Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Kalkan, Sezai" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • [ X ]
    Öğe
    Diyabetes mellitus ve oral glukoz tolerans testi bozuk olan hastalarda dispeptik yakınmaların ve irritabl barsak sendromunun sıklığı ve yaşam kalitesi üzerine olan etkilerinin değerlendirilmesi
    (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2013) Kalkan, Sezai; Akbal, Erdem
    Amaç: Diabetes mellituslu hastalarda birçok gastrointestinal sistem ile ilgili şikayet bilinmesine rağmen, bozulmuş glukoz metabolizması olan bireyler (bozulmuş açlık glukozu ve bozulmuş glukoz toleransı) ile ilgi sonuçlar bilinmemektedir. Aynı zamanda glukoz metabolizma bozukluğunun genel yaşam kalitesi ve dispepsitik yakınmalar için yapılan yaşam kalitesi skorlarına üzerine olan etkisi de bilinememektdir. Bu çalışmamızda bozulmuş glukoz metabolizma bozukluğu olanlarda fonksiyonel dispepsi, epigastrik ağrı sendromu, postprandial rahatsızlık sendromu ve irritabl barsak sendromunu ve yaşam kalitesi üzerine olan etkilerini araştırdık. Materyal-metod: Çalışmaya 154 glukoz metabolizma bozukluğu ve 95 kontrol hastası olmak üzere toplam 249 vaka alındı. Hasta grubu diyabetes mellitus ve bozulmuş açlık glukozu ve bozulmuş glukoz tolerans testi yapılan hastalardan, kontrol grubu ise herhangi bir hastalığı olmayan çeşitli sebeplerle polikliniğe başvuranlar arasından seçildi. Gastrointestinal semptomların tanısı ROMA III kiriterlerine göre konuldu. Dispepsi şiddeti mean global severity index (8-MGSI) göre yapıldı. Genel yaşam kalitesi short form SF 12 ile değerlendirildi. İBS için spesifik yaşam kalitesi İrritable Bowel Syndrome Quality of Life Instrument (IBS-QOL) ile değerlendirildi. Sonuçlar: Demografik verilere bakıldığında yaş cinsiyet alkol ve sigara kullanımı açısından iki grup arasında fark saptanmadı. Çalışmamızda kontrol grubunda fonksiyonel dispepsi %30,1 (n=22), glukoz metabolizma bozukluğu olan grubta %48,6 (n= 85) idi( p< 0,008). Epigastrik ağrı sendromu kontrol grubunda %4,1 (n=3), glukoz metabolizma bozukluğu olan grubta %5,1?di (n=9) (p:0,726). Postprandial rahatsızlık sendromu kontrol grubunda %5,5 (n= 4), glukoz metabolizma bozukluğu olan grubta %26,3 (n=46) (p<0.001) di. IBS kontrol grubunda %8,2 (n= 6), glukoz metabolizma bozukluğu olan grubta %17,1 (n= 30) (p<0.048) di. Fonksiyonel dispepsi, postprandial rahatsızlık sendromu ve IBS, hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı oalrak daha yüksekti. Total dispepsi şiddetine bakıldığında dispepsi median skoru kontrol grubunda 1 min-max (1-11) iken hasta grubunda median: 1,5 min-max (1-22) idi. İstatiksel olarak anlamlıydı. (P<0,001). Kontrol grubunda mean: 1,9 ±1,9. Hasta grubunda mean: 3,9 ± 3,5. SF-12 ile yaşam kalitesine bakıldığında fiziksel komponent skoru (PCS), kontrol grubunda 49.7±8.2 , DM ve OGTT grubunda 44.2±10.5 saptandı (P< 0.01) ti. Psikolojik komponent skoru (MCS) kontrol grubunda 49.1±11.3 DM ve OGTT grubunda 47.9± 10.2 (p<0.348) idi. Fiziksel yaşam kalitesi skorlarının düşük olduğu görüldü. Mental yaşam skorunda gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Kontrol grubunda total IBS-QOL skoru: 37,0± 8,8 iken, DM ve OGTT yapılan grupta 44,8± 20,9 p<0.001 di. Alt gruplarda (rahatsızlık hissi, vücut imajı, yiyecekten kaçınma, seksüel durum, aktiviteden etkilenme, sağlık endişesi, sosyal reaksiyon, akrabalık ilişkileri) hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Regresyon analizinde diyabet süresi, insülin kullanımı ve glukoz metablizma bozukluğu bulunması yaşam kalitesini olumsuz etkilemekteydi. Tartışma: Glukoz metabolizma bozukluğu bulunan bireylerde ROMA III kriterlerine göre bakıldığında gastrointestinal sistem yakınmaları daha sık olarak görülmektedir. Aynı zamanda yaşam kalitesi skorlarında bozulmaya neden olmaktadır. Bu nedenle bu gastrointestinal sendromların diyabetik hastalarda daha iyi irdelenip tedavi edilmesi yaşam kalitesinde düzelmeye neden olabilecektir. Anahtar kelimeler : Bozulmuş glukoz metabolizması, fonksiyonel dispepsi, epigastrik ağrı sendromu, postprandial rahatsızlık sendromu, irritabl barsak sendromu, yaşam kalitesi
  • [ X ]
    Öğe
    ERKEN DÖNEM TİP 2 DİYABETES MELLİTUS HASTALARINDA POSTPRANDİYAL RAHATSIZLIK SENDROMU‘NUN YAŞAM KALİTESİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
    (2019) Kalkan, Sezai; Karatay, Eylem; Akbal, Erdem
    Amaç: Erken dönem komplikasyon gelişmemiş Tip 2 DiyabetesMellitus hastalarında ve sağlıklı kontrol grubunda yaşam kalitesiskorlarını karşılaştırmak ve postprandiyal rahatsızlık sendromununyaşam kalitesi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi amaçlandı.Gereç ve yöntem: Bu vaka kontrol çalışmasına erken dönemkomplikasyon gelişmemiş olan 59 tip 2 diyabetes mellitus hastası veherhangi bir sistemik hastalığı ve ilaç kullanımı olmayan benzer yaş vecinsiyette olan 92 hasta dahil edildi. Hastaların cinsiyet, yaş, boy, kilo,sigara, alkol kullanımları, postprandiyal rahatsızlık sendromu varlığısorgulandı. Hastaların yaşam kaliteleri Kısa Form Sağlık (SF-12) ölçeğitesti aracılığıyla sorgulandı. SF-12 skorları iki alt bileşen olan fizikselişlevselliği gösteren Fiziksel Bileşen Özeti Skoru (PCS) ve zihinsel alanıgösteren Zihinsel Bileşen Özeti Skoru (MCS) ile değerlendirildi.Bulgular: Hasta grubu ile kontrol grubu cinsiyet (p=0,430),yaş (p=0,857), sigara (p=0,807) ve alkol kullanımı (p=0,745)açısından benzerdi. Hasta grubunun vücut kitle indeksi ortalamalarıkontrol grubuna göre daha yüksekti (p=0,001) ve hasta grubundapostprandiyal rahatsızlık sendromu sıklığı (p=0,001) daha fazlaydı.Hasta grubunun hesaplanan PCS puan ortalamaları tek değişkenlianalizlerde kontrol grubuna göre daha düşükken (p=0,006), çokdeğişkenli analizlerde hasta grubu ile kontrol grubu arasında farkyoktu. MCS skorlarının çok değişkenli analizlerde vücut kitle indeksiyüksek olanlarda ve postprandiyal rahatsızlık sendromu olanlardadaha düşük olduğu görüldü.Sonuç: Çalışmamızda erken dönem komplikasyon gelişmemişTip 2 diyabetes mellitus hastalarında yaşam kalitesinin diyabetleilişkili olarak düşmediği tespit edilmiştir. Postprandiyal rahatsızlıksendromunun ve yüksek vücut kitle indeksinin yaşam kalitesiüzerine olumsuz etkileri olduğu gözlemlenmiştir.
  • [ X ]
    Öğe
    Erken Dönem Tip 2 Diyabetes Mellitus Hastalarında Postprandiyal Rahatsızlık Sendromu ‘nun Yaşam Kalitesi Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
    (Sağlık Bakanlığı Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2019) Kalkan, Sezai; Karatay, Eylem; Akbal, Erdem
    Amaç: Erken dönemde tanı konulmuş ve komplikasyon gelişmemiş tip 2 diyabetes mellitus hastalarında ve sağlıklı kontrol grubunda yaşam kalitesi skorlarını karşılaştırmak ve yaşam kalitesine etki eden faktörlerin belirlenmesidir.. Materyal-Metot:Bu vaka kontrol çalışması İç Hastalıkları polikliniklerine başvuran 151 hasta ile yapılmıştır. Araştırmaya erken dönemde tanı konulmuş ve komplikasyon gelişmemiş olan tip 2 diyabetes mellitus hastası ve herhangi bir sistemik hastalığı ve ilaç kullanımı olmayan benzer yaş ve cinsiyette olan 92 hasta randomizasyonla kontrol grubu olarak dahil edildi. Hastaların cinsiyet, yaş, boy, kilo, sigara, alkol kullanımları, postprandiyal sendrom varlığı sorgulandı. Ayrıca hastaların yaşam kaliteleri Kısa Form Sağlık ölçeği testi aracılığıyla sorgulandı. Analizler SPSS programı aracılığıyla test edildi. Bulgular:Hasta grubu ile kontrol grubu cinsiyet (p=0.430), yaş (p=0.857), sigara (p=0.807) ve alkol kullanımı (p=0.745) açısından benzerdi. Hasta grubunun body mass index  ortalamaları kontrol grubuna göre daha yüksekti (p=0.001) ve hasta grubunda postprandiyal sendromu sıklığı (p=0.001) daha fazlaydı. Hasta grubunun Psikolojik komponent skoru  puan ortalamaları tek değişkenli analizlerde daha düşükken (p=0.006), çok değişkenli analizlerde hasta grubu ile kontrol grubu arasında fark yoktu. Psikolojik komponent skorlarının çok değişkenli analizlerde vücut kitle indeksi  ıyüksek olanlarda ve postprandiyal sendromu olanlarda daha düşük olduğu görüldü. Sonuç: Çalışmamızda erken dönemde tanı alan ve komplikasyonu bulunmayan tip 2 diyabetes mellitus hastalarında yaşam kalitesinin diyabetle ilişkili olarak düşmediği tespit edilmiştir. Postprandiyal sendromun ve yüksek vücut kitle indeksinin yaşam kalitesi üzerine diyabet varlığından daha fazla etkileri olduğu gözlemlendi.
  • [ X ]
    Öğe
    Increased gastrointestinal symptom frequency in diabetes mellitus even with good glycemic control
    (2020) Kalkan, Sezai; Karatay, Eylem; Akbal, Erdem
    Background and Aim: Gastrointestinal problems are reportedly more frequent in patients with diabetes mellitus (DM) compared to the general population and are a cause of reduced quality of life (QOL). Even though studies have suggested that parameters such as glycemic control and disease duration are responsible for upper gastrointestinal (GI) symptoms in DM, there is little compelling evidence to show a direct relationship given the fact that various other studies report no relationship. These conflicts may be caused by the lack of standardization of patient populations, evaluation methods, and other causes. Our aim was to determine and compare the frequency of GI symptoms and GI-related QOL in recently diagnosed DM patients and healthy controls in order to evaluate this relationship with the minimization of confounding factors. Material and Method: A total of 59 patients newly diagnosed with DM and 92 age-and sex-matched controls were included in this study. Demographic characteristics, chronic diseases, GI symptoms (as measured by 8-MGSI score) and GI-related QOL (irritable bowel syndrome quality of life, IBS-QOL) scores were evaluated. Linear regression analysis was performed to determine factors that independently influenced IBS-QOL. Results: The patient and control groups were similar with regard to all characteristics except for chronic diseases. The scores for 8-MGSI and IBS-QOL were significantly worse in patients with DM. Regression analyses showed that IBS, DM, and dyspepsia were independent factors that influence IBS-QOL scores. Conclusion: The results of our study show that the effect of DM on GI symptoms is not a function of disease duration or glycemic control; DM presence itself seems to have adverse effects on the GI system through mechanisms that are yet unknown. The explanation of these mechanisms relies on experimental research and prospective studies with rigid patient inclusion criteria.
  • [ X ]
    Öğe
    Pulmonary Arterial Hypertension in Patients with Primary Sjogren's Syndrome
    (Hindawi Ltd, 2014) Kobak, Senol; Kalkan, Sezai; Kirilmaz, Bahadir; Orman, Mehmet; Ercan, Ertugurul
    Introduction. Primary Sjogren's syndrome (pSS) is an autoimmune epithelitis. Pulmonary arterial hypertension (PAH) is an important and severe complication, which is encountered in many collagen tissue disorders. Early diagnostic strategies are required to define it at the asymptomatic stage. Doppler echocardiography is an important, noninvasive screening test for PAH diagnosis. Objective. The aim of this present study is to define the frequency of PAH in patients with pSS and to reveal correlations with laboratory and clinical findings. Material and Methods. A total of 47 patients, who were diagnosed with pSS according to American-European Study Group criteria were enrolled in the study. After all patients were evaluated clinically and by laboratory tests, Doppler echocardiography was performed in the cardiology outpatient clinic. Systolic pulmonary artery pressure (SPAP) >30 mm Hg values, which were measured at the resting state, were accepted as significant for PAH. Results. Forty-seven patients with pSS were included in the study. The mean age of patients was 48 years and the mean disease duration was 5.3 years. PAH was defined in 11 of the 47 patients (23.4%). The SPAP value was over 35 mm Hg in 5 out of 11 patients, whereas six patients had SPAP measuring 30-35 mm Hg. While pulmonary hypertension was related with earlier age and shorter duration of disease (p = 0.04), there was no statistically significant correlation between SPAP increase and clinical findings (p > 0.05). Conclusion. We have defined high PAH frequency in patients with pSS. Since there are different data in the literature, it is obvious that large scale, multicentre studies are required.

| Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim