Yazar "Karacaer, Kübra Özkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe İnfertil kadınlarda histerosalpingografik parametrelerin değerlendirilmesi : 10 yıllık 3. basamak değerlendirme sonuçları(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2021) Karacaer, Kübra Özkan; Hacıvelioğlu, Servet ÖzdenGiriş ve Amaç: İnfertilite, korunmasız düzenli cinsel iliskiye rağmen 35 yaşın altında bir yıl; 35 yaşın üzerinde 6 ay boyunca gebe kalınamaması olarak tanımlanmaktadır ve bu süreler sonrası çiftlerin etiyolojik faktörler açısından değerlendirilmesi gerekir. İnfertilite şikâyeti ile başvuran çiftler günümüzde giderek artmaktadır. Uygun tanı ve bu tanıya yönelik tedavi planlanarak sağlıklı gebelik ve doğum açısından başarı oranlarını yükseltmek mümkündür. Rutin laboratuvar değerlendirmeleri tamamlanmış bir çiftin tanıya yönelik işlemlerinde çoğu zaman bir sonraki basamağı Histerosalpingografik değerlendirme oluşturmaktadır. Histerosalpingografik değerlendirme bu açıdan bakıldığında bundan sonraki süreçler için belki de en önemli kontrol noktasını oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı, 2011 -2020 yılları arasında kliniğimizde çekilen HSG görüntülerini literatürdeki güncel parametrelerle yeniden değerlendirmek ve bu parametrelerin gebelik ve canlı doğum ile ilişkisini uygun istatistiksel analizler ile değerlendirip literatüre sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştıma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğine infertilite şikâyeti ile başvurup, 2011-2020 yıllları arasında HSG' si merkezimizde çekilen, 246 kadın çalışmamıza dahil edilmiştir. Kliniğimzde çekilmiş HSG görüntüleri güncel klavuzlar olan ESHRE, ASRM, CUME kriterlerine göre değerlendirilmiş ve her PACS görüntüsünün parametreleri kayıt altına alınmıştır. Bu parametreler, fundal indentasyon açısı, fundal indentasyon derinliği, lateral indentasyon açısı (sağ ve sol), lateral indentasyon derinliği (sağ ve sol), T açısı (sağ ve sol), cornual açı (sağ ve sol), Uterus uzunluğu, intercornual mesafe, uterin kavite sirküler alanı şeklindedir. Bu elde edilen verilerin primer infertilite, sekonder infertilite ve tekrarlayan gebelik kaybı öyküsü olan hastalardaki dağılımlarını değerlendirdik. Bu çalışmaya dahil edilen hastaların takiplerinde spontan veya yardmcı üreme teknikleriyle gebelik oranları ve canlı doğum oranlarını karşılaştırdık. Elde edilen veriler spss programına yüklenip uygun istatistiksel incelemeler yapılarak bulgular değerlendirilmiştir. Uyum değerlendirmelerinde Cohen's Kappa kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Fundal indentasyon varlığı ve tubal geçiş ile infertilite şekli arasında istatstisiksel olarak anlamlı düzeyde fark tespit edilmedi. (p>0,05). Fundal indentasyon açısı ortalamlarının gruplarda benzer olduğu görüldü. (p=0,329). Sağ lateral indentasyon derinliği ortalamalarının gebelik oluşmamış (0,2 ± 0,3) ve IUI veya IVF gebelik gözlenmiş bireylerde (0,2 ± 0,3) benzer gözlenmişken spontan gebelik gözlenen kadınlarda sağ lateral indentasyon derinliği ortalamalarının (0,3 ± 0,5) diğer gruplara kıyasla daha yüksek değerde olduğu gözlendi (p=0,028). Benzer olarak sol lateral indentasyon derinliği ortalamalarının gebelik oluşmamış (0,2 ± 0,3) ve IUI veya IVF gebelik gözlenmiş bireylerde (0,2 ± 0,3) benzer gözlenmişken spontan gebelik gözlenen kadınlarda sol lateral indentasyon derinliği ortalamalarının (0,4 ± 0,9) diğer gruplara kıyasla daha yüksek değerde olduğu gözlendi (p=0,048). Canlı doğum gerçekleşmesi bakımından fundus serviks mesafesi ve sirküler uterin kavite alanı ortalamalarının canlı doğum gerçekleştirmiş bireylerde istatistiksel olarak daha yüksek olduğu görüldü. (p<0,05) Diğer tüm parametre ortalamalarının da gruplarda benzer olduğu görüldü. (p>0,05). Sonuç: Uterin alan ve uterus uzunluğundaki artışın gebelik elde edilebilmesi ile ilgili oranları etkilemediğini ancak terme ulaşan canlı doğum oranları üzerinde ise etkili olduğunu tespit ettik. Öte yandan lateral indentasyon derinliğinin ise spontan gebelik elde edilmiş kadınlarda literatürden farklı olarak daha yüksek olduğu sonucuna ulaştık. Ayrıca T –shape uterusa sahip olduğu gözlenen kadınlarda da yine literatürden farklı olarak spontan gebelik elde edilme yüzdesinin yüksek olduğunu tespit ettik. Ancak bu gruba dahil edilen kadınların sayısı (n =6) oldukça kısıtlıydı. Bu olgular ile ilgili dikkat çeken başka bir detay ise gebeliklerin üçte birinin terme ulaşamadığıdır (preterm doğum veya abortus).Öğe Jinekolojik Kanserlerde Yeni Nesil DNA Dizi Analizi ile Saptanan Mutasyon Profilleri: Tek Merkez Vaka Serisi Sonuçlarımız(2020) Şahin, Hacı Öztürk; Karacaer, Kübra Özkan; Albuz, Burcu; Sılan, FatmaAmacımız, yaş ve aile hikayesinden bağımsız olarak merkezimizde over (OC) ve endometriyum kanseri (EC) tanısı ile cerrahisi ve ardındangenetik mutasyon analizi uygulanan hastalarımızın mutasyon sıklığını ve sekanslarını araştırmaktır. Son yıllarda önleyici stratejilerin gelişimidışında tedavi seçeneklerindeki fırsatlar ve genetik çalışmaların artışı herediter kanserlere ilgiyi arttırmıştır. En sık görülen herediter jinekolojik kanserler; herediter meme over kanseri (HBOC) ve Lynch Sendromu (LS) dur. Hastalığın düşük prevalansı, test pahalılığı ve etiksebepler popülasyon bazlı taramayı kullanışsız hale getirmektedir. Birimimizde 01.04.2018-01.10.2019 tarihleri arasında genetik araştırmasıyapılan 37 EC ve 15 OC tanısı almış hastamız çalışmaya dahil edilmiştir. BRCA1/2 ve LS genlerini de içeren (MLH1, MSH2, MSH6, PMS2) 25 genden oluşan geniş ailevi panel testi uygulanmıştır. Ailevi gen paneli testi yapılan 27 EC hastamızda, 1 MLH1 ve 1 ATM genindepatolojik mutasyon saptandı (%3.7 LS,%3.7 non LS). 11 hastada önemi belirsiz varyant mutasyon (VUS) görüldü (%40.7). BRCA mutasyonaraştırması yapılan 20 EC’li hastamızda patolojik mutasyon saptanmadı. BRCA mutasyonu araştırılan 14 OC’lu hastamızda 3 patolojikvaryant identifiye edildi ve hepsi BRCA1 genindeydi (HBOC %21,4). Ailevi kanser paneli değerlendirilen 4 OC’lu hastada 1 MSH6 ve 1ATM geninde patolojik mutasyonlar izlendi. Over ve endometriyum kanserlerinde ailevi geniş mutasyon verilerinin çoğalması ve literatürdepaylaşımı VUS oranlarını azaltacak, BRCA ve LS dışındaki genlerin jinekolojik kanserlerdeki rolünü ortaya çıkartacak ve yeni tarama algoritmalarını oluşturacaktır.