akademiai Kiado ZRt., 2021) Şener, Alper; Akman, Canan; Akça, Anıl; Varışlı, BehcetWe aimed to monitor the adverse effects (AE) and efficacy of post exposure prophylaxis (PEP) in health care workers (HCWs) exposed to a rabies patient. In this study 109 HCWs and eight household contacts were PEP candidates. Contact persons without infection control precautions were in Group I (high risk-82 cases). HCWs indirectly exposed to environmental surfaces were classified in Group II (low risk-35 cases). PEP schedule was rabies vaccine (RBV) + equine rabies immunoglobulin (eRIG) in Group I and only RBV in Group II. Local and systemic AE were observed in all cases. Efficacy of post exposure prophylaxis (PEP) was determined by rabies development in a six month follow-up. 585 doses of RBV have been used in 117 cases and eRIG has been used in 82 cases. 32 Nurses (39%); 22 emergency medicine technicians (26.8%); 12 doctors (14%); six laboratory technicians (0.07%); six radiology technicians (0.07%); four cleaners (0.05%) were in Group I (82 cases), respectively. One doctor, laboratory technician, nurse and radiology technician (0.02%); two emergency medicine technicians (0.04%) and nine cleaners (25.7%) were in Group II (35 cases), respectively. Routes of transmission were blood in five (0.06%); saliva in 14 (17%); sweat in 50 (61%); CSF/serum in five (0.06%); sexual intercourse in one (0.01%); personal equipment in seven (0.09%) in Group I, respectively. Indirect contact was the only route in Group II. The most common local and systemic AE were seen in Group I; pain at injection side (19 cases) and fever (13 cases). Both of them showed statistically significant difference (P<0.05). Allergic rash has been seen at only one case. PEP failed in one case where the possible exposure way was sexual intercourse. PEP is the safest way to prevent rabies. Infection control precautions were still not enough applied. eRIGs are also safe and have rare AE.Öğe Acute urticaria with Angioedema in a patient with COVID-19 pneumonia: Favipiravir side effect or a rare cutaneous manifestation(Emergency Physicians Association of Turkey, 2021) Çeviker, Sevil Alkan; Şener, Alper; Yüksel, Cihan; Önder, Taylan; Akça, Anıl; Vurucu, Servan; Güclü, SafiyeCoronavirus disease 2019 (COVID-19) has caused thousands of deaths since it was declared as a pandemic and continues to be one of the most followed topics in the world in terms of its course and treatment. Favipiravir is a broad-spectrum anti-viral agent that has been shown to be effective against various Coronaviruses in vitro. However, as with any drug use, side effects may develop with the use of favipravir treatment. We aimed to present a case of angioedema and acute urticaria whom had COVID 19 pneumonia, that we cannot distinguish as a rare side effect due to favipiravir treatment or COVID-19 cutaneous manifestation. According to the available literature, this is the first case reported in our country.Öğe Asymptomatic bacteriuria prevalence and its relationship with urinary tract infections in the elderly(2013) Şener, Alper; Yapar, Nur; Çakır, NedimGiriş: Ülkemizde 65 yaş üstü popülasyonda üriner sistem enfeksiyonu (ÜSİ) gelişmesinde önemli yeri olan asemptomatik bakteriüri (ASB) prevelansı iyi tanımlanmamıştır. Bu çalışmanın amacı İzmir, Türkiye'deki 65 yaş üzeri huzurevi popülasyonunda ASB prevelansı ile üriner sistem enfeksiyonu gelişmesi arasındaki bağlantının araştırılmasıdır.Metot: Bu çalışma İzmir'de üç büyük huzurevindeki 65 yaş üstü üriner sistem semptomu olmayan, son 15 gün içinde üriner kateterizasyon uygulanmamış ve herhangi bir nedenle son bir haftadır antibakteriyel tedavi almayanlar ve 2003 ile 2004 yılları arasında yapıldı. Hastalardan sabah ilk orta akım idrar örnekleri ve 24-48 saat sonra ikinci idrar örnekleri alındı. ASB tespit edilenler ve edilmeyenler altı ay klinik takibe alınarak aralıklarla üriner sistem enfeksiyonu gelişip gelişmediği kayıt edildi. Üçüncü ayda ise hastalarda ASB'nin devam edip etmediği araştırıldı. Hastalar aynı zamanda ASB'yi kolaylaştırıcı etkenler açısından da incelendi.Bulgular: Toplam 606 hastadan 146'sında ASB tespit edildi (% 24,1). ASB sıklığı kadınlarda erkeklere göre daha sık idi (% 27,8 vs. % 18,6; p=0,009). ASB görülme oranının yaş ve huzurevindeki kalış süresiyle arttığı sonucuna varıldı. Takipte hastaların hiçbirisinde üriner sistem enfeksiyonu ve ölüm gelişmedi. Üçüncü aydaki kontrollerde Proteus spp. dışındaki ASB etkenlerinin aynen devam ettiği görüldü.Sonuç: ASB prevelansı ülkemizde de yaşlılarda oldukça yüksektir. ASB ile üriner sistem enfeksiyonu arasında dolaylı veya doğrudan bir ilişki kurulamamıştırÖğe Çanakkale ili Ezine bölgesinde kene ısırığı ve etkileyen faktörlerin incelenmesi(Refik Saydam National Public Health Agency (RSNPHA), 2021) Yüksel, Buse; Eker, Esen; Önder, Taylan; Özerdoğan, Özgür; Şener, Alper; Oymak, Sibel; Bakar, CoşkunAmaç: Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bulaşıcı hastalıkların yaklaşık %17’si vektör kaynaklıdır. Türkiye, iklimi ve bitki örtüsü özellikleriyle kene yaşamına uygun ve kene ile bulaşan hastalıklar açısından riskli bir konumdadır. Bu çalışmanın amacı, Çanakkale ili Ezine ilçesi kırsal alanında bulunan Mahmudiye ve Pınarbaşı köylerinde yaşayanlarda kene ısırığı prevalansının ve etkileyen faktörlerin incelenmesidir. Yöntem: Kesitsel tipteki bu çalışma Çanakkale ili Ezine ilçesi Mahmudiye ve Pınarbaşı köylerinde 2018 yılında yürütüldü. Çalışma öncesinde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan izin alındı. ‘Evrenin Bilindiği Durumlarda Evren Oranını Tahmin Etmek için Örneklem Büyüklüğü’ formülü kullanıldı ve örneklem büyüklüğü 329 kişi hesaplandı. Mahmudiye köyünden 292, Pınarbaşı köyünden 128 olmak üzere toplam 420 kişiye ulaşıldı. Köylerde belirlenen örneklem sayısına ulaşılmak için olasılıksız gelişigüzel örnekleme yöntemi kullanıldı. Araştırmanın verileri yüz yüze görüşme tekniği ile uygulanan anket formu ile elde edildi. Anket formu, demografik özellikler ve kene ısırığı hakkında bilgi durumu ve tutumunu sorgulayan 23 sorudan oluşmaktaydı. Kene ısırığı ile ilişkili risk faktörlerinin incelenmesi için lojistik regresyon analizi yapıldı. Araştırmanın veri toplama aşamasının ardından her iki köyde kadınlara ve erkeklere yönelik olarak kene ısırmasından korunmaları konusunda eğitim verildi. Bulgular: Araştırmada kene ısırığı prevalansı %20 olarak saptandı. Erkek cinsiyet kadın cinsiyete göre 3,4 kat; lise seviyesi altında eğitime sahip olmak, lise ve üstü eğitime sahip olmaya göre 3,0 kat; çiftçilik/ hayvancılık/ziraat teknikerliği/kasaplık ile uğraşmak, diğer mesleklere göre 3,4 kat kene ısırığı riskini artırmaktaydı. Sonuç: Kene ısırığından korunmak için koruyucu önlemler mevcuttur ve koruyucu sağlık hizmetlerinin temeli sağlık eğitimidir. Kırsal bölgede yaşayan, özellikle tarım ve hayvancılık ile uğraşan bireylere yönelik kene ısırıkları hakkında bilinçlendirme için yapılacak eğitimlerin yararlı olacağı düşünülmektedir. Ayrıca kene ısırığının beşte bir sıklıkta olduğu bu kırsal alanda kene ısırığının neden olabileceği sağlık sorunlarının da taranmasını önermekteyiz.Öğe Çanakkale ilindeki Q ateşi olgularının retrospektif olarak değerlendirilmesi(2022) Çeviker, Sevil Alkan; Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Şener, Alper; Küçük, Uğur; Sıddıkoğlu, Duygu; Çinpolat, Havva YaseminAmaç: Q ateşi, özellikle risk grubundaki bireylerde akut ve kronik formda görülebilen, özgül olmayan semptomları nedeniyle tanısı atlanabilen, zoonotik bir hastalıktır. Önceleri sıklıkla yanlış tanı alan bu hastalık olguları, ülkemizden de son yıllarda bildirilmeye başlamıştır. Bu çalışmada Q ateşi olgularının klinik ve laboratuvar parametrelerini retrospektif olarak değerlendirmeyi ve Q ateşi farkındalığını arttırmayı amaçladık. Yöntem: Retrospektif gözlemsel çalışmamızda, 18 yaş üstü, kesin tanı almış, Q ateşi olguları değerlendirildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, meslek, ikamet edilen yer gibi demografik veriler, kene teması öyküleri, hastalığın geliştiği zaman dilimi (yıl, mevsim, ay), eşlik eden komorbiditeler, semptomlar, fizik muayene ve laboratuvar bulguları, tedaviler, hastaların iyileşme ve mortalite durumları irdelendi. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 49.23±12.1 yıl, 7’si (%57) erkek olan 14 olgu dahil edildi. En sık semptomlar ateş yüksekliği (%100), öksürük (%71.4) ve miyalji (%57.1) idi. Olguların tamamı akut Q ateşi olgusu olup, endokardit hiçbir olguda saptanmadı. Sonuç: Ülkemizin Q ateşi hastalığı için olası endemik bölgelerden olması nedeniyle, özellikle kırsal kesimde yaşayan, hayvancılıkla uğraşma, pastörize edilmemiş süt/süt ürünü tüketme gibi risk faktörleri olan hastalarda özellikle pnömoni ve miyalji varlığında akılda tutulmalıdır.Öğe Çanakkale’de hızla önlenen bir tularemi salgınının epidemiyolojik olarak değerlendirilmesi(2011) Otkun, Tatman Müşerref; Akçalı, Alper; Karadenizli, Aynur; Özbey, Nilgün; Gazel, Deniz; Şener, Alper; Güçlü, OğuzTularemi, Francisella tularensis tarafından oluşturulan ve dünyada kuzey yarım kürede görülen bir hastalıktır. Türkiye’de daha az virülan olan F.tularensis subsp. holarctica ile oluşan orofaringeal enfeksiyonlar daha sık görülmektedir. Bu çalışmada, Aralık 2009 tarihinde Çanakkale’nin Biga ilçesinde bildirilen olgular sonrasında bölgede gerçekleştirilen epidemiyolojik araştırma ve sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çanakkale Biga ilçesi Balıklıçeşme ve Sinekçi köylerinden iki askerde tularemi bildirimi üzerine, adı geçen köylerde salgın araştırılması amacıyla su örnekleri, boğaz, yara sürüntü örnekleri ve serum örnekleri alınmıştır. Alınan örneklerin kültürleri koyun kanlı, sisteinli kalp agarda (antibiyotikli) yapılmıştır. Besiyerleri 37°C’de, %5 CO2’li ortamda inkübe edilip 10 güne kadar takip edilmiştir. Şüpheli koloniler F.tularensis antiserumu kullanılarak lam aglütinasyon testi ile kontrol edilmiştir. Serumlarda tüp aglütinasyon yöntemi ile antikor varlığı araştırılmıştır. Aglütinasyonu pozitif bulunan tüm serum örnekleri çapraz reaksiyon yönünden Rose Bengal testi ile kontrol edilmiştir. Ayrıca, su ve sürüntü örneklerinde ISFtu2 genine ait prob ve primerler kullanı-larak gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (RT Taqman PCR; Quantica, Techne Inc, İngiltere) uygulanmıştır. Yapılan kültürlerde üreme saptanmamış; ancak 16 su örneğinin sekizinde, bir lenf bezi akıntısından alınan sürüntüde ve bir boğaz sürüntüsünde F.tularensis PCR’si pozitif bulunmuştur. Alınan 115 serum örneğinin 36’sında 1:20-1:1280 titre aralığında seropozitiflik tespit edilmiştir. İki olguda 1:1280 titrede pozitiflik ve akut klinik bulgular saptanmış ve bu olgular tularemi tanısı ile tedavi edilmiştir. Bu olguların birinde lenf bezi akıntısının PCR’si pozitif iken, diğerinde örnek alınamadığı için PCR çalışılmamıştır. Akut enfeksiyon saptanan bu iki olguda ve seropozitif bulunan diğer 34 olguda epidemiyolojik tek ortak nokta şebeke suyu kullanımıdır. Balıklıçeşme köyünde osmoz yöntemi ile arıtılan suyun içme suyu olarak kullanıldığı belirlenmiştir. Ancak Balıklıçeşme köyünde osmoz öncesi ve sonrası suda ve Sinekçi köyü şebeke suyunda F.tularensis PCR’sinin pozitif olması ve tek ortak noktalarının bu olması nedeniyle su kaynaklı bir salgın olduğuna karar verilmiştir. Köylerde düzenli klorlamanın önemi vurgulanıp, otomatik klorlama cihazı alınması sağlanmıştır. Bu sayede hızlı bir şekilde salgının büyümesi engellenmiştir. Boğaz ağrısı, ateş ve 2 cm’den büyük lenfadenopati ile seyreden, kullanılan beta-laktam antibiyotiklere cevap vermeyen olgularda ayırıcı tanıda tularemi akla getirilmeli ve tanısı için gerekli olan özel testler istenmelidir. Su sanitasyonunun ve klorlamanın önemi hakkında bu konuyla ilgilenen birimlere ve halka devamlı eğitimler verilmelidir.Öğe Epidural abscess due to a mycobacterium tuberculosis strain with primary resistance to isoniazid and etiiambutol(2012) Şener, Alper; AkçAli, Alper; Karata?, Ozan; Koşar, Şule; De?irmenci, Yildiz; Akman, TarikTuberculosis is primarily characterized by pulmonary involvement, however, one third of the cases exhibit extrapulmonary tuberculosis. In this report, a case of epidural abscess due to Mycobacterium tuberculosis with primary resistance to isoniazid and ethambutol was presented. A 57-year-old male patient was admitted to emergency service with ten days history of weakness in legs, disability of walking and fever. Neurological examination revealed paraplegia of lower extremities, numbness distal to T2 disc level and hyperactivity of deep tendon reflexes indicating transverse myelitis. Laboratory findings were as follows; ESR: 74 mm/hour, CRP: 22 g/L, ALT: 42 lU/L, AST: 45 lU/L and white blood cell count 23.000/mm' (45% polymorphonuclear leukocyte, 45% lymphocyte, 10% monocyte). Spinal magnetic resonance imaging showed a fusiform abscess localized at anterior epidural space and extending along levels of C5-6 and C6-7. The longitudinal dimension of the abscess was 3 cm. The lesion was hypoin-tense on T1 and hyperintense on T2 weighted MRI images with prominent rim shaped contrast enhancement on contrast-enhanced T1 -weighted images. At fourth day of hospitalization the patient underwent neurosurgical management. M.tuberculosis was isolated from the cultures of operation material by Mycobacteria Growth Incubator Tube system (MGIT, BBL; BD, USA) on the 12 th day. The isolate was found susceptible to streptomycin and rifampisin, but resistant to isoniazid and ethambutol. The treatment was initiated with rifampicin 600 mg/day, pyrazinamid 2 g/day, ethambutol 1.5 g/day and levofloxacin 500 mg/day. At the end of second month levofloxacin 500 mg/day and rifampisin 600 mg/day combination was sustained and total treatment period was planned as nine months. As far as the national literature was considered, this was the first case of extrapulmonary tuberculosis with primary resistance to isoniazid and ethambutol.Öğe Evaluation of the Quality and Reliability of Youtube Videos on Neurological Symptoms of COVID-19(2022) Ocak, Özgül; Şener, AlperPurpose: The objective of this study was to identify key features of the videos related to neurological symptoms of COVID-19 published on YouTube and evaluate the quality and reliability of them. Methods: YouTube searches was performed using keywords “COVID -19 Neurological Symptoms” and the first 50 YouTube videos with the highest number of views were evaluated by one neurologist and one infectious disease specialist with DISCERN and JAWA scoring systems. Results: Videos uploaded by health channels (50%), news channels (26%), physicians (22%), or patients (2%). The mean Video Power Index value was 95.51. The mean DISCERN score was 46.59±10.90 (average) and the mean JAMA score was 2.87±0.65. Health Channel mean JAMA and DISCERN scores were higher than News Channel scores. DISCERN or JAMA scores did not correlate with view counts, view rate, comment counts, like counts, or dislike counts. Conclusion: Proper use of Youtube as a source for reaching information, can play a role in managing the COVID-19 outbreak. Lack of control on video sources reduces validity of information. With the increase of the publication of videos by neurologists, the spread of false information can be minimized.Öğe Hydatid Cyst of the Spine: A Rare Case Report(Galenos Publishing House, 2022) Çeviker, Sevil Alkan; Yüksel, Cihan; Şener, Alper; Önder, Taylan; Metineren, Mehmet Hüseyin; Özel, Çisil; Akgül, Ömer SerdarHydatid cyst is a zoonotic disease that can affect multiple organs and is difficult to diagnose and treat. Spinal hydatid cyst (SHC) is a rare hydatid cyst involvement observed in 1% of all cases. It can induce various neurological symptoms depending on the region of the involvement. Paraplegia is one of the most prevalent neurological symptoms. In this case report, a 63-year-old male patient with bilateral lower extremity paraplegia was operated on by neurosurgery and diagnosed with SHC at the level of Th 11 vertebra in the pathological examination of surgically removed materials. Thus, we aimed to emphasize the significance of pathological and microbiological examination in the differential diagnosis of spinal disorders. © 2022, Galenos Publishing House. All rights reserved.Öğe İzoniazid ve etambutole primer dirençli Mycobacterium tuberculosis 'e bağlı epidural apse(2012) Şener, Alper; Akçalı, Alper; Karatağ, Ozan; Koşar, Şule; Değirmenci, Yıldız; Akman, TarıkTüberküloz, özgül olarak akciğer tutulumunun ön planda olduğu bir enfeksiyon olmakla birlikte, ol- guların yaklaşık üçte birinde akciğer dışı tutulum ortaya çıkmaktadır. Bu raporda, primer izoniazid ve etambutol direnci tespit edilen Mycobacterium tuberculosis in neden olduğu epidural apseli bir olgu su- nulmaktadır. Elli yedi yaşında erkek hasta, 10 gündür devam eden bacaklarda güçsüzlük, yürüyememe ve ateş şikayetleriyle acil servise başvurmuştur. Nörolojik muayenede alt ekstremite paraplejik, torakal iki- den distali anestezik ve derin tendon refleksleri hiperaktif bulunan hasta transvers miyelit tanısıyla yatırıl- mıştır. Laboratuvar tetkiklerinde; ESH: 74 mm/saat, CRP: 22 g/L, ALT: 42 IU/L, AST: 45 IU/L ve beyaz kü- re sayısı 23.000/mm 3 (%45 polimorfonükleer lökosit, %45 lenfosit, %10 monosit) olarak saptanmıştır. Spinal manyetik rezonans görüntülemede; C5-6 ve C6-7 vertebra seviyelerinde, anterior epidural mesa- fede lokalize, korda bası oluşturan, T1 hipointens T2 hiperintens, kontrastlı T1 imajlarda periferik rim tar- zında kontrastlanma gösteren, kraniyokaudal boyutu 3 cm, oval, muntazam sınırlı epidural apse izlen- miştir. Hasta, yatışının dördüncü günü nöroşirürji bölümü tarafından opere edilmiştir. Operasyon sırasın- da alınan apse materyalinin kültüründe (Mycobacteria Growth Incubator Tube, BBL; BD, ABD) 12. günde M.tuberculosis üremiştir. İzolat, yapılan duyarlılık testlerinde rifampisine ve streptomisine duyarlı, etambutole ve izoniazide dirençli bulunmuştur. Hastaya; rifampisin 600 mg/gün, pirazinamid 2 g/gün, etambutol 1.5 g/gün ve levofloksasin 500 mg/gün şeklinde antitüberküloz tedavi başlanmıştır. İkinci ayın sonunda rifampisin 600 mg/gün ve levofloksasin 500 mg/gün kombinasyonuyla devam edilmiş ve top- lam tedavi süresi dokuz ay olarak planlanmıştır. Bu olgu, bilgilerimize göre ülkemizdeki ilk primer izoni- azide ve etambutole dirençli akciğer dışı tüberküloz olgusudurÖğe Knowledge, behaviors and disinfection easures about hepatitis B of health personnel in emergency services and 112 emergency medical stations(2010) Tuna Malak, Arzu; Çelebi, Ismet; Oyur Çelik, Gülay; San Turgay, Ayşe; Şener, Alper; Kasapo?lu, YildizHealth personnel identify knowledge, behaviors, disinfection measures about hepatitis B in emergency medical stations. It was type descriptor of the study. Turkey's seven regions of the medical personnel in emergency units were randomly selected and agreed to study the total sample was 433 people. Questions were made by scanning the relevant literature. Number-percent evaluation, disinfectant use and education level for statistical difference between the chi-square test was used. 85.9% of the respondents was in order to tattoo, 91% own shaving/manicure instruments to use. 85% of people had to protect hepatitis vaccination. They transmit the virus via infect the injector (97.9%) but 22.4% will be transmitted via respiratory and 29.6% hepatitis C to convert said was surprising. Educational status between using low or medium level of disinfectants was statistically significant difference (p <0.05). The present study indicates that attitudes and behavior of health personnel is related to lack of knowledge. The study underlines the need for continuous education and information about hepatitis B.Öğe Microbiological examination of black mussels (Mytilus galloprovincialis) caught in dardanelles(2013) Şener, Alper; Demir, Neslihan; Çakici, Nesrin; Çakici, Hasan; Kaya, Hasan; Bakar, CoşkunObjective: Among seafoods mussels are the most common ones that are mostly raw consumed raw. Bacterial contamination in foods that cause food poisoning are is known to be due to mainly storage and processing conditions. Due to mussels' dietary specifications, them filter water and take in its toxic substances and microbial contaminants. Mussel bacterial load prior to consumption is important to demonstrate pollution levels of the hunting regions. Material and Method: In this study, black mussels (Mytilus galloprovincialis) hunted from seven different stations on two coasts of Dardanelles two coast (Asia: Çardak, Yapi{dotless}ldak, Sari{dotless}çay; Europe: Kilitbahir, Eceabat, Çamburnu, Gelibolu) were analyzed microbiologically in the months of February and June. Mussel samples were examined for total aerobic mesophilic bacteria (TAMB), coliform group bacteria, Escherichia coli, Staphylococcus aureus and Salmonella spp. Results: The mean colony count from all stations was; 5.4x105±1.6x106 cfu/g TAMB, 1.0x105±2.6x105 cfu/g coliform group bacteria, 2.6x105±1.4x106 cfu/g E. coli, 2.2x105±1.3x105 cfu/g S. aureus respectively. Salmonella spp. were not detected in any mussel samples examined. Black mussels hunted in June had significantly higher microbiological contamination for all bacteria than mussels hunted in February (p<0.0001). When we investigated two coasts as Anatolia (Çardak, Yapi{dotless}ldak, Sari{dotless}çay) and Europe (Kilitbahir, Eceabat, Çamburnu, Gelibolu) in two different periods; contamination on Europe coast was significantly higher for TAMB at february (p=0.01), at the same time S. aureus contamination was significantly higher at Anatolia coast (p=0.02). TAMB (p=0.004) and E.coli (p=0.005) count in samples on Anatolian coast were found to be significantly higher. Conclusion: Mussels bacterial load may vary depending on region and the hunting season. Mussels' bacterial load of mussels is more higher especially if hunted during the summer months. In our region, when we compared the Anatolian and European coasts, the bacterial load of hunted mussels on Anatolian coast was higher. Food processing and storage conditions are important especially in food poisoning of raw consumed foods. In addition it should be kept in mind that region and the season for seafood hunting is also an important factor. In order to prevent the health risks associated with mussels, heat treatment has to be applied prior to consumption.Öğe Preadmission usage of metformin and mortality in COVID-19 patients including the post-discharge period(Springer Science and Business Media Deutschland GmbH, 2022) Saygılı, Emre Sedar; Karakılıç, Ersen; Mert, Erdal; Şener, Alper; Mirci, ArzuBackground: The effect of preadmission metformin usage (PMU) on the mortality of coronavirus disease-2019 (COVID-19) patients with diabetes is conflicting. Most studies have focused on in-hospital mortality; however, mortality after discharge also increases in COVID-19 patients. Aims: Examining the effect of PMU on all-cause mortality, including the post-discharge period. Methods: Patients with diabetes who were hospitalised in 2020 due to COVID-19 were included in the study. They were divided into two groups: those with a history of metformin use (MF(+)) and those without such history (MF(−)). Propensity score matching (PSM) was performed at a ratio of 1:1 for age and sex. COX regression analyses were used to demonstrate risk factors for mortality. Results: We investigated 4103 patients hospitalised for COVID-19. After excluding those without diabetes or with chronic liver/kidney disease, we included the remaining 586 patients, constituting 293 women (50%) with an overall mean age of 66 ± 11.9 years. After PSM analysis, the in-hospital and post-discharge mortality rates were higher in the MF(−) group though not significantly different. However, overall mortality was higher in the MF(−) group (51 (42.5%) vs. 35 (29.2%), p = 0.031). For overall mortality, the adjusted HR was 0.585 (95% CI: 0.371 − 0.920, p = 0.020) in the MF(+) group. Conclusion: PMU is associated with reducing all-cause mortality. This effect starts from the in-hospital period and becomes more significant with the post-discharge period. The main limitations were the inability to evaluate the compliance with metformin and the effects of other medications due to retrospective nature.Öğe Prophylactic Anticoagulant Treatment Might Have an Anti-inflammatory Effect and Reduce Mortality Rates in Hospitalized COVID-19 Patients?(Oman Medical Specialty Board, 2022) Alkan, Sevil; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Yüksel, Cihan; Yüksel, BuseObjectives: COVID-19 associated coagulopathy and prophylactic anticoagulant therapy (PAT) are ongoing topics globally. Using PAT for anti-inflammatory effect may prevent thromboembolic events (TEEs). The objective of this study was to determine the anti-inflammatory effects of PAT in hospitalized COVID-19 patients. Methods: We conducted a retrospective observational study in a tertiary pandemic hospital. Patients were divided into two categories according to their PAT therapy status (PAT (+) and PAT (-)) and into three categories according to clinical features (mild: group 1; moderate: group: 2; and severe: group 3). We then evaluated laboratory parameters and clinical courses. Results: We included 662 hospitalized COVID-19 patients in this study. Enoxaparin sodium was given to all patients as PAT therapy. TEE was developed in five patients in the PAT (+) group. Pulmonary embolism developed in 3/5 patients and deep venous thrombosis in 2/5 patients. Disseminated intravascular coagulation (DIC) was detected in 54 patients in group 3. No statistically significant difference was found in 28-day mortality, development of DIC rates, intubation rates, and TEEs. Conclusions: The use of PAT in critically ill patients was not effective in reducing C-reactive protein, which is one of the biomarkers of inflammation. © 2022, Oman Medical Specialty Board. All rights reserved.Öğe Real-world data from Turkey: Is sofosbuvir/ledipasvir with or without ribavirin treatment for chronic hepatitis C really effective?(Turkish Society of Gastroenterology, 2021) Demirtürk, Neşe; Aygen, Bilgehan; Çelik, İlhami; Mıstık, Reşit; Akhan, Sıla; Barut, Şener; Şener, AlperBackground: In this study, we aimed to investigate the efficacy and safety of sofosbuvir-based therapies in the treatment of chronic hepatitis C in real-world clinical practice. Methods: Data from patients with chronic hepatitis C treated with SOF/LDV ± RBV or SOF/RBV in 31 centers across Turkey between April 1, 2017, and August 31, 2018, were recorded in a nationwide database among infectious disease specialists. Demographics, clinical, and virological outcomes were analyzed. Results: A total of 552 patients were included in the study. The mean age of the patients was 51.28 ± 14.2, and 293 (55.8%) were female. The majority had HCV genotype 1b infection (65%), 75.04% of the patients underwent treatment, and non-cirrhosis was present at baseline in 381 patients (72.6%). SOF/LDV ± RBV treatment was given to 477 patients and 48 patients received SOF/RBV according to HCV genotype. The total SVR12 rate was 99% in all patients. Five patients experienced disease relapse during the study and all of them were genotype 2. In patients infected with HCV GT2, SVR12 was 77.3%. SVR was 100% in all patients infected with other HCV genotypes. All treatments were well tolerated by patients without causing severe adverse events. Side effects and side effects-associated treatment discontinuation rates were 28.2% and 0.4%, respectively. Weakness (13.7%) was the common side effect. Conclusion: The present real-world data of 525 patients with HCV genotypes 1, 1a, 1b, 3, 4, and 5 who underwent SOF/LDV ± RBV treatment in Turkey demonstrated a high efficacy and safety profile. HCV GT2 patients should be treated with more efficacious treatment.Öğe Sars-CoV-2 Tedavisi Olarak Favipiravir Uygulanan Hastalarda Yan Etki Sıklığının Araştırılması(Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, 2021) Doğan, Ebru; Çeviker, Sevil Alkan; Vurucu, Servan; Şener, Alper; Yüksel, Buse; Gönlügür, Uğur; Şimşek, Tuncer; Ulusoy, Mehmet HakanAmaç: 2019 ve 2020 yılları için SARS-CoV-2 sansasyonel bir virus olmuştur. Maalesef henüz SARS-CoV-2’ye spesifik bir tedavi ajanı geliştirilememiştir. Favipiravir de SARS-CoV-2 tedavisinde deneysel olarak kullanılan antiviral ajanlardan biridir. Bu çalışmada hastanemizde kesin ve muhtemel COVID-19 tanısıyla yatan ve tedavisinin herhangi bir aşamasında favipiravir alan hastalarda görülen yan etkilerin sıklığının belirlenmesi ve bu sayede bilimsel literatüre katkıda bulunmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmamız retrospektif gözlemsel tipte bir çalışmadır. 23 Mart 2020 - 31 Mayıs 2020 tarihleri arasında hastanemizde yatarak tedavi gören kesin ve muhtemel COVID-19 olguları belirlendi ve başlangıç veya ikincil tedavi olarak favipiravir alanlar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, laboratuvar tetkikleri ve gözlenen yan etkiler kaydedildi ve veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Araştırmaya %37.3’ü (n=50) başlangıçta, diğerleri ikincil olarak favipiravir kullanan toplam 134 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 66.8±15.7 yıldı. Grubun %38.1’i (n=51) kadındı. Tüm grupta toplam 17 (%13) hastada yan etki tespit edildi. Tüm hastalarda hepatotoksisite, serum ürik asid artışı, nefrotoksisite, gastrointestinal yan etkiler, kardiyak yan etkiler sırasıyla %4.5, %4.5, %1.5, %1.5, %0.7 tespit edildi. Başlangıçta favipiravir başlanan ve daha sonradan favipiravir alan hastalar arasında yan etkiler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuçlar: Bazı sonuçlar favipiravirin kısa dönemde güvenilirliğini desteklemekle birlikte uzun dönem etkileri için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Özellikle hiperürisemi, QTc uzaması, gebelikte, laktasyon döneminde ve çocuklarda kullanımıyla ilgili çalışmalar yetersizdir. Favipiravir COVID-19 tedavisinde iyi bir alternatif olarak görünmekle birlikte güvenilirliği ile ilgili halen yeterli veri olmaması nedeniyle dikkatli kullanılmasında yarar vardır.Öğe Switching to tenofovir alafenamide in hbv: nationwide real life data of efficacy and safety from Turkey(Wiley, 2021) Tabak, Fehmi; Yörük, Gülşen; Köksal, İftihar; Erdem, Hazal; Yıldız, Dilek; İnce, Nevin; Yamazhan, Tansu; Sume, Serkan; Batırel, Ayşe; Günal, Özgür; Yıldız, İlknur Esen; Sırmatel, Fatma; Koç, Meliha Merih; Çeken, Sabahat; Bozkurt, İlkay; Görenek, Levent; Şener, Alper; Köse, Şükran; Türker, Kamuran; İnan, Dilara; Karabay, Oğuz; Güner, RahmetTenofovir alafenamide (TAF) is a new prodrug of tenofovir used for the treatment of HIV-1 and HBV infections. It provides more efficient intracellular tenofovir concentrations at a relatively lower dose than provided by tenofovir disoproxil fumarate (TDF). TAF is expected to have efficacy similar to that of TDF with improved safety profile.Öğe The Role of Pneumococcal Pneumonia among CommunityAcquired Pneumonia in Adult Turkish Population: TurkCAP Study(AVES, 2021) Şenol, Esin; Çilli, Aykut; Günen, Hakan; Şener, Alper; Dumlu, Rıdvan; Ödemiş, Ayşe; Topçu, Ayşe Füsun; Yıldız, Yeşim; Güner, Rahmet; Özhasenekler, Ayhan; Mutlu, Birsen; Köktürk, Nurdan; Sevimli, Nurgül; Baykam, Nurcan; Yapar, Derya; Ekin, Selami; Polatlı, Mehmet; Eren Gök, Şebnem; Kılınç, Oğuz; Sayıner, Abdullah; Karaşahin, Ömer; Çuhadaroğlu, Çağlar; Sesin Kocagöz, Ayşe; Togan, Turhan; Arpağ, Hüseyin; Katı, Hakan; Köksal, İftihar; Aksoy, Firdevs; Hasanoğlu, CananOBJECTIVE: To evaluate the rate of pneumococcal pneumonia (PP) among patients with community-acquired pneumonia (CAP) in Turkey and to investigate and compare features of PP and non-PP CAP patients. MATERIAL AND METHODS: This multicenter, non-interventional, prospective, observational study included adult CAP patients (age = 18 years). Diagnosis of PP was based on the presence of at least 1 positive laboratory test result for Streptococcus pneumoniae (blood culture or sputum culture or urinary antigen test [UAT]) in patients with radiographic findings of pneumonia. RESULTS: Four hundred sixty-five patients were diagnosed with CAP, of whom 59 (12.7%) had PP. The most common comorbidity was chronic obstructive pulmonary disease (30.1%). The mean age, smoking history, presence of chronic neurological disease, and CURB-65 score were significantly higher in PP patients, when compared to non-PP patients. In PP patients, 84.8% were diagnosed based ony on the UAT. The overall rate of PP patients among CAP was calculated as 22.8% considering the UAT sensitivity ratio of 63% (95% confidence interval: 45-81). The rate of intensive care treatment was higher in PP patients (P =.007). While no PP patients were vaccinated for pneumococcus, 3.8% of the non-PP patients were vaccinated (P =.235). Antibiotic use in the preceding 48 hours was higher in the non-PP group than in the PP group (31.8% vs. 11.1%, P =.002). The CURB-65 score and the rate of patients requiring inpatient treatment according to this score were higher in the PP group. CONCLUSION: The facts that PP patients were older and required intensive care treatment more frequently as compared to non-PP patients underline the burden of PP.Öğe TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİLERİNİN COVID-19 PANDEMİSİNDE KİŞİSEL KORUYUCU EKİPMAN KULLANIMI KONUSUNDA BİLGİ DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ(2022) Şahinoğlu, Serhat; Çeviker, Sevil Alkan; Sefer, Sinem; Kartal, Hakan; Akcay, Omer Faruk; Şener, AlperCOVID-19 salgını, bulaşıcı hastalıkların edinilmesini ve bulaşmasını önlemek için kişisel koruyucu ekipmanın (KKE) gerekli olduğunu ancak kliniklerde doğru kullanımının genellikle düşük oranlarda olduğunu göstermiştir. Bu çalışmanın amacı, tıp fakültesi öğrencilerinin KKE kullanımıyla ilgili deneyimlerini araştırmak, eğitim ve öğretim programlarında iyileştirme fırsatlarını belirlemektir. Araştırma, 01.05.2021-01.11.2021 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmacılar tarafından ilgili literatür incelenerek geliştirilen, “Katılımcı Bilgi Formu” ve “Kişisel Koruyucu Ekipman Kullanımı Bilgi Değerlendirme Formu” kullanılmıştır. Çalışmaya 257 tıp fakültesi öğrencisi dahil edilmiştir. Katılanların 139’unun (%54) kadın; 103’ünün temel tıp (%40; 1, 2 ve 3. dönem), 154’ünün ise klinik staj (%60; 4, 5 ve 6. dönem) dönemlerinde oldukları gözlenmiştir. Öğrencilerin KKE uygulamaları hakkındaki sorulara verdikleri yanıta göre aldıkları puanlar incelendiğinde; klinik eğitimdeki öğrencilerin aldığı puanın ortancası 5.0, temel tıp eğitimi alan öğrencilerin ise 3.0 bulunmuş ve aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu görülmüştür (p<0.0001). Daha öncesinde KKE kavramını duyan, KKE eğitimi alan ve KKE kullanan öğrencilerin puan ortancaları anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.0001). Dönem 6 öğrencileri ile Dönem 4-5 öğrencileri arasında KKE giyme sırası bilgisi hariç anlamlı fark bulunmamıştır. KKE ile ilgili eğitimler tıp fakültesinde öğrencilerin seviyesine göre çeşitli eğitim yıllarında tekrarlanarak sürekli hale getirilmeli ve intörnlük döneminde de devam ettirilmelidir. Eğitimler standardize edilmeli ve müfredata uyum sağlamalıdır.Öğe Toplum Kökenli Pnömoni Tanısında İdrar Pnömokok Antijen Testini Kullanmanın Zamanı Geldi mi?(Bilimsel Tıp Yayınevi, 2021) Dumlu, M. Rıdvan; Şener, AlperGiriş: Toplum kökenli pnömoni (TKP), akciğer parenkiminin infeksiyon ve enflamasyonudur. Erken tanı ve erken tedavi ile mortalite ve morbidite azalır. Toplum kökenli pnömonide en sık izole edilen mikroorganizma Streptococcus pneumoniae’dır ve klasik kültür metodları halen altın standarttır. İdrar pnömokok antijen testi, çözülebilir pnömokokkal antijen tespitinde kullanılır. Çalışmada, polikliniğimize başvuran hastalarda TKP’de nokta prevelansını tespit edilerek, bu pnömoniler içinde S. pneumoniae’nin oranı ve idrar pnömokok antijen testinin tanı koyma başarısı sorgulandı. Materyal ve Metod: Çalışmaya 01.11.2016 ile 31.01.2017 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İnfeksiyon Hastalıkları polikliniğine başvuran ve klinik, laboratuvar ve/veya radyolojik bulgularına göre TKP tanısı konulan hastalar alındı. Kan ve balgam kültürü, idrar pnömokok antijen tetkikleri çalışıldı. Bunların yanında hastaların sosyo demografik özellikleri, yandaş hastalıkları, klinik şikayetleri, CURB-65 skorları kayıt altına alındı. Verilerin SPSS Paket Program 20.0 sürümüyle istatistiksel analiz yapıldı. Bulgular: Toplamda kırk yedi hasta çalışmada yer aldı. Hastaların %59.4’ü erkekti ve tüm grubun yaş ortalaması 69 ± 2 idi. Hastaların en sık şikayeti öksürük, dispne ve takipne olup; en sık akciğer tutulumunun bilateral multilober olduğu, %45’inin yoğun bakım ihtiyacı olduğu, en sık komorbid hastalığın konjestif kalp yetmezliği ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olduğu görüldü. Bir hastada balgam kültürlerinde S. pneumoniae üredi. Bu hastada idrar antijen testide pozitiflik gösterdi. Altı hastada idrar pnömokok antijen testi pozitif saptandı. Çalışma grubunda TKP nokta prevalansı %0.31 ve S. pneumoniae‘ye bağlı pnömoni oranının %12.7 olduğu görüldü. Sonuç: Çalışmamız; TKP’de etkenin izole edilmesinde pratikte kullanılan kan ve balgam kültürlerine ek olarak idrar pnömokok antijen testinin yardımcı bir tetkik olarak kullanılmasının, etkenin yakalanma oranını artırdığını göstermiştir.