Yazar "Doğan, Ebru" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe COVID-19 HASTALARINDA FAVİPİRAVİR TEDAVİSİNİN MORTALİTEYE ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI: ERKEN PANDEMİ DENEYİMİ(Eskişehir Şehir Hastanesi, 2023) Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Alkan, Sevil; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Kartal, HakanGiriş: COVID-19 tedavisinde kullanılan ajanlardan biri olan favipiravirin diğer tedavilere üstünlüğü konusu halen tartışmalıdır. Bu çalışmayla, hastanemizde yatarak takip edilen favipiravir alan hastalarda, ilacın tedaviye başlangıçta ya da sonradan eklenmesinin tedavi başarısı ve 28 günlük mortalite üzerinde bir fark olup olmadığını göstermeyi ve literatüre bu konuda katkıda bulunmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya 1 Haziran-1 Temmuz 2020 tarihleri arasında, COVID-19 tanısıyla hastanemize yatarak takip edilen SARS-CoV-2 PCR pozitif hastalar dahil edildi. Hastalara ait veriler geriye dönük olarak incelendi. Hastalar tedaviye favipiravirle başlananlar, ilk seçenek tedaviye yanıt alınmadığı için tedavi rejimine favipiravir eklenenler ve favipiravir almayanlar olarak üç gruba ayrıldı. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 58,38±18,86 yıl, %59,4’ü erkek olan 662 hasta dahil edildi. 74 hastada mortalite gelişmiş olup, mortalite oranı %11,17 idi. Hastaneye yatırılan SARS-CoV-2 PCR pozitif hastaların %69’unda toraks BT’sinde %50’den fazla tutulum saptandı. Tedaviye favipiravir eklenenlerin yaş ortalaması 66,95±15,88 yıl olup, eklenmeyen gruba göre istatistiksel olarak anlamlı yüksekti. Başlangıçtan itibaren favipiravir alanların viral klirens oranları daha yüksekti. Çalışmamızda da başlangıçtan itibaren favipiravir alanların %17,9’sinde, sonradan eklenenlerin ise %34’ünde 28. günde mortalite geliştiği saptandı ve gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark vardı. Sonuç: Başlangıçtan itibaren favipiravir alanların viral klirens oranları daha yüksek ve mortaliteleri daha düşüktü. Favipiravir tedavisini geç başlamanın mortaliteyi arttırdığı sonucuna varılabilirÖğe COVID-19 Pnömonisinde Az Rastlanan Bir Bulgu: Ters Halo İşareti- Bir Olgu Sunumu(Tokat Gaziosmanpasa University, 2022) Akça, Anıl; Önder, Taylan; Kayta, Safiye Bilge Güçlü; Yüksel, Cihan; Vurucu, Servan; Doğan, Ebru; Alkan, SevilCOVID-19 çok farklı klinik ve radyolojik tutulumlara neden olabilir. Enfekte olan hasta sayısı arttıkça hastalıkla ilgili bilgi dağarcığı da genişlemektedir. En sık akciğer radyolojik bulgusu, iki taraflı tutulum ve periferik buzlu cam opasiteleri olup, ters halo işareti de nadir atipik tutulumlardan birisidir. Biz de COVID-19 enfeksiyonuyla takip edilen, Toraks BT incelemesinde ‘ters halo işareti’ görülen COVID -19 enfekte olgumuzu sunarak literatüre katkıda bulunmayı amaçladıkÖğe Erken pandemide SARS-COV-2 tedavi protokollerinin karşılaştırılması: Türkiye'de tek merkez deneyimi(Rabia YILMAZ, 2022) Alkan, Sevil; Önder, Taylan; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Gönlügür, Uğur; Şimşek, Tuncer; Çetin, Adil UğurAmaç: Bu retrospektif gözlemsel çalışmada hastanemizde uygulanan COVID 19 tedavi protokollerini, yan etkileri ve 28 günlük mortaliteyi araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya COVID-19 tanısı konan ve herhangi bir ilaçla tedavi edilen 621 hastanın tamamı dahil edildi. Hastalar için dahil edilme kriterleri COVID-19 tanısı ile hastaneye yatış ve 18 yaşından büyük olmaktı. Hastalar COVID-19 tedavisine göre 4 gruba ayrıldı: Grup 1 (sadece favipiravir), Grup 2 (hidroksiklorokin (HQ)+ Azitromisin (AZ), Grup 3 (sadece HQ) ve Grup 4 (HCQ+AZ) +antibiyotikler) Cinsiyet, yaş, ilaçlar, altta yatan komorbiditeler, tedavilere bağlı olası yan etkiler (kardiyotoksisite, hepatotoksisite, nefrotoksisite) ve mortalite oranları değerlendirildi. Bulgular: Tedavi grupları arasında yan etkiler açısından fark yoktu. Mortalite oranları HQ+AZ grubunda en düşüktü. HCQ+AZ tedavisi en etkili tedavi protokolüydü. Sonuç: Çalışmada, favipiravire bağlı daha yüksek ölüm oranının, pandeminin ilk döneminde bu ilacın sadece kritik hastalara uygulanmasına bağlı olabileceği sonucuna varılabilirÖğe Hastanede Yatan COVID-19 Hastalarında Rutin Laboratuvar Parametrelerinin Hastalığın Şiddeti Üzerindeki Öngörü Değeri(Rabia YILMAZ, 2022) Alkan, Sevil; Yüksel, Cihan; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Yüksel, Buse; Çinpolat, Havva YaseminAmaç: Koronavirus hastalığı 2019 (COVID-19) hastalık şiddetinin erken tahmini, mortaliteyi azaltmak için önemlidir. Bu nedenle, hastaneye yatırılan COVID-19 hastalarının rutin laboratuvar parametrelerini kabul gününde geriye dönük olarak araştırarak, bu temel rutin laboratuvar parametreleri ile mortalite üzerindeki etkileri arasındaki klinik ilişkiyi belirlemeye çalıştık. Gereç ve yöntem: Bu retrospektif-gözlemsel çalışma popülasyonu, hastaneye yatırılan 415 COVID-19 hastasından oluşmaktadır. Hastalar başvuru günlerindeki klinik durumlarına göre (hafif, orta ve şiddetli) üç gruba ayrıldı. Başvuru sırasında COVID-19 hastalarının on beş rutin biyokimyasal ve hematolojik laboratuvar parametresi değerlendirildi. Bulgular: Aspartat aminotransferaz (AST), alanin transaminaz (ALT), laktat dehidrojenaz (LDH), ferritin, Uluslararası Normalleştirilmiş Oran (INR) ve d-dimer seviyeleri, başlangıçtaki hastalık şiddeti grup sınıflandırmasına bakılmaksızın, hayatta kalanlarda hayatta kalanlardan daha yüksekti. Ürik asit, monosit ve trombosit sayıları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı. Sonuç: COVID-19 şiddetini tespit etmek için acil bir ölçeğe ihtiyaç vardır. AST, ALT, LDH, ferritin, INR ve d-dimer seviyeleri, hastalığın COVID-19'daki şiddetini tahmin etmeye yardımcı olabilirÖğe Prophylactic Anticoagulant Treatment Might Have an Anti-inflammatory Effect and Reduce Mortality Rates in Hospitalized COVID-19 Patients?(Oman Medical Specialty Board, 2022) Alkan, Sevil; Şener, Alper; Doğan, Ebru; Yüksel, Cihan; Yüksel, BuseObjectives: COVID-19 associated coagulopathy and prophylactic anticoagulant therapy (PAT) are ongoing topics globally. Using PAT for anti-inflammatory effect may prevent thromboembolic events (TEEs). The objective of this study was to determine the anti-inflammatory effects of PAT in hospitalized COVID-19 patients. Methods: We conducted a retrospective observational study in a tertiary pandemic hospital. Patients were divided into two categories according to their PAT therapy status (PAT (+) and PAT (-)) and into three categories according to clinical features (mild: group 1; moderate: group: 2; and severe: group 3). We then evaluated laboratory parameters and clinical courses. Results: We included 662 hospitalized COVID-19 patients in this study. Enoxaparin sodium was given to all patients as PAT therapy. TEE was developed in five patients in the PAT (+) group. Pulmonary embolism developed in 3/5 patients and deep venous thrombosis in 2/5 patients. Disseminated intravascular coagulation (DIC) was detected in 54 patients in group 3. No statistically significant difference was found in 28-day mortality, development of DIC rates, intubation rates, and TEEs. Conclusions: The use of PAT in critically ill patients was not effective in reducing C-reactive protein, which is one of the biomarkers of inflammation. © 2022, Oman Medical Specialty Board. All rights reserved.Öğe Sağlık Çalışanlarında COVID-19 Temas Durumu, Risk Kategorisi ile Sonrasında Oluşan Klinik Tablonun ve Prognozun Araştırılması: Erken Pandemi Deneyimi(Deneysel, Biyoteknolojik, Klinik ve Stratejik Sağlık Araştırmaları Derneği, 2021) Önder, Taylan; Alkan, Sevil; Doğan, Ebru; Şener, AlperAmaç: COVID-19 bulaşı açısından en riskli grup sağlık çalışanlarıdır. Bu çalışma ile temaslı sağlık çalışanlarının çalıştığı birim, KKE kullanım durumu, risk kategorisi, klinik tablo ve takipteki prognoz ile alakalı ilişkilerin ortaya konması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya hastanemizde 23 Mart 2020-1 Haziran 2020 tarihleri arasında COVID-19 vakası ile teması olan sağlık çalışanları dahil edildi. Çalışmaya dahil edilen sağlık çalışanları, çalıştığı ana birimlere göre 3 gruba ayrıldı ve değerlendirildi. Bunun yanında çalışmaya dahil edilen sağlık çalışanları, çalıştığı birimlerden bağımsız olarak KKE kullanım durumu ve risk kategorilerine göre de gruplara ayrıldı ve değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 42 sağlık çalışanı dahil edildi. Toplam olası vaka sayısı 10 (%23,8) olarak saptandı. 42 kişinin hiçbirinde SARS-CoV-2 PCR pozitifliği saptanmadı. Hiçbir olası vakada hastaneye yatış gereksinimi olmadığı ve hepsinin şifa ile takipten çıkarıldığı saptandı. Oransal olarak en fazla olası vaka yoğun bakım ünitesinde görüldü (%42,8). En yüksek oranda KKE olmadan temas ise acil serviste görüldü (%87,5). Tüm KKE’leri eksiksiz kullanan ve KKE kullanım durumuna göre riskli temaslı olarak değerlendirilmeyen 15 kişi (%35,7) mevcuttu; ancak KKE’lerin eksiksiz kullanılmasına rağmen bu 15 kişinin 4’ünde (%26,6) olası vaka saptandı. Sonuç: Hastanemiz gibi COVID-19 hastalarının bakımının yapıldığı merkezlerde KKE kullanımına yönelik uyumun artırılması için eğitimler verilmesi gerekmektedir. Bunun yanında sağlık çalışanlarının çalışma koşulları KKE kullanımına yönelik uyumu artıracak şekilde düzenlenmelidir. Bahsedilen konular ile alakalı ilişkilerin daha detaylı anlaşılması için daha çok sayıda sağlık çalışanının dahil edildiği çalışmalara ihtiyaç vardırÖğe Sars-CoV-2 Tedavisi Olarak Favipiravir Uygulanan Hastalarda Yan Etki Sıklığının Araştırılması(Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, 2021) Doğan, Ebru; Çeviker, Sevil Alkan; Vurucu, Servan; Şener, Alper; Yüksel, Buse; Gönlügür, Uğur; Şimşek, Tuncer; Ulusoy, Mehmet HakanAmaç: 2019 ve 2020 yılları için SARS-CoV-2 sansasyonel bir virus olmuştur. Maalesef henüz SARS-CoV-2’ye spesifik bir tedavi ajanı geliştirilememiştir. Favipiravir de SARS-CoV-2 tedavisinde deneysel olarak kullanılan antiviral ajanlardan biridir. Bu çalışmada hastanemizde kesin ve muhtemel COVID-19 tanısıyla yatan ve tedavisinin herhangi bir aşamasında favipiravir alan hastalarda görülen yan etkilerin sıklığının belirlenmesi ve bu sayede bilimsel literatüre katkıda bulunmayı amaçladık. Yöntemler: Çalışmamız retrospektif gözlemsel tipte bir çalışmadır. 23 Mart 2020 - 31 Mayıs 2020 tarihleri arasında hastanemizde yatarak tedavi gören kesin ve muhtemel COVID-19 olguları belirlendi ve başlangıç veya ikincil tedavi olarak favipiravir alanlar çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, laboratuvar tetkikleri ve gözlenen yan etkiler kaydedildi ve veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: Araştırmaya %37.3’ü (n=50) başlangıçta, diğerleri ikincil olarak favipiravir kullanan toplam 134 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 66.8±15.7 yıldı. Grubun %38.1’i (n=51) kadındı. Tüm grupta toplam 17 (%13) hastada yan etki tespit edildi. Tüm hastalarda hepatotoksisite, serum ürik asid artışı, nefrotoksisite, gastrointestinal yan etkiler, kardiyak yan etkiler sırasıyla %4.5, %4.5, %1.5, %1.5, %0.7 tespit edildi. Başlangıçta favipiravir başlanan ve daha sonradan favipiravir alan hastalar arasında yan etkiler açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Sonuçlar: Bazı sonuçlar favipiravirin kısa dönemde güvenilirliğini desteklemekle birlikte uzun dönem etkileri için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Özellikle hiperürisemi, QTc uzaması, gebelikte, laktasyon döneminde ve çocuklarda kullanımıyla ilgili çalışmalar yetersizdir. Favipiravir COVID-19 tedavisinde iyi bir alternatif olarak görünmekle birlikte güvenilirliği ile ilgili halen yeterli veri olmaması nedeniyle dikkatli kullanılmasında yarar vardır.Öğe Tularemia Outbreak in Western Part of Turkey; Revenge of ‘Mount Ida’(Türkiye Klinikleri, 2021) Alkan Çeviker, Sevil; Şener, Alper; Güçlü Kayta, Safiye Bilge; Eker, Esen; Önder, Taylan; Doğan, EbruObjective: Tularemia is a zoonotic disease. Sporadic cases and outbreaks occur in humans. Here, we report a waterborne outbreak, its clinical presentation, and the results of treatment. Material and Methods: An increase in the frequency of patients presenting with lymphadenopathy from the same region was detected. Patients with serological diagnosis of tularemia were included in the study between December 2018 and April 2019. This case series were evaluated as an outbreak, clinical and laboratory parameters, demographic characteristics, clinical forms of tularemia and laboratory findings such as immunoglobulin M antibody titer for F. tularemia, inflammatory markers (C-reactive protein, leukocytosis, erythrocyte sedimentation rate), choice of first antibiotic treatment, total duration of treatment, initial clinical/laboratory response day, relapse and reinfection ratios have been investigated. The bacteria was investigated from drinking water fountains by polymerase chain reaction (PCR) (16sRNA Nanobiz® F. tularemia). Results: Tularemia was diagnosed serologically in 35 patients. Distribution of clinical forms was glandular (21 cases-60%); ulceroglandular (11 cases-31.4%); oropharyngeal (2 cases-5.7%) and oculoglandular (1 case-2.8%), respectively. First serologic test positivity was 80%. Inflammatory markers such as C-reactive protein, leukocytes, erythrocyte sedimentation rate were high. Antibiotic choice for treatment was streptomycin in 19 cases (54.3%), ciprofloxacin in nine cases (25.7%), gentamicin in four cases (11.4%); doxycycline in three cases (8.6%) respectively. The common suspicious contact was the use of drinking water from street fountains. F.tularemia PCR (16sRNA) was positive in 35 of these fountains (35/80, 43.75%). Conclusion: Tularemia should always be considered in head and neck lymphandenopathies that do not heal or show late recovery. We should keep in mind tularemia in a water-borne outbreak, were high it is rare.Öğe Yoğun bakım ünitesinde alt solunum yolu örneklerinde acinetobacter baumannii üreyen hastalarda IL-8'in enfeksiyon ve kolonizasyon ayrımında tanı değeri(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2020) Doğan, Ebru; Şener, Alper; Demir, NesrinAmaç: Ventilatör ilişkili pnömoni (VİP), geniş spektrumlu antibiyotiklerin yaygın kullanıldığı, mortalitesi oldukça yüksek sağlık bakımı ilişkili enfeksiyonlardan biridir. Acinetobacter baumannii (A. baumannii) ise VİP'in en yaygın etkenlerindendir. VİP'de tanıya yönelik az sayıda ve nonspesifik test vardır. Kolonizasyon tanı esnasında sıklıkla kafa karışıklığına sebep olur. Bu çalışmada enfeksiyon-kolonizasyon ayrımı yaparken A.baumannii patogenezinde önemli olduğu düşünülen interleukin (IL-8)'in distal hava yollarındaki konsantrasyonunun tanı değerinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntemler: Çalışmamız prospektif metodolojik tipte bir çalışmadır. Hastanemizin Anestezi ve Reanimasyon YBÜ'de 01.05.2019 ve 31.03.2020 aralığında yatan ve endotrakeal aspirat (ETA) kültüründe A. baumannii üremesi tespit edilen 36 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalardan üremenin tespit edildiği gün ETA ve serum örneği alınarak santrifüj edilmiş ve üstte kalan kısım ayrılarak -80°C'de saklanmıştır. Hastaların demografik ve tıbbi verileri, klinisyen tarafından enfeksiyon mu yoksa kolonizasyon mu kabul edildikleri kaydedilmiştir. Çalışmanın sonunda enzyme linked immunosorbent assay (ELISA) yöntemiyle örneklerin IL-8 konsantrasyonları ölçülmüştür. Enfeksiyon ve kolonizasyon grubunda serum ve ETA IL-8 değerleri istatistiksel olarak kıyaslanmıştır. İstatistiksel anlamlılIk için p<0,05 kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 36 hastanın %38,9 (n=14)'u kadın, %61,1 (n=22)'i erkekti, yaş ortalamaları 71,1±11,7 yıldı. Hastaların %38,9 (n=14)'u kolonizasyon, %61,1(n=22)'i enfeksiyon olarak kabul edilmişti. İki grup kıyaslandığında ETA IL-8 konsantrasyonu enfeksiyon grubunda istatistiksel olarak anlamlı derece yüksek bulundu (p=0,002). Bununla beraber, serum IL-8 konsantrasyonu enfeksiyon grubunda daha yüksek olmasına ragmen istatistiksel olarak anlamsızdı (p=0,305). Sonuç: Serumdakinin aksine ETA veya BAL gibi distal hava yollarından alınan örneklerde IL-8 konsantrasyonu, A. baumannii'nin etken olduğu VİP şüpheli hastalarda enfeksiyonu kolonizasyondan ayırmada yol gösterici olabilir. Kültürden çok daha hızlı sonuç alınabilmesi önemli bir avantajdır. Elde edilen sonuçlar hipotezimizi desteklemekle birlikte, IL-8'in bir eşik değeri olmaması nedeniyle daha fazla çok merkezli, prospektif, çok aşamalı, biyobelirteç temelli çalışmaya ihtiyaç vardır.