Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Uysal, Ali Osman" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bir Grup Tarikat Sancağında Sanat ve Sembolizm
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021-06-30) Ceylan Erol, Elif; Uysal, Ali Osman
    Tarih boyunca devletlerin, orduların, siyasi ya da dinî mahiyetteki akım ve grupların alâmetleri olarak karşımıza çıkan sancaklar, bazen bayrak ile örtüşen anlam ve işlevler de üstlenmişlerdir. Daha ziyade âskerî alanda ordu ve devlet simgesi niteliğiyle tanınan sancağın İslam sûfiliğinde tarikatlar tarafından da kullanıldığı dikkati çekmektedir. Tarikatlarda kullanılan sancaklar biçimsel açıdan diğer sancaklarla benzer olmakla birlikte ait oldukları tarikatlara dair semboller ve ibareler taşımaları bakımından farklılık göstermektedirler. Türk ve İslam toplumlarında farklı dönemlere ait sancakların biçimleri ve anlamlarına yönelik araştırma ve yayınlarda tarikat sancaklarına da değinilmiştir. Fakat bu çalışmalarda tarikat sancaklarının ikonografik ve Türk sanatındaki yeri konuları yeterince incelenmemiştir. Bu yönüyle ilgi çeken tarikat sancaklarından; Ankara Etnografya Müzesi, Akşehir Nasreddin Hoca Arkeoloji ve Etnografya Müzesi ile Yozgat Müzesi’nde yer alan 17 adet örnek ayrıntılı biçimde incelenerek değerlendirilmişlerdir. Makalede sancağın tarikatlarda kullanımı hakkında bilgi verildikten sonra; adı geçen müzelerdeki sancaklar malzeme, teknik, süsleme açılarından tanımlanmışlar ve sembolik boyutlarıyla değerlendirilmişlerdir. 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın başlarına tarihlendirdiğimiz sancakların bir kısmında yazılar, bazılarında yazılarla birlikte geometrik motifler ve nesnelerle yapılan süslemeler vardır. Bir grup sancak ise yazısız olup nesnelerle yapılan süsleme mevcuttur. Sembolik açıdan ise; bir tarikat sancağı, sûfinin nefsine karşı verdiği mücadeleyi yansıtır.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Bolvadin’deki Selçuklu Yapıları ve Kırkgöz Köprüsü
    (Selçuk Üniversitesi, 2024) Uysal, Ali Osman
    Bolvadin ve çevresindeki en eski yerleşimler “Kayster-Pediom” ve “Polybotos”tur. Selçuklu döneminde “Molifdun” adıyla bilinen Bolvadin ise; Bizans dönemi yerleşimi olan Polybotos’un 5 km kadar doğusuna kurulmuştur. Burada, Selçuklu döneminden birkaç yapı tespit edilebilmektedir.Bunlar Bucak Mescidi, Alaca Mescit ve önündeki çeşme ile şehrin biraz dışında uzanan Kırkgöz Köprüsü’dür. Bize göre IV. Kılıç Arslan devrine ait olması gereken Bucak Mescidi’nden geriye sadece H. 660 / M.1262 tarihli kitâbesi kalmıştır. Bu kitâbe, mescidin biraz ilerisinde sokak köşesinde bulunan çeşmeye konulmuştur. Alaca Mescit’in üzerinde inşa kitâbesi yoktur. Buna karşılık Osmanlı dönemi onarımına dair H.965 /M.1558 tarihli bir kitâbe minare kaidesi üzerinde yer almaktadır. Selçuklu üslûbunda ahşap minare kapısına sahip Alaca Mescit’in, önündeki çeşmeyle birlikte H.677/M.1278 yılında inşa edildiğini düşünüyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun ana yollarından birisi üzerinde yer alan Kırkgöz köprüsünün ilk olarak Roma veya Doğu Roma (Bizans) dönemlerinde yapıldığı ileri sürülür. Fakat bu görüşün dayanakları zayıftır. Çünkü Kırkgöz Köprüsü bu dönemlerin işlek yol ağı üzerinde değildir. Yapılan araştırmalarda Amorium- Polybotos arasında hiç Roma mil taşlarına rastlanılmamış olması da bunu doğrulamaktadır. Buna karşılık yapının mimarî malzemesi ve biçimsel nitelikleri özellikle Selçuklu dönemine işaret etmektedir. Üzerinde inşa kitâbesi bulunmayan köprünün Selçuklu döneminde 13. yüzyılın son çeyreğinde yaptırılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Yapı 16. yüzyılda, Osmanlılar tarafından büyütülmüş ve zaman zaman tamir edilmiştir.
  • [ X ]
    Öğe
    Çanakkale Savaşları Lojistiğinde Su Yapıları: Çeşmeler
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2023) Uysal, Ali Osman
    Bu makalede, Türk ordusunun su ihtiyacının karşılanması için savaş sırasında ve sonrasında inşa ve tamir edilen çeşmeler ele alınmıştır. Bunlar Emetullah Kadın Çeşmesi (inşa tarihi: H.1253/ M.1837; tamir tarihi: R.1331-H.1333/ M.1915), Cevat Paşa Çeşmesi (H.1332/ M.1914), Esat Paşa Çeşmesi (R 1331-H.1333/M.1915), Sarıcaeli Cevat Paşa Çeşmesi (R.1331-H.1333/ M.1915), Arif Bey Çeşmesi (R.1331 / M.1915), Tulumbalı Çeşme (R.Temmuz 1331 / M.Temmuz-Ağustos 1915), Melek Hanım Çiftliği Çeşmesi, Aydın Amele Taburu Çeşmesi (H. 8 Şevval 1334 / M.8 Ağustos 1916) ve Yalova Zafer Çeşmesi’dir (R.27 Nisan 1334/ M. 27 Nisan 1918)
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    ÇANAKKALE’DE BAZI GEÇ OSMANLI DÖNEMİ HAMAMLARI
    (2014) Uysal, Ali Osman
    Karasi ve Osmanlı beyleri eliyle 14. yüzyılın ilk yarısında fethedilen Çanakkale yöresinde iskan ve imar faaliyetleri daha ziyade I. Murad devrinden itibaren kendini gösterir. Yaklaşık olarak 14. yüzyılın ortalarından itibaren yöredeki belli başlı kentlerin yanında kasaba ve köy ölçeğindeki yerleşimlerin de dinî ve sosyla amaçlı binalarla şenlendirilmeye başlandığı tespit edilmektedir. Bu tür faaliyetler değişen boyut ve oranlarda olmak üzere 20. yüzyıl başlarına kadar sürdürülmüştür. Söz konusu imar çabaları içinde, bazen bir külliyenin parçası olarak, ama daha ziyade vakıf akarı olarak hamam türü yapılarla da karşılaşılmaktadır. Çanakkale yöresinde Erken ve Klasik Osmanlı dönemine tarihlenen hamamlar muhtelif araştırma ve yayınlara konu olmuşlardır. Fakat bu yörede 18. ve 19. yüzyıllara ya da 20. yüzyıl başlarına ait görünen hamamlar henüz tanıtılmamış veya bilimsel açıdan tartışılmamışlardır. Söz konusu yapılar Bayramiç Çarşı Hamamı, Karacaören Köyü Hamamı, Özbek Köyü konak hamamı, Lapseki konak hamamı, Adatepe köyünde konak hamamı, Bozcaada Alaybey Hamamı, Büyük Anafarta köyü hamamı, Küçük Anafarta köyü hamamı, Yenişehir (Burhan) Hamamı, Cevizli Köyü Hamamı, Ezine Geyikli Hamamı, Kösedere beldesindeki hamam, Çanakkale Asker hamamı olarak sıralanabilirler. Biz bu yazımızda; 2005 yılından beri sürdürdüğümüz yüzey araştırmaları sırasında tespit ettiğimiz geç devir hamamlarından bazılarını bilim ortamına sunmayı amaçladık. Bu bağlamda Bayramiç Hamamı, Geyikli Hamamı, Burhanlı Hamamı, Büyük Anafarta Hamamı, Karacaören Hamamı ve Özbek Köyü'ndeki küçük hamam kalıntısı mimari ve üslûp özellikleri açılarından ele alınarak Osmanlı hamamları arasındaki yerleri belirlenmeye çalışılmıştır. Söz konusu yapılardan Özbek Köyü Hamamı, küçük boyutu ve ancak bir aileye hizmet edebilecek birimleri ile özel hamam tipindedir. Yapı, bir konak ya da çiftlik evine ait olabilir. Buna karşılık Bayramiç Çarşı Hamamı ve Geyikli Hamamı kare planlı sıcaklık bölümü bakımından ayrı bir tip ortaya koyarlar. Burhanlı Büyük Anafarta ve Karacaören hamamları ise aynı tipin küçük boyutlu uygulamalarıdırlar
  • [ X ]
    Öğe
    Çanakkale’de Lâle Devri Yapıları
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021) Uysal, Ali Osman
    Özet: Osmanlı sanatında Geç Klasik dönemin sonlarında, sosyo-kültürel çalkantı ve değişim sancılarının içinde doğan “Lâle Devri” üslûbu mimaride de karşılığını bulmuştur. Dönemsel bakımdan, kabaca Sultan III. Ahmed’in (M.1703-1730) saltanat yıllarıyla ilişkilendirilen Lâle Devri mimarlığında; özellikle Fransa üzerinden gelen Batı etkileri de hissedilmeye başlanır. Bu dönem Osmanlıların Batı’ya açılma çabalarının somutlaştığı bir süreci tanımlar. Dönemi simgeleyen şahsiyetlerin arasında sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Yirmisekiz Mehmed Çelebi, İbrahim Müteferrika, nakkaş Levnî, şair Seyyid Vehbî ve şair Nedim gibi yönetici ve sanatçılar ön plana çıkarlar. Başta lâle olmak üzere gül, sümbül, nergis ve diğer çiçeklere düşkünlüğün zirve yaptığı dönemde, Kağıthâne ve diğer yerlere inşa edilen saray ve köşklerin bahçeleri çok çeşitli çiçeklerle süslenmiş; aynı çiçekler mimari bezemede de yerlerini almışlardır. Daha çok başkent İstanbul’daki eserlerle tanınan Lâle devri mimarlığının taşra örnekleri –Nevşehir’deki Damat İbrahim Paşa külliyesinin dışında- pek ilgi çekmemiştir. Son zamanlarda yapılan araştırma ve yayınlar, İstanbul örnekleri kadar görkemli olmasalar da; bu dönemde taşrada inşa edilen binalarda başkentteki modanın izlenmeye çalışıldığını göstermektedir. Aynı eğilim Çanakkale ilindeki Lâle Devri yapılarında da gözlenmektedir. Bu dönemde Çanakkale ilinde inşa edilen eserler: Lapseki-Umurbey’de Hacı Süleyman Çeşmesi (M.1718-1719), Gelibolu Telli Çeşme (M.1725-1726), ve Babakale yapılarıdır (Hırzü’l-bahr Kalesi, ulu câmi, çifte hamam ve çeşmeler). Gelibolu’daki Hançerli Çeşme bu dönemde tamir edilmiştir. Babakale Ahmed Ağa Çeşmesi (M.1739), Bayramiç’teki Dede Çeşmesi (M.1739) ve Bayramiç Çarşı Hamamı (Çifte Hamam) (H.1155/M.1742), aynı üslûbun geç yansımaları olarak görülebilirler. Bu arada kronolojik ve üslûp açılarından tartışmalı olan Bayramiç Çarşı Camii, Bozcaada Alaybey Camii, Kilitbahir-Havuzlar mevkiindeki kitabesiz çeşme ile Babakale Hanım Çeşmesi, Babakale Yukarı Çeşme, Umurbey Kadı ve Kavga çeşmeleri makaleye dahil edilmemişlerdir. Söz konusu yapılar 2005 yılından beri yapmakta olduğumuz yüzey araştırmalarında etraflıca incelenmişlerdir. Bunlardan Umurbey Hacı Süleyman Çeşmesi’nin sadece kitâbesi mevcuttur. Çeşme muhtemelen 20. yüzyıl başlarında yıkılmıştır. Gelibolu Telli Çeşme İbrahim Paşa’nın damadı Kaymak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kaymak Mustafa Paşa’nın bu bölgedeki asıl imar faaliyeti, Baba burnu üzerinde yaptırdığı Hırzü’l-bahr Kalesi ve kurduğu kasabadır. Kale içinde hamam ve mescit de yaptıran Mustafa Paşa; sahilde ve kasaba içinde çeşmeler yaptırmış; bir ulu cami ve çifte hamam inşa ettirmiştir. Sahildeki çeşme; hazneli mimarisiyle dönemin meydan çeşmelerinin mütevâzi bir temsilcisidir. Meydanın güneyindeki çeşme de aynı tarzdadır. Fakat iki cephesi, sonradan yapılan binalar tarafından kapatılmıştır. Ulu Cami, ahşap direkli ve tavanlı mimarisiyle; kökeni Selçuklu devrine kadar inen bir geleneğin uzantısıdır. Fakat ahşaplar üzerinde herhangi bir boyalı bezemeye sahip değildir. Çifte hamam, halvetsiz sıcaklık düzeniyle ve graffitileriyle ilgi çeker. Kale, 18. yüzyıldaki silah ve savunma teknolojisindeki değişime uygun bir mimariyi yansıtır. Ortaçağ kaleleri gibi yüksek duvarlara sahip değildir. Belli bir noktayı savunma amacına uygun yapılmıştır. Kale ve caminin kitâbeleri şair Seyyid Vehbî tarafından yazılmıştır. Bayramiç’teki çifte hamam da halvetsiz tiptedir. Yapının soyunmalık ve ılıklık kısımları yıkılmıştır. Sıcaklık kubbelerinde sıva üzerine baskı tekniğiyle yapılmış rozetler göze çarpar. Bugün Hâdimoğlu Konağı’nda korunan mermer kitâbe bu yapıya ait olmalıdır. Söz konusu kitâbenin hamam ile ilişkisi ilk kez tarafımızdan ileri sürülmüştür. Bu yapılarda özellikle mimarî bezeme açısından dönemin sanat anlayışının izlendiği dikkati çeker. Bilhassa Babakale Yalı Çeşmesi, Gelibolu Telli Çeşme, Gelibolu Hançerli Çeşme ve Bayramiç Dede Çeşmesi’nin cephelerinde mermer üzerine işlenen motif ve kompozisyonlar, Lâle devri üslûbunu yansıtırlar. Bununla birlikte Bayramiç Dede Çeşmesi ve Bayramiç Çarşı Hamamı ile Babakale Ahmed Ağa ve Biga Mustafa çeşmelerini Post-Lâle devri örnekleri olarak görmek gerekir
  • [ X ]
    Öğe
    Troya (Truva) Millî Parkında Osmanlı Arkeolojisi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2019) Uysal, Ali Osman
    Troya (Truva) Millî Parkı, antik Troas bölgesindeki  Troia ören yeri ve çevresindeki tarihî – kültürel dokuyu korumak amacıyla 1996 yılında kurulmuştur. Bu yörenin –Troia başta olmak üzere- prehistorik, proto-historik, Yunan, Helenistik ve Roma dönemleri, Schliemann’ın kazılarından itibaren bilim adamları tarafından etraflıca araştırılmıştır. Buna karşılık, Troya çevresinin Osmanlı arkeolojisi açısından yeterince incelendiği söylenemez. Bu nedenle, makalemizde millî park sınırları içindeki Osmanlı yerleşimleri ve maddî kültür verilerinin irdelenmesi amaçlanmıştır. Tarihsel arkeolojinin bir dalı olan İslam Arkeolojisi içinde yeni bir alt disiplin olarak gelişmeye başlayan Osmanlı arkeolojisinin önemi; Prof.Dr. Abdülcelil Temimî, Uzi Baram ve Lynda Carroll gibi araştırmacılar tarafından vurgulanmıştı. Üç kıtaya yayılan Osmanlı imparatorluğunun arkeolojisi –hiç kuşkusuz- çok yönlü ve çok boyutlu bir uğraş alanıdır. Buna karşılık Troya Millî Parkıyla sınırlanmış bir alanın Osmanlı geçmişini, ana hatlarıyla bir makale kapsamına sığdırmak mümkün görünmektedir. Bu bölgede kalıcı olarak 14. Yüzyıl başlarında başlayan Türk iskânı; Orhan Gâzi devrinden itibaren Osmanlı idaresi altında gelişmiştir. 16. Yüzyıldan Osmanlı  arşiv belgeleri, antik Troia harabeleri (Hisarlık) çevresinde üç köy bulunduğunu gösterir. Bunlar Halil-ili (Halileli), Kum Köy ve Kalafatlu (Kalafatlı) köyleridir.  Hisarlık’ın kuzeybatısında sahile yakın konumdaki Yenişehir ise antik Sigeum’un (Sigeion /Sigée) yanı başında -muhtemelen - 17. yüzyılda kurulmuş bir  Hıristiyan köyüdür. 17. Yüzyılda Hisarlık’ın kuzeybatısında, Çanakkale boğazının girişine Sultan IV. Mehmed’in annesi Valide Turhan Sultan tarafından Kum Kale (Kal’a-i Sultâniye /Sultan Hisarı) ve Avrupa kıyısına Seddü’l-bahr Kalesi yaptırılır. Vakfiye belgesinde, Valide Turhan Sultan’ın kale halkı için bir câmi, mektep ve çifte hamam yaptırdığı da kayıtlıdır. Bu kalenin yanında oluşan köy, Çanakkale savaşları sırasında harap olur ve köylüler Kum Köy’e (Yeni Kumkale köyü) göç ederler. Bu sırada savaşta harap olan Kum Kale camisinin kitabesi de Kum Köy’deki caminin minaresine yerleştirilir. Millî parktaki Halileli köyünde Osmanlı arkeolojisi açısından sadece mezar taşları dikkati çeker. Kalafatlı köyüne 1928 yılında Bulgaristan’dan göçen Türkler yerleştirilmiştir. Köy bu yıllarda yeniden kurulmuştur. Buna karşılık Çıplak Köy geç Osmanlı döneminde kurulmuş olup; 19. Yüzyıl üslûbunda iki cepheli bir çeşmeye, bir konağa ve daha ziyade 18.-19. yüzyıl mezar taşları bulunan tarihî mezarlığa sahiptir. Troia harabeleri yakınındaki Tevfikiye köyü ise 19. yüzyılın sonlarında Balkanlardan göçen Türkler için kurulmuştur. Millî park içinde Osmanlı dönemi açısından en göze çarpan anıt, Yerkesiği’ndeki Cezayirli Hasan Paşa köşküdür. Kule ev tarzındaki köşk; Hasan Paşa çiftliğinin köşesinde yer alıyordu. Çiftliğin diğer binaları yıkılmıştır. Köşkün yakınından geçerek Beşik Sivri Tepe’nin güneyindeki Hanım Değirmeni’ne su  sağlayan kanalı ve değirmeni de Hasan Paşa’nın yaptırdığı kabul edilir.

| Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim