Yazar "Sever, Mustafa" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe KAYGUSUZ ABDÂL’IN GÜLİSTÂN’INDA VAHDET-İ VÜCÛT DÜŞÜNCESİ(İlyas KAYAOKAY, 2024) Sever, MustafaKaygusuz Abdâl, Alevî-Bektaşî edebiyatının önde gelen isimlerinden biridir ve Türk dili, kültürü ve tasavvuf edebiyatı tarihi için büyük öneme sahiptir. Menâkıbnâmesi'nde belirtildiğine göre, Elmalı'da yaşayan Abdâl Mûsâ'nın yanında uzun bir süre kalarak onun terbiyesinde ve hizmetinde bulunmuştur. Seyr ü sülûkunu tamamladıktan sonra, tahminen hicrî 800/miladî 1379 veya 1398 yıllarında Hac farizasını yerine getirmek üzere yola çıkar ve Mısır'a varır. Orada bir süre kaldıktan sonra Hacca gider. Dönüş yolunda Hicaz, Suriye ve Irak'ı dolaşarak tekrar Anadolu'ya döner. 1424-1430 tarihleri arasında Rumeli'yi ziyaret eder ve Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastır gibi şehirleri gezer. Daha sonra bir rivâyete göre Anadolu'ya, bir rivâyete göre de Mısır'a dönen Kaygusuz, tahmini olarak 1444 yılında vefat eder. Elmalı'nın Tekke köyündeki Abdâl Mûsâ Türbesi'nde medfun olduğuna inanılır. Kaygusuz Abdâl’ın en uzun şiirlerinden biri olan Gülistan, mesnevî tarzında yazılmıştır. Gül bahçesi anlamına gelen “gülistan” sembolik bir isimdir ve Allah’ın bir oluşunu imâ eder. Gülistan ise, tasavvufi yolculukta kişinin ulaştığı marifeti ifade eder. Kaygusuz da Gülistan’da ancak marifet sahibi olanların Allah’ın birliğini anlayabileceğini söyler. Kaygusuz bu eserinde Allah’ın birliği, bir oluşun kanıtları, insanın yaratılış amacı ve nefs terbiyesi üzerinde durmuştur. Çalışmamızda Kaygusuz Abdâl’ın Gülistan’da dile getirdiği vahdet-i vücut anlayışı üzerinde durulacaktır.Öğe Şah İsmail Hatayî (Divan, Dehnâme, Nasihatnâme ve Anadolu Hatayîleri)(TOKÜAD-Toplum ve Kültür Araştırmaları Derneği, 2023) Sever, Mustafaİbrahim Aslanoğlu’nun, pek çok araştırmacının (önsözde belirtildiği gibi S. N. Ergun, Azerbaycanlı araştırmacılar, Batılı Türkologlar) varlığından haberli olduğu, ancak içeriği hakkında bilgi sahibi olmadığı Taşkent Nüshası’nı temel alarak hazırladığı Şah İsmail Hatayî (Divân, Dehnâme, Nasihatnâme ve Anadolu Hatayîleri) adlı eser, Türk edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir. Çünkü Taşkent nüshası, Şah İsmail’in ve oğlu Şah Tahmasb’ın hattatı olan ve Hatayî’yi yakından tanıyan Nişaburlu Mahmut tarafından kaleme alınmıştır. Bu yönüyle de elde bulunan kaynakların en sağlamı olduğu söylenebilir. Pek çok kütüphanede bulunan cönklerdeki, mecmualardaki, vd. eserlerdeki Şah İsmail Hatayî mahlaslı şiirler, -Aslanoğlu’nun tespitiyle- yanlış olarak Bektaşî edebiyatının ürünlerine benzer, koşma tarzında nefesler söyleyen bir şair tipinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Oysa, başta Taşkent nüshası olmak üzere İstanbul dışındaki kütüphanelerde bulunan yazma eserlerde Hatayî’nin hece ölçüsüyle şiiri bulunmamaktadır. Aslanoğlu’nun daha önce Pir Sultan Abdallar konusundaki titizliğine, yanlışları ve yanılgıları giderme yönündeki çabalarına, bu eserinde de tanık olunmaktadır. Çalışmamızda, adı geçen eserin önemi, İbrahim Aslanoğlu’nun eserini meydana getirirken gösterdiği çabaları ve hassasiyeti değerlendirilmeye çalışılacaktırÖğe School As If a Workplace: Exploring Burnout Among High School Students(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2015) Aypay, Ayşe; Sever, MustafaThe current research examines whether school burnout, which may be seen in high school students, varies or not in relation to such variables as gender, grade point average, grade level and the students’ status of attending to private tutoring. The study is designed in survey research model and the study group consists of 728 students studying in 3 different types of high schools located in 4 different regions of Turkey. Findings show that the school burnout which students experience varies in relation to such variables as gender, grade point average, grade level and the students’ status of attending to private tutoring (dershane). Based on these findings, male students are a higher-risk group in terms of school burnout. Students with low grade point averages are a higher-risk group in terms of school burnout. The risk of school burnout increases as the grade level is higher. Attending to private tutoring causes school burnout in students in some respects while it also protects students against school burnout in other respects. According to these findings loss of interest in school, burnout due to doing homework and burnout due to studying grade averages are higher in the students who attend to private tutoring while burnout due to family and deficiencies in school and need for relaxation and entertainment grade averages are higher in the students who do not attend to private tutoring.Öğe Türk Kültüründe İki İlkeli Sistem: Kararıg ve Yaruk(Mehmet Ali YOLCU, 2023) Sever, MustafaBir Çin sembolü olarak bilinen yin ve yang sembolü, tarihçilerin verdiği bilgiye göre Çin’de uzun zaman hüküm süren bir Türk kavmi olan Choulara aittir. Yin yang sembolü, Türkler tarafından kararıg ve yaruk şeklinde adlandırılmıştır. Birbirini tamamlayan iki evrensel nefesten oluşmuş olarak kabul edilen bu inanç sistemi, tarihin karanlık devirlerinden başlayarak aralarında komşuluk, savaş, ticaret, vd. ilişkiler yaşanan Çinliler ve Türk boyları tarafından paylaşıla gelmiştir. Yaruk ve kararıg, iki zıt gücün denge ve uyum içerisinde bir bütün oluşturduklarını simgeler. Tabiattaki her meydana gelişin temelinde bu iki zıt gücün birlikte oluşturdukları denge vardır. Bu iki zıt gücün birlikteliği olmadan hareket mümkün olmaz. Evrendeki her şey hareket ve değişme, dönüşme hâlindedir. Yaruk olan gök ile kararıg olan yeryüzü, bir bütün oluşturur. Erkek olan gök ile dişi olan yeryüzünün uyumu ile döllenme ve dolayısıyla üreme olur. İnsanın yapısında da bu iki zıt öz/güç vardır. İnsan, iki zıt gücünü/özünü, aklını ve duygularını (yaruk ve kararıg) dengede tutabilirse mutlu olur. İki zıt gücün dengesizliği, uyumsuzluğu insanı kararsızlık içinde bırakır ve mutsuz eder. Çalışmamızda Türk kültüründe yer alan iki ilkeli düşünceyi incelemeye ve bu düşünce anlayışının günümüz insanı için önemini vurgulamaya çalışacağızÖğe YAŞANILAN SÜREÇTE TÜRK YEME-İÇME KÜLTÜRÜNDEKİ DEĞİŞİMLER(Türk Folklor Araştırmaları Derneği KKTC, 2024) Sever, MustafaYeme-içme, insanoğlunun yaşamını sürdürebilmesinde en temel gereksinimidir. İnsanımsılardan günümüze tarihî süreçte toplayıcılıktan avcılığa ve sonrasında tarıma yönelen insan, yaşayabilmek için gerekli olanı sağlama yönünde çaba göstermiştir. Bu çaba onun araç kullanmasına neden olarak zihnî ve bedenî gelişmesini sağlamıştır. Süreç içerisinde ateşi denetimine almasıyla yaşadığı çevreye egemen olarak kendi değişirken çevresini de değiştirmiş, ateşi ısınma ve aydınlanma yanında güvenliğini sağlamada da kullanmıştır. Yiyeceklerin pişirilmesi, yeme-içmede hijyeni, sağlıklılığı sağladığı gibi çeşitliği de artırmış, insana hem yeme-içmesinde yeni tatlar hem de zaman kazandırmıştır. İçinde yaşadıkları çevrenin yeryüzü şekilleri, iklim, bitki ve hayvan varlığı, su kaynakları yeme-içmelerini biçimlendirmelerinde etkili olmuştur. Süreç içerisinde her topluluk, sonrasında her ulus, bu koşullar çerçevesinde kendilerine özgü yeme-içme kültürü oluşturmuştur. Elbette, her ulus çevrelerindeki diğer uluslarla çeşitli ilişkileri (savaş, ticaret, göç, vb.) sonucu yeme-içme kültüründe değişmeler yaşamıştır. Yaşanılan süreçte teknolojideki gelişmeler, sınır tanımayan iletişim olanakları, küreselleşen dünya, her şeyin alınır satılır bir metaya dönüştürüldüğü tüketim kültürü egemenliği gibi etkenlerle Türk yeme-içme kültüründe olumlu-olumsuz değişmeler söz konusudur. Bu çerçevede çalışmada, 1980 sonrası Türkiye’de siyasî, ekonomik, toplumsal değişmelere koşut olarak geleneksel Türk yemek kültürünün değiştiğini, bir yandan yemeğin kültürel bağlamından uzaklaştırılarak kültür endüstrisinin/tüketim kültürünün bir metaı hâline getirildiği, diğer yandan ise küreselleşme ve teknolojideki gelişmelerin Türk yemek kültürünü zenginleştirebileceği veya farklı tatların keşfedilmesine olanak tanıyabileceği gerçekliği de irdelenmiştir.Öğe Yaşanılan Süreçte "Ben" ve "Biz" Olmak Üzerine(2022) Sever, MustafaKişinin “ben” duygusunun oluşumu, uzun bir süreçte gerçekleşir. İnsan, toplumsallaşırken diğer insanlarla iletişimde, etkileşimde bulunurken toplumsal değerleri de öğrenir ve bu değerlere göre tavır ve davranışlarını düzenler. Bu süreçte toplumsal yapıya da katkı sağlamaya başlar. Bu, geleneksel toplum yapısının bir özelliği ve gerekliliğidir. Hem bireyin hem de toplumun ihtiyacının kesiştiği bu nokta, toplumsal yaşamın devamı için bir gerekliliktir. Yaşanılan süreçte -tüm dünyada olduğu gibi- Türkiye’de de insanların geleneksel toplum değerlerinden uzaklaştığı görülmektedir. Toplumsal bir varlık olan insanın gittikçe bencilleştiğine, duyarsızlaştığına tanık olunmaktadır. Çünkü küreselleşme olarak adlandırılan sürecin bir yansıması olarak inşa edilen yeni dünya düzeninde insan tüketimin bir aracı hâline getirilmektedir. Oysa geleneksel Türk kültüründe ölçülü tüketime ve diğer insanları da düşünmenin önemine vurgu yapılır. İnsan “ben” düşüncesinden “biz” düşüncesine yönlendirilir. Böylelikle insan, amaçların toplumsal olanıyla kişisel olanı arasında bir denge kurar. Toplum, bu dengenin kuruluşunda devreye girer ve insanları liyakat esasına göre değerlendirir. Çalışmamızda kişinin ben ve bencillik duygusunun oluşumu, geleneksel toplum yapısı ile yaşanılan süreçte değişen/dönüşen toplum yapısı üzerinde durulacaktır. Olması gerekenin insanın biz düşüncesiyle topluma katkı sağlaması, üretken ve dayanışmacı bir kişiliğe ulaşması düşüncesi işlenecektir