Troia Tıp Dergisi (2019 - halen)

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 20
  • Öğe
    Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesinde Peripartum Depresyon Yaygınlığı ve Sosyodemografik Faktörler ile İlişkisi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-12-31) Tan, Yunus; Şahin, Erkan Melih; Yurdakul, Fatih; Çetin, Huriye
    Amaç: Bu çalışmanın amacı Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’ne başvuran yeni doğum yapmış kadınlarda peripartum depresyonun yaygınlığını saptamak ve bunun sosyodemografik faktörler ile olan ilişkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma ÇOMÜ Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Polikliniği ile Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yenidoğan Polikliniği’ne başvuran yeni doğum yapmış 202 kadın birey ile yürütülmüştür. Çalışmada annelerin sosyodemografik özellikleri sorgulanmış ve peripartum depresyon taraması için Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Çalışmamızda peripartum depresyon sıklığı %15,8 olarak bulunmuştur. Peripartum depresyon yaş, evlenme yaşı, gebelik ve çocuk sayısı, anne eğitim durumu, anne çalışma durumu, annenin depresyon özgeçmişi ve annenin çocuk bakımında aldığı sosyal destek ile ilişkilidir. Anne eğitim seviyesinin artması peripartum depresyon riskini azaltmaktadır. Ev hanımı olduğunu bildiren katılımcıların EDDÖ skoru, çalıştığını bildiren katılımcılarınkinden anlamlı yüksek bulunmuştur. Sonuç: Peripartum depresyon sık görülmektedir ve birinci basamakta gebe ve yeni doğum yapmış anne adaylarının takipleri sırasında akılda bulundurulmalıdır. Peripartum depresyon riskini azaltmak için anne adaylarının eğitim seviyelerinin arttırılması, iş hayatında ve sosyal yaşamda daha etkin rol almaları anlamlı gözükmektedir.
  • Öğe
    Important Pathology In The Differential Diagnosis of Crohn's Disease: Tuberculosis Ileocolitis
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-12-31) Ergün, Uğur; Zorgör Uçdu, Gülhan; Ürk, Ahmet; Ak, Merve Nur; Çağlar, Erkan
    Tuberculosis is an infectious disease that is the one of the common causes of morbidity and mortality in developing countries. It has two forms as primary and secondary. The secondary form is quite rare and should be considered in differential diagnosis of some other diseases. Especially, intestinal tuberculosis can be difficult to distinguish from Crohn’s Disease which is an inflammatory bowel disease. Intestinal tuberculosis is a disease that can affect gastrointestinal system and histopathologically characterized by caseating granulomas. Clinical suspicion has a primary importance in diagnosis. Early diagnosis is crucial for better prognosis and lower rates of relapses. We present a case emphasizing that intestinal tuberculosis should be considered in differential diagnosis of other causes of ileocolitis.
  • Öğe
    D2 Rezeksiyonlu Mide Kanserlerinde Adjuvan Kemoradyoterapi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-12-31) Küçük, Ahmet; Topkan, Erkan
    Lokal ileri evre mide kanserli hastalarda multidisipliner tedavi yaklaşımı etkin hastalık kontrolü ve yüksek yaşam kalitesi bakımlarından oldukça önemlidir. Radyoterapi (RT) ile birlikte birçok kemoterapotik ajan preoperatif veya postoperatif dönemlerde uygulanabilse de en doğru zamanlama, rejim ve dozlar halen tartışmalıdır. Southwest Oncology Group/Inter group 116 (SWOG/INT 116) çalışması adjuvan kemoradyoterapinin (KRT) lokal ileri evre mide kanserinin multidisipliner tedavi yaklaşımındaki rolünü belirleyen temel çalışma olarak kabul görmektedir. Ancak adjuvan KRT’nin D2 lenfatik diseksiyon uygulanmış R0 gastrektomili hastalardaki gerekliliği belirsizliğini korusa da mevcut prospektif randomize çalışma ve metaanaliz sonuçları postoperatif KRT’nin lokal bölgesel nüksü azalttığı ve buna bağlı olarak hastalıksız sağ kalımı uzattığını göstermektedir. Ancak tedavi kararı alınırken tümör evresi, nodal tutulum durumu ve histopatolojik özellikler gibi prognostik faktörlerin cerrahi sonrası KRT alması gereken alt grupların belirlenmesinde etken olduğu ve dolayısıyla kişiye özgü tedavilerin gerekliliği unutulmamalıdır. Eldeki verilerin görece sınırlı olması postoperatif KRT’den fayda görebilecek hastaların doğru olarak belirlenebilmesi için büyük ölçekli prospektif randomize çalışmalara olan ihtiyacı vurgulamaktadır.
  • Öğe
    Indications and Outcomes of Esophagogastroduodenoscopy in Children
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-12-31) Keçeli Başaran, Meryem; Seçilmiş, Yılmaz; Zengin, Nur Şeyma
    Objective: Esophagogastroduodenoscopy (EGD) has become a key element in the diagnosis and treatment of many gastrointestinal diseases affecting children. In this study, we aimed to discuss endoscopic indications, endoscopic and pathological findings of children who underwent EGD in our hospital. Methods: A retrospective chart review of children between1-18 years old who admitted the pediatric gastroenterology department between 2017 and 2018 and who underwent EGD was performed. EGD indications, diagnoses made by endoscopy or pathological examination, and complaints were evaluated. Results: A total of 194 children (85 male and 109 female) with a mean age of 10.63 ± 4.84 years were included in the study. Dyspepsia (66.49%), suspicion of celiac disease (19.59%), intake of corrosive material (8.25%), gastrointestinal bleeding (4.64%), and dysphagia (1.03%) were the main complaints of referral. The distribution of the diagnosis of the participants after EGD was antral gastritis (48.45%), pangastritis (21.13%), duodenitis (11.86%), celiac disease (7.73%), acute ulcer at bulbus (1.55%) and esophagitis (1.03%). Of those, 9.28% were healthy. A biopsy was obtained in 88.66% of the subjects during EGD. Conclusion: Dyspeptic symptoms and suspicion of celiac disease are the most common EGD indication in children. Alkaline reflux, gastritis, and helicobacter pylori infection affect the degree of pathological inflammation and require appropriate treatment and follow-up.
  • Öğe
    Koah’ da Unutulan Element; Fosfor
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-12-31) Mutlu, Pınar; Güven, Merve İ.; Özerdoğan, Özgür; Mirici, N. Arzu
    Giriş: Fosfor (P), bütün canlı hücreleri için gerekli ve nükleik asitin yapısını oluşturan adenosin trifosfat (ATP) üretimi sürecinde son derece önemli olan, bir elementtir. ATP’nin yüksek enerji bağlarının yapısında yer almasından dolayı, kas kasılması gibi birçok fizyolojik süreçte önemli rol oynar. Kandaki düşük fosfor seviyesi, nadir olmasına rağmen, kronik obstrüktif akciğer hastalığının (KOAH) şiddetini ve alevlenme sıklığını arttırabilir. Amaç: Bu çalışma, KOAH hastalarında hipofosfateminin prognostik etkilerini incelemeyi ve fosfor düzeyleri ile hastalığın şiddeti, alevlenme sıklıkları ve semptomları arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Retrospektif dosya tarama şeklinde yapılan çalışmamızda, göğüs hastalıkları polikliniğimizde takip edilen, KOAH tanısı almış, stabil dönemdeki ve tedavisi halen devam eden, 53 hastanın kan P düzeyleri incelenmiştir. Hastalığın evresi ile normal kan fosforlu grupla (% 2,5–4,5 mg/dl), düşük fosforlu hasta grup (<% 2,5 mg/dl) karşılaştırılmıştır. Bulgular: Çalışmaya 53 hasta katıldı. Katılımcıların yaş ortalaması 68,2±9,3 (Ortanca:68, Minimum-Maksimum: 45-87) yıl idi. Katılımcıların %90,6’sı erkekti. Çalışmaya katılanların %11,3’ünde hipofosfatemi mevcuttu. KOAH evresi ve semptom skoruna göre fosfor seviyeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. Evre A’da fosfor seviyesi ortalaması en yüksek saptanırken, evre D’de en düşük saptandı. Semptom skoru 10’dan düşük olan grupta, ?10 olan gruba göre fosfor seviyesi ortalaması daha yüksekti. Sonuç: Sonuç olarak; kan fosfor seviyelerinin izlenmesi basittir ve KOAH alevlenmesinde sağkalımı arttırmak için, düşük kan fosfor seviyelerini normal seviyelere mümkün olduğunca yaklaştırmak önerilmektedir. Stabil dönemdeki KOAH hastalarında hipofosfateminin, hastalığın evrelerine ve prognozuna etkilerinin daha iyi anlaşılması için, prospektif çalışmaların planlanmasının gerektiğini ve ayrıca KOAH'lı hastaların hayatta kalma oranlarını da artırabileceğini düşünmekteyiz.
  • Öğe
    Radiation-Induced Optic Neuropathy
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Topkan, Erkan; Özyılkan, Adil
    Radiation-induced optic neuropathy (RION) is a disabling late complication of radiotherapy leading to irreversible severe visual impairment or even total visual loss which may affect one or both eyes. Although not fully understood yet, RION is proposed to be a consequence of endothelial and neural cell injury with resultant necrosis. Risk factors include the patient and disease related factors, radiotherapy technique, per fraction and total radiotherapy doses. Currently there is no wellestablished treatment modality for RION, and usually the various drug therapies fail to reverse the visual loss. Therefore, currently the simplest but most effective treatment of RION is prevention of its occurrence by utilizing more sophisticated radiotherapy techniques and strict adherence to the published dose constraints for optic apparatus. Present review mainly aims to provide an overview of the currently accessible evidence on pathogenesis, risk factors, and treatment of RION.
  • Öğe
    Kataraktı ve Primer Açık Açılı Glokomu Olan Hastalarda Fakoemülsifikasyon Cerrahisinin, Göz İçi Basıncı ve Anterior Segment Anatomisi Üzerindeki Etkisi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Çetinkaya, Servet
    Amaç: Kataraktı ve primer açık açılı glokomu (PAAG) olan hastalarda fakoemülsifikasyon cerrahisinin, göz içi basıncı (GİB), ön kamara derinliği (ÖKD), iridokorneal açı (İKA) ve merkezi kornea kalınlığı (MKK) üzerindeki etkisini değerlendirmek. Gereç ve Yöntemler: Fakoemülsifikasyon ve intraoküler lens (IOL) implantasyonu cerrahisi geçiren, kataraktı ve PAAG’u olan 97 hastanın 97 gözü retrospektif olarak incelendi. Preoperatif ve postoperatif 1.hafta, 1. ay, 3. ay, 6. ay, 1. yıl ve 2. yıl GİB, ÖKD, İKA ve MKK ölçümleri alındı. Bulgular: Preoperatif ortalama GİB değeri 17.76 ±2.52 (SD) (14-21) mmHg idi. Postoperatif 1.hafta, 1. ay, 3. ay, 6. ay ve 1. yıl GİB değerlerindeki düşüş istatistiksel olarak anlamlı idi, ancak postoperatif 2. yıl GİB değerindeki değişiklik anlamlı değildi (p değerleri sırasıyla, 0.00, 0.00, 0.00, 0.00, 0.03 ve 0.07). Preoperatif ortalama ÖKD değeri 2.91±0.35 (SD) (2.4- 3.6) mm idi. Postoperatif 1.hafta, 1. ay, 3. ay, 6.ay ve 1.yıl ÖKD değerlerindeki artış istatistiksel olarak anlamlıydı, ancak postoperatif 2.yıl ÖKD değerindeki değişiklik anlamlı değildi (p değerleri sırasıyla, 0.00, 0.00, 0.00, 0.01, 0.03 ve 0.07). Preoperatif ortalama İKA derecesi 2.88 ±0.69 (SD) (2- 4) (Shaffer Klasifikasyonu) idi. Postoperatif 1.hafta, 1.ay, 3.ay, 6.ay ve 1.yıl İKA derecelerindeki artış istatistiksel olarak anlamlıydı, ancak postoperatif 2.yıl İKA derecesindeki değişiklik anlamlı değildi (p değerleri sırasıyla, 0.00, 0.00, 0.00, 0.01, 0.04 ve 0.56). Preoperatif ortalama MKK değeri 536.12 ± 21.23 (SD) (515- 589) µm idi. Postoperatif 1.hafta ve 1.ay MKK değerlerindeki artışlar istatistiksel olarak anlamlıydı, ancak postoperatif 3.ay, 6.ay, 1.yıl ve 2.yıl MKK değerlerindeki değişimler anlamlı değildi (p değerleri sırasıyla, 0.00, 0.00, 0.10, 0.28, 0.84 ve 0.87). Sonuç: Fakoemülsifikasyon cerrahisi kısa dönemde GİB’nı azaltmaktadır, ÖKD ve İKA derecesini artırmaktadır. Ancak uzun dönemde anlamlı bir değişikliğe sebep olmamaktadır.
  • Öğe
    Akut İnferior Miyokard İnfarktüsü ile Prezente Olan Aort Diseksiyonu
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Küçük, Uğur; Kırılmaz, Bahadır
    Aort diseksiyonu, aortun intima ve media tabakasının birbirinden ayrıldığı, acil tanı ve tedavi gerektiren kardiyovasküler acillerden biridir. Göğüs ağrısı ile başvuran hastalarda elektrokardiyografilerde akut miyokard infarktüsü bulguları saptanabilir. Bizde acil servisimize göğüs ağrısı ile başvuran akut inferior miyokard infarktüs tanılı akut aort diseksiyonu olan hastayı sunmaya çalıştık.
  • Öğe
    Araştırma Görevlisi Hekimlerin Kanser Tarama Hakkındaki Tutum ve Davranışları
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Korkmazer, Başak; Kılınçarslan, Mehmet Göktuğ; Sarıgül, Banu; Şahin, Erkan Melih
    Amaç: Kanser taramaları, ilgili kanserin tedavisinin kolay ve etkili olabildiği erken evrelerde tanınabilmesi için uygulanan test ve muayeneleri içermekte olup; erken tanı sayesinde tedavi başarısını arttırmaktadır. Bu çalışmada araştırma görevlisi hekimlerin kanser tarama ile ilgili bilgi, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel desende planlanmış olan çalışmaya Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan araştırma görevlisi hekimler dahil edildi. Katılımcılara araştırmacılar tarafından oluşturulmuş, katılımcıların sosyodemografik özellikleri, mesleki tecrübe süreleri, kanser tanılı yakın sahibi olup olmadıkları ve kanser taraması hakkındaki düşünce ve tutumları ile günlük uygulamalarında yürüttükleri kanser taramaları hakkında sorular yöneltilmiş ve kolorektal, meme, serviks ve akciğer kanserlerine yönelik tarama yapıp yapmadıkları sorgulanmıştır. Bulgular: Çalışmaya yaşları 25-36 arasında değişen, aktif hekimlik süreleri ortalama 3,0±1,8 yıl olan, 51’i (%47,2) kadın, 57’si (%52,8) erkek toplam 108 araştırma görevlisi hekim katıldı. Hekimlerin %74,1’i “Kanser erken tanısı için rutin tarama programları uygulanmadır”; %25,0’i “Kanser taramaları sadece takip ve tedaviyi yapabilecek olan hekimler tarafından yapılmalıdır”; %58,3’ü “Kanser tarama birinci basamakta yapılmalıdır” ifadelerine katılmaktaydı. Hekimlerin %37’si ise “Toplumda daha sık görülen hastalıkların taranması kanser taramalarından daha önemlidir” ifadesini desteklemekteydi. Hekimlerin “%90’ı hastalarına kanser tarama önerdiğini belirtmekteydi. Herhangi bir yakınının kanser tanısı aldığını belirten 66 (%65,3) hekim mevcuttu; bu özellik, kanser taraması önerme açısından anlamlı fark oluşturmuyordu. Hekimlerin %55,6’sı kolorektal kanser, %57,4’ü meme kanseri, %57,4’ü serviks kanseri ve %14,8’i akciğer kanseri için tarama önerisinde bulunduğunu belirtmişti ve hekimlerin tarama önerilerinin kolorektal kanser için %31,7, meme kanseri için %62,9, serviks kanseri için %21, akciğer kanseri için %12,5 oranında kılavuzlara uygun olduğu belirlendi. Sonuç: Çalışmamıza dahil olan hekimlerin neredeyse yarısının meslek uygulamasında kanser taramasına yer vermedikleri, önemli oranda tarama uygulamasının kılavuzlara uygun olmadığı belirlenmiştir. Meme kanseri ile ilgili tarama uygulamaları diğerlerinden daha fazla kabul görürken, kılavuzlara yeni dahil olmuş akciğer kanseri tarama uygulamalarının diğer kanser türlerinden geride olduğu dikkat çekmiştir.
  • Öğe
    Exercise-Induced Atrioventricular Block
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Küçük, Uğur; Gazi, Emine
    Complete atrioventricular (AV) block associated with excretion is rare. We describe the case of a 67-year-old woman with normal conduction at rest, who developed AV block during a treadmill test. She gave a history of dizziness during exercise. She had no medical history. The patient’s physical examination was normal. Electrocardiography (ECG) showed normal sinus rhythm, incomplete right bundle branch block and a first-grade atrioventricular block. During treadmill test, ECG showed complete AV block. Electrophysiological study demonstrated rate dependent nodal AV block. Permanent dual chamber pace-maker was implanted to the patient. There is no any symptom after pacemaker.
  • Öğe
    Psödopapilödem Nedeni Olarak Optik Disk Druseni
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Güngör Kobat, Sabiha; Gül, Fatih Cem; Turgut, Burak
    Optik disk druseni, optik diskte hiyalin yapısında patolojik kalsifiye materyalin birikmesi ile oluşan konjenital bir optik disk anomalisidir. Optik disk druseni, gerçek papilödem ile karışabilecek şekilde optik sinir başında değişikliğe sebep olması nedeniyle önemli bir klinik durumdur. Bu yazıda psödopapilödem görüntüsüne neden olan optik disk drusenli iki olguyu sunmayı amaçladık.
  • Öğe
    Femoral Artery and Vein Insulated Injury with Piercing Tool
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Oğuz, Sonay; Gül, Müslim; Başçıl, Hasan
    Vascular injuries have high mortality and morbidity rates with active bleeding and shock symptoms. Early and rapid intervention is extremely important in such injuries. In this case report, we present the results of a rapid and coordinated operation of a 19- year-old male patient with right femoral artery and vein were injured by a piercing cutting tool in hypovolemic shock. We aimed to emphasize the importance of rapid and coordinated work with the necessary procedures in this type of stab wounds, the time until the operation from the scene of surgery and the value of emergency primary vascular repair in reducing mortality and morbidity.
  • Öğe
    Pitfall of Steroid Treatment in Acute Demyelinating Encephalomyelitis Coexistent with Chickenpox: A Pediatric Case Report
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-08-15) Çokyaman, Turgay; Yaman, Ayhan; Damar, Çağrı
    Primary infection of varicella zoster virus (VZV) causes to chickenpox and easily diagnosed with typical vesicular rashes. It is epidemic in pre-school and school age children since acute infection is very contagious. Infection usually heals spontaneously in healthy children. While post-infectious cerebellar ataxia is the most common complication of the central nervous system (CNS), it leads less likely to encephalitis, encephalomyelitis, meningitis, seizures and demyelinating diseases. Steroid and immune modulator treatments such as intravenous immunoglobulin (IVIG) or plasma exchange (PE) may be administered in the treatment of chickenpox related post-infectious demyelinating diseases. However, there is no clear data whether steroid treatment of demyelinating disease coexistent with chickenpox is suitable or not. In this article, we present a pediatric patient who acute demyelinating encephalomyelitis (ADEM) coexistent with chickenpox and given steroid treatment following IVIG and PE treatments.
  • Öğe
    Hastane Personelinde Meslek Gruplarına Göre Sigara İçme Durumu ve Sigara Bırakma Danışma Hizmetleri İle İlgili Bilgi Düzeyleri
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Mutlu, Pınar; Çeldir Emre, Jülide; Dirican, Nigar; Deniz, Sami; Aksoy, Ümit
    AMAÇ: Sigara, insanların sağlığını, sosyal ve ekonomik yaşamını etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde, ikinci basamak sağlık kuruluşunda, sağlık çalışanları arasında sigara içme prevalansını ele alan az sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu yüzden biz de çalışmamızda, İlçe Devlet Hastanemizde farklı meslek gruplarında görev yapan sağlık personelin sigara içimi üzerine etkili faktörleri ayrıntılı olarak incelemek, özellikle çalışma ortamlarının etkisini araştırmak ve sigara bırakma danışma hizmetleri ile ilgili bilgi düzeylerini ortaya koymayı amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Tanımlayıcı ve kesitsel nitelikteki çalışmamız İlçe Devlet Hastanemizde görev yapan ve çalışmayı kabul eden sağlık personeli ile yapıldı.Araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formları katılımcılara uygulandı. BULGULAR: Çalışmaya 158’i (%37.9) erkek, 259’u (%62.1) kadın toplam 417 kişi katıldı. Sağlık çalışanları arasında sigara içme oranı %32,8’di. Aktif sigara kullanan 137 personelin %74.5’ i sigarayı bırakmayı düşünmüş, %69.3’ ü en az bir kez bırakmayı denemişti. Meslek gruplarına göre sigara içme öyküleri karşılaştırıldığında doktorlarda diğer meslek gruplarına göre sigara içme oranı anlamlı olarak düşüktü. SONUÇ: Sağlık personeline daha etkili, daha profesyonel ve daha teşvik edici yardım programları sunulmalı ve her şekilde yararlanmaları sağlanmalıdır. Toplum için örnek olması beklenilen sağlık personelinin sigara kullanımının azaltılması sigara ile mücadele konusunda atılacak önemli adımlardan birisidir.
  • Öğe
    Çanakkale’de Üçüncü Basamak Hastaneye Başvuran 1998 Sonrası Doğumlularda Hepatit B Aşısı ile Bağışıklanma Durumu
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Sarıgül, Banu; Kılınçarslan, Mehmet Göktuğ; Korkmazer, Başak; Şahin, Erkan Melih
    Amaç: Hepatit B virüsü insandan insana kan ve vücut salgıları ile bulaşabilen bir DNA virüsüdür. Her yaşta mortalite ve morbidite nedeni olmakla birlikte özellikle erken yaşlarda bulaştığında kronik enfeksiyon oluşturma ve taşıyıcılık riski yüksektir. HBV enfeksiyonunun ve komplikasyonlarının önlenmesi amacıyla 1998 yılında ülkemizde rutin HBV aşılama programı başlatılmıştır. Hepatit B aşısı, enfeksiyondan ve komplikasyonlarından korunmada etkilidir. Bu çalışmada Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesine başvuran anti-HBs ± anti-HBc total düzeyi bakılmış 1998 yılı ve sonrası doğumlu bireylerin Hepatit B aşısı ile bağışıklanma durumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel nitelikteki bu çalışmanın verilerini 1998 ve daha sonraki yıllarda doğmuş ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesi mikrobiyoloji laboratuarında 1 Temmuz 2018 tarihine kadar anti-HBs±anti-HBc total testleri çalışılmış bireylerin sonuçları oluşturmaktadır. Veriler otomasyon sistemi üzerinden geriye dönük taranarak elde edildi. 1702 anti-Hbs test sonucuna ulaşıldı. 156 test sonucu tekrar nedeni ile çalışma dışı bırakıldı. Anti-Hbs ? 10 mIU/ml olanlar aşı ile bağışıklanmış olarak kabul edildi. Anti-HBs ? 10 mIU/mL saptanmışken anti-HBc total pozitif olanlar ise geçirilmiş enfeksiyona bağlı bağışık kabul edilerek aşı ile bağışıklanmamış grubuna dahil edildi. Bulgular: Hastalık geçirerek bağışıklık kazanan 6 birey aşılanmamış grubuna dahil edildiğinde değerlendirilen 1546 bireyin 1081’inde (%69,9) antiHBs ? 10 mIU/mL idi ve bu grup aşı ile bağışıklanmış olarak kabul edildi. Kadın ve erkeklerin aşı bağışıklanma durumları arasında anlamlı fark yoktu (X2= 2,112, p=0,146). Aşı ile bağışıklanma durumu ile bireylerin 1 Temmuz 2018’deki yaşları arasında istatistiki olarak anlamlı korelasyon saptanmadı (rho=-0,035, p=0,170). Aşı ile bağışıklanma oranları 2002 yılında %42,0 ile en düşük, 2014 yılında %84,4 ile en yüksek saptanmıştır. Sonuç: Çalışmamızdaki aşı bağışıklanma oranı (%69,9) diğer çalışmalar ile uyumludur. Hepatit B enfeksiyonuna karşı bireyleri korumak için Ulusal Hepatit B aşılama programı etkin bir şekilde uygulanmalıdır. Aşının etkinliğini artırmak için ek doz aşılama düşünülebilir.
  • Öğe
    A Giant Thymoma Resection with Mini-Sternotomy in a Patient with Ankylosing Spondylitis: A Case Report
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Kapıcıbaşı, Hasan Oğuz
    Although thymoma is the most common primary tumor in anterior mediastinum, it accounts for less than 1% of tumors in adults. Majority of the patients are asymptomatic and identified in imaging methods by chance. Thymoma is frequently associated with paraneoplastic syndromes and myasthenia gravis is observed in nearly 40% of the thymoma patients. Dyspnea, dysphagia, or superior vena cava syndrome refer to symptoms associated with tumor size and are observed in 40% of all thymoma patients. Successful treatment of thymomas, be they invasive or non-invasive, depends on complete resection if possible. Nefrotic syndrome is generally linked to long-term steroid therapy in patients who had undergone surgical exicision for thymoma. In this article; a 42 year old male patient with ankylosing spondylitis who was operated for mediastinal tymoma, is presented. Following a successfull mini sternotomy, total excision of the tumor was made and the patient was safely discharged from the hospital.
  • Öğe
    Radikal Radyoterapi Uygulanan T1N0M0 Glottik Larenks Kanserli Hastalarda Tedavi Sonuçlarımız
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Özdemir, Yurday; Topkan, Erkan
    Amaç: T1N0M0 glottik larenks kanseri (GLK) nedeniyle radyoterapi almış hastalarda sağkalım ve uzun dönem toksisite sonuçlarımız ve ilişkili faktörlerin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007-Mayıs 2017 arasında 64,4 Gy (2,3 Gy/fx) radyoterapi alan 90 hasta geriye dönük olarak analiz edilmiştir. Sağkalım analizleri radyoterapi son günü ve son kontrol/olay tarihi temel alınarak Kaplan Meire yöntemiyle hesaplanmış olup geç yan etkiler Radiation Therapy Oncology Group’un (RTOG) kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Bulgular: Ortanca takip süresi 57 ay (0-129 ay) olup 12 (%13,3) hastada relaps gelişmiştir: %11,1 lokal, %1,1 lokal-bölgesel ve %1,1 lokal-bölgesel-uzak şeklindedir. Takipte 14 hasta ölmüş ve ölüm nedenleri 7 (%50) larenks kanser (LK), 5 (%35,7) ikinci primer kanser (İPK) ve 2 (%14,3) kanser dışı sebeplerdir. Relaps gelişen 12 hastanın 7’si (%58,3) LK, 1’i (%8,3) İPK ve 1’i (%8,3) kanser dışı sebeplerden kaybedilmiştir. Genel, hastalığa özgü ve lokal relapssız 5-yıllık sağkalımlar sırasıyla %88,7, %94 ve %83,6’dır. İPK 11 (%12,2) hastada gelişmiş olup %81,8’i akciğer kanseridir. İPK’ya kadar geçen ortanca süres 44,5 aydır (aralık: 23-105). İPK’lı hastaların ortanca sağkalımları İPK’sı olmayanlara göre daha kötü olup (66 ay vs. ortanca değere ulaşılamamıştır; p=0,005), 5 yıllık sağkalım sonuçları (%72,7 vs. %91,3) şeklinde bulunmuştur. Toplam 1 hastada (%1,1) geçici trakeostomi gerektiren grad 3 larenks ödemi ve 1 (%1,1) hastada sol karotis arter darlığı gelişmiştir. Sonuç: Erken evre GLK’lı hastalarda İPK ölüm sebebi açsından ana hastalıkla yarışır niteliktedir. Radyoterapiye bağlı gelişebilen karotis arter darlığının takip sürelerinin uzamasıyla daha ön plana çıkabileceği ön görülmektedir.
  • Öğe
    Healthcare Satisfaction of the Elderly and Associated Factors From Çanakkale
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Yüksel, Buse; Özerdoğan, Özgür; Çelik, Merve; Oymak, Sibel; Bakar, Coşkun
    Objective: The prevalence of use of health services increase with age. In Turkey, 48.8% of people who are 15 years old and over and received inpatient services at least once are individuals who are aged 65 years and over. The rate of satisfaction with health services has increased in the last decade, however, comparison of satisfaction levels in terms of age groups is insufficient. The aim of this study was to examine the satisfaction levels of elderly population living in the province of Çanakkale from health service and the factors affecting their satisfactions. Materials and Methods: This cross-sectional study was conducted in the city center of Çanakkale between May-September 2013. The questionnaires were applied for individuals aged 65 years and over lived. The data were assessed by using SPSS package program version 20.0. Univariate and multivariate analysis were used for statistical evaluation. Results: It was found that 55.0% of 1001 people who constituted the sample group were female. 87.0% of the participants were satisfied with the health institution. As a result of the analysis, the contributions made by EUROHIS total score was found to be statistically significant. When the EUROHIS total score was below 23 (median value), healthcare dissatisfaction increased 4.5 (95% CI 3.356-6.018) times. Conclusion: Determining the healthcare satisfaction and the factors affecting the satisfaction is important in order to evaluate the quality of health service delivery and to determine the needs. The relationship between quality of life and health care satisfaction is among the most important results of this research.
  • Öğe
    A Rare Cause of Headache: Allergic Fungal Sinusitis
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Bedel, Cihan; Türkoğlu, Sefa
    Allerjik fungal sinüzit, kronik invaziv olmayan fungal sinüzit spektrumunda ayrı bir klinik durumdur. Genel olarak ergenlerde ve genç erişkinlerde görülür. Hastalar genellikle atopi, astım, kronik sinüzit ve burun tıkanıklığı öyküsü vardır. Bu yazıda başağrısı ile başvuran , alerjik fungal sinüziti olan 36 yaşında bir kadın olgu sunuldu. Bu olgu, acil hekimleri için baş ağrısı ile başvuran hastalarda allerjik fungal sinüzit tanısını hatırlatmayı amaçlamaktadır.
  • Öğe
    A Rare Arrhythmia Accelerated Junctional Rhythm in Pregnant Without Structural Heart Disease
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019-03-18) Akşit, Ercan; Gazi, Emine; Kırılmaz, Bahadır; Turgay Yıldırım, Özge; Aydın, Fatih
    Changes in the pregnancy, especially with an increase in sympathetic activation, may provide a basis for the development of dysrhythmias. A 27- year old woman within the 26 weeks of her pregnancy with no known cardiac disease admitted to our clinic with palpitation symptoms. Accelerated junctional rhythm with ventricular rate 90/bpm was observed in her electrocardiogram. No structural heart disease was detected during examination. Accelerated junctional rhythm was persisted at first and third month controls after initial examination. After delivery the rhythm was spontaneously converted to sinus rhythm.