Yazar "Ural, Dilek" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 3 / 3
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Marital status and outcomes in chronic heart failure: Does it make a difference of being married, widow or widower?(Istanbul Provincial Directorate of Health, 2021) Şentürk, Bihter; Kaya, Hakkı; Çelik, Ahmet; Bekar, Lütfü; Güngör, Hasan; Zoghi, Mehdi; Ural, Dilek; Çavuşoğlu, Yüksel; Temizhan, Ahmet; Yılmaz, Mehmet BirhanOBJECTIVE: We aimed to compare the outcomes of chronic heart failure (HF) patients with reduced ejection fraction (CHFrEF) in the Turkish Research Team in HF (TREAT-HF) registry according to marital status with a specific focus on being the widowed (widow/widower) versus the married. METHODS: TREAT-HF is a network, enrolling CHFrEF with a follow up for HF-related hospitalization (HFrH) and all-cause mortality (ACM). In this cohort, the widowed patients were compared with patients who were married before and after propensity score (PS) matching analysis. RESULTS: There were 723 cHFrEF patients with a complete dataset, including reported marital status at baseline for this analysis. Out of 723 patients with HF, 37 “never-married” and “divorced” patients were excluded from the analysis. Then, out of 686 remaining patients with HF, who had at least one reported marriage in the database, widowed patients with HF (n=124) were compared with married patients (n=562). The mean follow up period was 21±12 months up to 48 months. The widowed patients had a higher risk of HFrH (p=0.047), although ACM remained similar compared to married patients (p=0.054). After PS matching, HFrH remained more frequent among the widowed compared with the married (p=0.039) although ACM yielded similar rates. Of note, it was shown that being a widower (p=0.419) was not linked to increased risk of HFrH during follow up contrary to being a widow (p=0.037) despite similar age, ejection fraction, creatinine, NYHA functional class distribution and a similar rate of life-saving medications. CONCLUSION: PS matching analysis yielded that the widowed had increased the risk for HFrH. Of note, widowers did not seem to have an increased risk for HFrH, contrary to widows.Öğe Noncompliance with Dietary Salt Restriction and Outcomes in Chronic Heart Failure: A Propensity Score Matching Analysis from TREAT-HF Registry(University of Health Sciences Turkey, Istanbul Haseki Training and Research Hospital, 2021) Şentürk, Bihter; Kaya, Hakkı; Çelik, Ahmet; Bekar, Lütfü; Güngör, Hasan; Zoghi, Mehdi; Ural, Dilek; Çavusoglu, Yüksel; Temizhan, Ahmet; Yılmaz, Mehmet BirhanAim: To compare chronic heart failure patients with reduced ejection fraction (cHFrEF) who stated to comply with salt restriction in their diets versus those who did not. Methods: Patients without salt restriction were compared to those with salt restriction regarding HF-related hospitalization (HFrH) and all-cause mortality (ACM) before and after propensity score (PS) matching analysis. Results: The study included a total of 723 patients. 136 of them stated not to comply with salt restriction, 587 of them stated to comply with salt restriction. More frequent HFrH were observed in patients without salt restriction compared to those with salt restriction (75% vs. 62.9%, p=0.007), though, ACM was similar in both groups (29.4% vs 27.6%, p=0.672). After PS matching, HFrH during follow-up remained more frequent in those without salt restriction compared to those with salt restriction (73.7% vs 59.3%, p=0.019) but ACM was not different in both groups (30.5% vs 29.7%, p=0.887). Noncompliance to dietary salt restriction was found as one of the independent predictors of HFrH. Conclusion: In cHFrEF outpatients, noncompliance to dietary salt restriction does not seem to increase the risk for ACM but it poses an increased risk for HFrH.Öğe Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi-coğrafi özellikleri(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2005) Ural, Dilek; İbrahimov, AydınÖZET Türkiye'nin üzerinde bulunduğu alan son yedi yüz yıl içerisinde hızlı bir değişim göstermiştir. 13, yüzyılın sonlarında Anadolu'da kurulan küçük bir Türk Beyliği, coğrafyanın kendine sunduğu avantajları doğru kullanarak 15 ve 16. yüzyılda dünya hakimiyeti açısından yadsınamaz bir süper güç konumuna gelmiş ve alansal olarak da en geniş doğal sınırlarına ulaşmıştır.Osmanlı İmparatorluğu 17.yüzyıldan itibaren duraklamaya başlamış, 18. yüzyıldan itibaren de bu duraklama gerilemeye dönüşmüştür. Gerileme 19. yüzyılda da devam etmiş ve 20.yüzyılın ilk çeyreğinde çöküşle sürecini tamamlamıştır. Çöken Osmanlı Devleti'nin alanı üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti coğrafi konum itibari ile çok avantajlı bir sahada bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurulduğu dönem İki savaş arası dönemdir. Türkiye Devleti bu dönemde bir taraftan etrafında bir güvenlik çemberi oluştururken diğer taraftan da var olan uluslar arası sorunlarını barışçı yollardan çözüme ulaştırmıştır, ikinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye'nin hedefi ülkeyi her ne pahasına olursa olsun savaştan uzak tutmak ve bir saldırıya uğramadığı sürece savaşa katılmamaktı. Bu dönemde konulan başarılı taktiklerle hedefe ulaşıldı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan Soğuk Savaş sürecinde Türkiye sahip olduğu coğrafi konumuyla Batının Doğu Bloku karşısında sınır ülkesi, ileri stratejik noktası, güvenliğin en hassas noktası durumunda idi. Soğuk Savaş sürecinde Türkiye bu elverişli konumunu doğru değerlendirememiş tek eksenli, tek seçenekli strateji içinde kalmıştır. Soğuk Savaş sonrasında Türkiye bulunduğu coğrafi konum dolayısıyla yine avantajlı bir yapıya sahiptir. Fakat bugün de Türkiye bu avantajlı konumunu henüz doğru kullanamamakta ilişkilerini Soğuk Savaş döneminin tek boyutluluğu içerisinde sürdürmektedir. Bu dönemde Türkiye bölgesinde barışı, demokrasiyi, hep birlikte kalkınmayı kısacası dayanışmayı sağlayan yeni ittifak ve olanakları değerlendiren bir ülke olmak zorundadır.u Türkiye fiziki olarak kıyı devleti konumundadır. Bununla birlikte sekiz ülke ile olan sınır komşuluğu dolayısıyla bir kıta içi devlet özelliği de göstermektedir. Komşularından Suriye ve Ermenistan ile sınır anlaşmazlıkları yaşanırken Azerbaycan ve Gürcistan dışındaki bütün komşularıyla da bir takım problemleri vardır. Türkiye komşularıyla yaşamakta olduğu bu problemleri ulusal bağımsızlığından taviz vermeden bir an önce çözerek önce çevresindeki ülkeler ile yeni ittifaklar oluşturmanın yollarım aramalıdır. 29 Ekim 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. 1946 yılma kadar tek partili bir yapıyla idare edilmiş, bu tarihten itibaren de çok partili rejime geçilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde yönetim merkezi yönetim, İl yönetimi ve yerel yönetimler olmak üzere üçe ayrılır. Yönetim kuruluşları,anayasa hükümlerine ve yasaların verdiği yetkilere dayanılarak kurulur. Merkezi yönetim cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar kurulu ve bakanlıklardan oluşur. Merkezi yönetim birimi Ankara'dır. Türkiye; coğrafi durum, ekonomik koşullar ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre illere, iller ilçelere, ilçelerde bucak ve köylere ayrılmıştır. Bu yapılanmalar merkezi yönetimin taşraya olan uzantıları niteliğindedir. Yerel yönetimler ise yerinden yönetim ilkesine dayanan özerk kuruluşlardır. Bu kuruluşlar yerel nitelikli hizmetlerin görülmesini sağlarlar. Soğuk Savaş sonrasının siyasal ortamında Türkiye'nin karşısına çıkan en sancılı süreçlerden birisi de Avrupa Birliği sürecidir. Bu süreçte Türkiye'nin karşısına ekonomideki istikrarsızlıklar, kültürel farklılıklar ve bölgesel kalkınma farklılığından kaynaklanan sorunlar engel olarak çıkartılmaktadır. Türkiye'nin bu sorunları çözümlemesi gerekir ama bunu AB istediği için değil kendi halkımızın huzur ve refahı için yapmak zorundadır. Türkiye dış siyasetinde sadece Avrupa ile yetinmek zorunda değildir. Çevresindeki dinamikleri doğru olarak değerlendirip bölgesel bir güç haline gelebildiği taktirde AB sürecinde önündeki engellerin büyük bölümü kalkacaktır. Ancak bu durumda Türkiye Avrupa Birliği'ne eşit şartlarda girebilir.