Yazar "Dinç, Ayten" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 40 Yaş Üzeri Evli Kadınların Kontraseptif Tercihlerinin İncelenmesi(2018) Dinç, AytenAmaç: Epidemiyolojik araştırmalar, perimenopozal kontrasepsiyonun önemli tıbbi bir sorun olduğunu göstermiştir, çünkü perimenopoz dönemindeki kadınlar hala etkili kontrasepsiyona ihtiyaç duymaktadır. Çalışmanın amacı, 40 yaş üzeri Türk kadınlarının kontraseptif tercihlerini değerlendirmektir.Gereçler ve Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki araştırma, Çanakkale Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne bağlı 4 Aile Sağlığı Merkezi’nde, Şubat-Mayıs 2013 tarihleri arasında yapıldı. Araştırmanın örneklemini, Aile Sağlığı Merkezlerine muayene için başvuran, evli, 40-49 yaş arasında, menopoza girmemiş araştırmaya katılmayı kabul eden 386 kadın oluşturmuştur. Verilerin toplanmasında kadınların sosyo-demografik özellikleri, obstetrik ve jinekolojik öyküleri ve kontraseptif yöntem uygulamalarını içeren soruların yer aldığı anket formu kullanıldı. Veriler yüz yüze görüşme tekniği ile toplandı. İstatistiki analizlerde chi-square test, Fisher’s exact test ve logistic regression analizi kullanıldı.Bulgular: Araştırmada kadınların %58,3’ü modern, %28,7’si geleneksel kontrasepsiyon yöntemi kullanmakta, %13’ü ise gebelikten korunmamaktadır. En sık kullanılan modern kontrasepsiyon yöntemleri RİA (%68,8), tüp ligasyonu (%5,4), prezervatif (%21,9) ve hormonal yöntem (%4) idi. Kadınların modern kontraseptif yöntem kullanma tercihlerini orta öğretim mezunu olma, şehir merkezinde ikamet etme ve çalışıyor olma olumlu yönde etkilemektedir. Ayrıca tek çocuğa sahip olma modern kontraseptif yöntemi kullanma durumunu üç kat fazla artırmıştır.Sonuç: Bu çalışma 40 yaş üzeri kadınların yaklaşık yarısının modern AP yöntemi kullanmadığını göstermektedir. İleri yaş gebeliklerin getireceği sağlık riskleri göz önünde bulundurularak, sağlık uzmanlarının, perimenopozal kontrasepsiyon danışmanılığına daha fazla önem vermeleri gerekmektedir.Öğe 6-18 AY ARASI BEBEĞİ OLAN ANNELERİN EMZİRME VE ANNE SÜTÜNE İLİŞKİN GELENEKSEL UYGULAMALARI(Balıkesir Üniversitesi, 2015) Dinç, Ayten; Dombaz, İstek; Dinç, DursunAMAÇ: Bu çalışma 6-18 ay arası bebeği olan annelerin, emzirme ve anne sütüne ilişkin geleneksel uygulamalarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Tanımlayıcı tipteki çalışmanın evrenini Aralık 2012-Şubat 2013 tarihleri arasında Çanakkale ili, Ezine ilçesindeki bir Aile Sağlığı Merkezine kayıtlı 6-18 ay bebeği olan tüm anneler oluşturmuştur. Araştırmanın örneklemine, çalışmaya katılmayı kabul eden 212 anne alınmıştır. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formu aracılığıyla yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Veriler Ki-kare, yüzdelik ve aritmetik ortalama ile değerlendirilmiştir. BULGULAR: Yaş ortalaması 28.47±4.71 olan annelerin, %51.4’ü okur yazar/ilkokul mezunu, %82.5’i ev hanımı, %75.5’i orta gelirli ve %53.8’i kasabada ikamet etmektedir. Annelerin %85.4’ü ilk 6 ayda anne sütünün yeterli olduğunu düşünmektedir. Annelerin anne sütünü artırdığını düşündükleri besinler %58 sütlü tatlılar, %42 soğan/sarımsak, %16.6 bulgur, %16.5 kuru üzüm, %11.3 börülcedir. Sütü artırdığına inanılan içecekler %57.5 bitkisel çaylar, %50.5 su, %38.2 süttür. Anne sütünü artırmak için yapılan geleneksel uygulamalar ise %29.7 sık emzirme, %23.1 nazar boncuğu takma, %23.1 çok sıvı tüketmedir. Annelerin ortalama emzirme süresi 12.61±4.31 ay olup, %13.2’si ilk 6 ay içinde bebeklerini memeden ayırmıştır. Annelerin memeden ayırma yöntemleri incelendiğinde; biberonla ek besin vermek (%25.3), su ve meyve suyuyla oyalamak (%14), memeye salça sürmek (%10), saç koymak (%10), kara sürmek (%8.7), bebeği ayrı eve göndermek (%8.7) gibi geleneksel yöntemler uyguladıkları tespit edilmiştir. SONUÇ: Çalışmanın sonucunda, annelerin anne sütünü artırmak ve bebeklerini memeden ayırmak için geleneksel yöntemlere başvurdukları saptanmıştır. Ebe/hemşirelerin bu uygulamaları değerlendirmeleri ve eğitimde annelerin bireysel ve kültürel özelliklerini dikkate almaları önemli olacaktırÖğe AFET EĞİTİM MERKEZİNDE YAPILAN AFET EĞİTİMLERİNİN ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİN İNCELENMESİ(2021) Şahan, Can; Dinç, AytenBu araştırma, Bursa Afet Eğitim Merkezi’nde (BAEM) simülasyon öğretim yöntemi kullanılarak verilen afet ve depremden korunma eğitimlerinin ortaokul öğrencilerinin başarı düzeylerine ve bilgilerinin kalıcılığına etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 2017-2018 eğitim ve öğretim yılında Bursa il merkezindeki bir devlet okulunda 7. sınıfta okuyan 96 kişilik öğrenci grubuna uygulanmıştır. Araştırmada statik grup ön test-son test yarı deneysel desen kullanılmıştır. Çalışma grubundan iki şube deney (N=48) grubuna ve iki şube ise kontrol (N=48) grubuna seçilmiştir. Afet ve depremlerden korunma konuları deney grubuna simülasyon öğretim tekniği kullanılarak verilmiş, kontrol grubuna ise geleneksel (düz anlatım, gösterip yaptırma) öğretim yöntemiyle verilmiştir. Anket formu her iki gruba da eğitim öncesinde, eğitim sonrasında, eğitimden 2 hafta sonra ve eğitimden 2 ay sonra olmak üzere uygulanmıştır. Verilerin analizi için bağımlı ve bağımsız değişkenler için “t testi” analizi kullanılmıştır. Sonuç olarak simülasyon öğretim tekniğinin geleneksel öğretim yöntemine göre, öğrencilerin başarı düzeylerine ve bilgilerinin kalıcılığına etkisinin daha fazla olduğu saptanmıştır.Öğe DETERMINING ERGONOMIC RISKS AND HAZARDS IN DELIVERY ROOMS(Rating Academy, 2018) Dinç, Ayten; Aşkın, AyşinIt is seen that occupational accidents, occupational disease, and health problems occurring due to conditions of the work environment in the health sector gradually increase. In this sector, which is classified as very dangerous based on the workplace hazard classification, personnel encounter biological, physical, and chemical hazards and various occupational risks and hazards such as ergonomic, radiation, and psychosocial dangers in their work environments. One of the most important units in the hospital is the delivery room. Personnel working here may encounter several ergonomic problems caused by both work environments and the job. Standing for a long time, somatic pains such as waist, shoulder caused as aresult of movements while intervening in vaginal delivery, and factors such as ambient temperature, hygiene, infections etc., have great importance. Providing ergonomic working conditions is the most important condition to increase work productivity and effectiveness. Ergonomics aim to provide the adjustment of work according to humans by investigating the human characteristics and abilities. Therefore, good work environments will also increase occupational health and productivity. In this context, the purpose of this study is to determine the ergonomic risks and hazards in delivery rooms, as well as the measures to be taken.Öğe Gebelik Öncesi Döneme İlişkin Türkiye’deki Geleneksel Uygulamalar ve Hemşirelik Yaklaşımı(Ankara Bilim University, 2020) Dinç, Ayten; Ocaktan, ElifGeleneksel uygulamalar geleneklerde kökünü bulan ve kuşaktan kuşağa aktarılan yöntemlerdir. Geleneksel sağlık uygulamaları ise toplumun inanç, gelenek, değer ve kültürleri ile ilgili yaptıkları sağlığı etkileyen uygulamaları kapsar. Geleneksel uygulamalar dünyanın pek çok yerinde uygulanmakla birlikte gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha yaygındır. Kadınların doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası çeşitli geleneksel sağlık uygulamalarını kullandıkları görülmektedir. Gebelik öncesi döneme ilişkin geleneksel uygulamalar genellikle; infertilite tedavisi, genital yol enfeksiyonları ve gebelikte cinsiyet belirlemeye yöneliktir. Geleneksel uygulamaların bazıları sağlığa yararlı, iken, bazıları sağlığı zararlı olabilmektedir. Sağlık hizmet sunumunda toplumun kültürel yapısının bilinmesi çok önemlidir. Gebelik, doğum ve doğum sonu döneme ilişkin geleneksel uygulamaların bilinmesi bu dönemdeki ailelere sunulacak sağlık hizmetinde önceliklerin belirlenmesinde yardımcı olacaktır. Yanlış geleneksel uygulamaların, fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığa getirdiği zararların, hemşireler tarafından somut örneklerle gösterilerek bu uygulamaların değiştirilmesi kadınların sağlığının korunması açısından önemlidir. Bu derlemede gebelik öncesi dönemindeki geleneksel uygulamalar ve uygulamalara yönelik hemşirelik yaklaşımları güncel veriler ışığında tartışılacaktır [EN] Traditional practices are methods that are rooted in traditions and passed down from generation to generation. Traditional health practices, however, include practices that affect the health practices regarding the beliefs, traditions, values, and cultures of the society. While traditional practices are applied in many parts of the world, they are more common in underdeveloped and developing countries. It is observed that women use various traditional health practices before, during, and after birth. Traditional practices for the pre-pregnancy period are generally aimed at infertility treatment, genital tract infections, and gender determination during pregnancy. While certain traditional practices are good for health, some can be harmful. It is very important to know the cultural structure of society while providing health services. Acknowledging the traditional practices related to pregnancy, birth, and the postpartum period would support the families in this period to determine the priorities in the health service. It is important to protect the health of women through changing the practices by showing examples of harm caused by wrong traditional practices to the physical, mental, and social health with concrete examples by nurses. In this compilation study, traditional practices in the pre-pregnancy period and nursing approaches will be discussed in the light of current dataÖğe Hemşirelik Öğrencilerinin İletişim Beceri Düzeylerinin Belirlenmesi(Ankara Bilim University, 2018) Sögüt, Seda; Cangöl, Eda; Dinç, AytenÇalışma, hemşirelik öğrencilerinin iletişim beceri düzeylerinin belirlenmesi amacıyla planlandı. Bu çalışma tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Çalışmanın evrenini 2017- 2018 eğitim öğretim yılında Sağlık Yüksekokulu’nda öğrenim gören 2., 3. ve 4. sınıf öğrencileri n=450 oluşturdu. Araştırmanın örneklemini basit rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 252 öğrenci oluşturdu. Verilerin toplanmasında “İletişim Becerileri Ölçeği-Yetişkin Formu İBÖ-YF ” ve “Kişisel Bilgi Formu” kullanıldı. Veriler SPSS 24.0 istatistik programında değerlendirilip, verilerin analizinde frekans, yüzde, ortalama ve standart sapma, bağımsız örnekler İndependent samples t testi, Tek yönlü Oneway Anova testi ve LSD testleri kullanıldı. Sonuçlar p [EN] The study was planned to determine the level of communication skills of nursing students. This study is a descriptive type of research. The universe of the study consisted of 2nd, 3rd and 4th grade students n = 450 in the School of Health at the 2017-2018 academic year. A simple random sampling method was used in the sample of the research. The sample consisted of 252 students. "Communication Skills Scale" and "Personal Information Form" were used to collect the data. Data were analyzed in SPSS 24.0 statistical program. Frequency, percentage, mean and standard deviation, independent samples t test, one way Oneway Anova test and LSD tests were used in the analysis of data. The results were evaluated at pÖğe İnfertilitenin cinsel yaşam üzerine etkisinin incelenmesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2013-05) Çoban, Tuba Kırço; Dinç, Ayten[No Abstract Available]Öğe İnfertilitenin Cinsel Yaşam Üzerine Etkisinin İncelenmesi(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2013) Çoban, Tuba Kırço; Dinç, AytenBu araştırma, infertilite nedeni ile başvuran çiftlerde infertilitenin cinsel yaşam üzerine etkilerini incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak gerçekleştirildi. Araştırma Ocak-Nisan 2009 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin tüp bebek ünitesinde gerçekleştirildi. Araştırmanın örneklemini; infertilite tanısı almış, en az 6 aylık infertilite tedavi öyküleri olan, evli, en az ilkokul mezunu, anamnezlerinde hayatı tehdit edecek kronik bir hastalık öyküsü olmayan, infertilite tedavisinden önce psikiyatrik bir tanı almamış, çalışmaya katılma konusunda gönüllü, toplam 150 çift oluşturmuştur. Veriler, farklı literatürlerden yararlanılarak hazırlanan görüşme formu, Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ACYÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile toplanmıştır. Çalışmaya alınan kadınların yaş ortalaması 30.85±5.02 (min:20-max:43), erkeklerin yaş ortalaması ise 33.82±5.49 (min:23-max:55) olarak saptanmış, ortalama evlilik süreleri 6.64±4.33 (min:1-max:21) yıl olarak bulunmuştur. Kadınların ortalama ACYÖ puanı 13.20±3.96 (min:5-max:24), erkeklerin puanı 9.28±2.97 (min:5-max:17), kadınların ortalama BDÖ puanı 9.93±6.45(min:0-max:33), erkeklerin puanı 6.97±6.54 (min:0-max:40) olarak saptanmıştır. Kadınların %77’sinin, erkeklerin %23’ünün cinsel işlev bozukluğu sorunu yaşadıkları saptanmış ve infertil çiftler arasında cinsel işlev bozukluğu varlığı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0.000). Depresyon durumu bakımından da kadınların erkeklere göre daha fazla depresyona girdikleri saptanmış ve aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0.042). Bu çalışmada infertil kadınların erkeklere oranla daha fazla cinsel işlev bozukluğu sorunu yaşadıkları ve daha fazla depresif belirti gösterdikleri saptanmıştırÖğe INVESTİGATİON OF THE EFFECT OF DİSASTER TRAİNİNG İN THE DİSASTER TRAİNİNG CENTERS ON SECONDARY SCHOOL STUDENTS(Burdur Mehmet Akif Ersoy University, 2021) Şahan, Can; Dinç, AytenThe study was implemented for the purpose of examining the effect of disaster and earthquake prevention educations given by using simulation teaching method in Bursa Disaster Education Center on the success level and the permanence of their knowledge of middle school students. The study was applied to a group of 96 students studying in the 7th grade in a public school in the city center of Bursa in the 2017-2018 academic year. In the study, the experimental method, static group pre test-post test experimental design was used. Two branches from the study group were selected to the experimental (N=48) group and two branches to the control (N=48) group. The experimental group was given education through the simulator, while the control group was given education through the traditional method (lecture and demonstration). The achievement test form was applied to both groups before and after the education, 2 weeks after the education and 2 months after the education. For the analysis of the data, "t test" analysis was used for dependent and independent variables. As a result of the study, it has been determined that simulation technique has more effect on students' success levels and permanence of information than traditional method [TR] Bu araştırma, Bursa Afet Eğitim Merkezi’nde simülasyon öğretim yöntemi kullanılarak verilen afet ve deprem eğitimlerinin ortaokul öğrencilerinin başarı düzeyine ve bilgilerinin kalıcılığına etkisini incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırma 2017-2018 öğretim yılında Bursa il merkezindeki bir devlet okulunda 7. sınıfta okuyan 96 öğrenci üzerinde uygulanmıştır. Araştırmada yarı deneysel yöntem, ön test-son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Çalışma grubundan iki şube deney grubuna ve iki şube kontrol grubuna seçilmiştir. Deney grubuna simülatör aracılığıyla eğitim verilmiş, kontrol grubuna ise geleneksel yöntemle verilmiştir. Başarı testi formu her iki gruba da eğitim öncesinde, eğitim sonrasında, 2 hafta sonra ve 2 ay sonra olmak üzere uygulanmıştır Verilerin analizi için bağımlı ve bağımsız değişkenler için “t testi” analizi kullanılmıştır. Sonuç olarak simülasyon tekniğinin geleneksel yönteme göre, öğrencilerin başarı düzeylerine ve bilgilerinin kalıcılığına etkisinin daha fazla olduğu saptanmıştır.Öğe Knowledge and Attitudes of Faculty of Health Sciences Students towards Hematopoietic Stem Cell Donation(Tehran University of Medical Sciences, 2024) Çiçek, Ramazan; Dinç, AytenBackground: Hematopoietic stem cell transplantation is a life-saving treatment method for numerous diseases. This study aims to determine the knowledge and attitudes of Faculty of Health Sciences students in a university towards hematopoietic stem cell donation and descriptive cross-sectional design. Materials and Methods: The study participants consisted of students studying at the Faculty of Health Sciences of a university in western Turkey. A total of 345 students were available to complete a survey. The data were collected online through the Google Form. Data were analyzed using the SPSS 25 program (IBM Corp.; Armonk, NY, USA). Moreover, the Chi-square test, independent samples t-test, and one-way ANOVA were used in this study. Results: 25.2% were registered at "The Turkish Stem Cell Coordination Center", and 89.1% of the unregistered ones wanted to be a stem cell donor. The university students had a moderate level of knowledge about stem cell donation. While the participants were more knowledgeable about stem cell collection with the peripheral method, they had poor knowledge of stem cell collection methods from the bone marrow and stem cell donation processes. There was a significant correlation between the students' level of knowledge about hematopoietic stem cell donation and their university year, occupation, age, graduate school, and parents' educational level (p<0.05). Conclusion: In this study, it was found that the university students had insufficient knowledge on hematopoietic stem cell donation and their intention to donate stem cells was high. Holding training sessions, seminars, and conferences for university students as future health professionals to raise their awareness of stem cell donation is recommended. The fact that new-generation health professionals are sensitive and educated about stem cell donation can contribute to increasing stem cell donations in society. © 2024 Tehran University of Medical Sciences.Öğe Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin bilgisayar ve internet kullanımına yönelik tutumları: ÇOMÜ Biga MYO örneği(Ankara Bilim University, 2017) Dinç, Ayten; Aşkın, AyşinGünümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızla gelişmesi doğrultusunda internet ve bilgisayarlar birçok alanda kullanılmaya başlanmış ve insanlığın vazgeçilmez teknolojisi olmuştur. Her alanda yaygın olarak kullanılan bu teknolojinin, eğitim öğretim faaliyetlerinde etkili kullanılabilmesi öğrencilerin internet ve bilgisayar kullanımına ilişkin tutumlarına bağlıdır. Bu çalışmada, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Biga Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin bilgisayar ve internet kullanımına yönelik tutumları araştırılmıştır. Verilerin toplanmasında anket formu ve “Bilgisayar ve İnternet Kullanımına Yönelik Tutum Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre, MYO öğrencilerinin bilgisayar ve internet kullanımına yönelik olumlu tutuma sahip oldukları bulunmuştur. Kız öğrenciler ve 2. sınıf öğrenciler bilgisayar ve internet kullanımına yönelik daha olumlu tutum göstermektedir. 5 yıl ve üzeri bilgisayar ve internet kullananların bilgisayar kullanımına ilişkin tutum ortalamaları daha yüksektir. Cep telefonunda interneti olan öğrenciler, internet kullanımına yönelik daha olumlu tutuma sahiptirler [EN] Today, in the direction of the rapid development of information and communication technologies, internet and computers started to be used in many areas and have become an indispensable technology for humanity. Effective usage of this technology, which is used widely in every field, in educational activities depends on the students’ attitudes towards internet and computer use. In this study, attitudes of students, studying at Canakkale Onsekiz Mart University Biga Vocational School, towards computer and internet use were examined. A questionnaire and “Computer and Internet Attitude Scale” were used to collect the data. According to the results of the study, it was found that vocational school students had positive attitudes towards computer and internet use. Female students and 2nd year students exhibited more positive attitude towards computer and internet use. Attitude mean scores of those, who were using computer and internet for 5 years and above, towards computer use were higher. The students, who had internet in their cell phones, had more positive attitude towards internet use.Öğe Premenopoz ve Menopozal Dönemdeki Kadınlarda Üriner İnkontinans Görülme Sıklığı ve Risk Faktörlerinin İncelenmesi(2019) Dinç, Ayten; Özer, Nazlı EmelBu çalışma premenopoz ve menopozal dönemdekikadınlarda üriner inkontinans (Üİ) görülme sıklığı verisk faktörlerinin incelenmesi amacı ile yapıldı.Tanımlayıcı tipteki çalışma, Şubat 2016- Mayıs 2017tarihleri arasında, Çanakkale’de, 40-64 yaşları arası400 (200 premenopoz, 200 menopozal dönemdeki)kadın üzerinde gerçekleştirildi. Veri toplama aracıolarak; kadınların sosyo-demografik özellikleri,obstetrik ve jinekolojik öyküsü, genel sağlık durumuve alışkanlıkları, Üİ semptomlarını sorgulayan anketformu kullanıldı. Üİ varlığı ve sınıflaması UluslararasıKontinans Derneği’nin tanımlamasına göre yapıldı.İstatistiksel analizler için ki-kare testi ve logisticregresyon analizi kullanıldı. Çalışmada premenopozdönemdeki kadınlarda Üİ prevalansı %9 iken,menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda %50 olupgenel prevalans %29,6 olarak bulundu. Üİ riskfaktörleri lojistik regresyon ile incelendiğinde; 50-64yaş grubu (OR=3,676, %95 GA:1,9-7,06), BKİ 30 ?olması (OR=25,47, %95 GA 2,6-24,4), Diyabetmellitus (OR=8,06, %95 GA 3,6-17,7), 4 ve üzerivajinal doğum (OR=7,28, %95 GA 1,67-31,6), anneveya kız kardeşinde Üİ olması (OR=2,44, %95 GA1,24-4,78), konstipasyon (OR=3,48, %95 GA 1,68-7,22) risk faktörü olarak saptandı. Bu çalışmada Üİ’ınmenopozal dönemdeki kadınlar arasında önemli birsağlık sorunu olduğu saptanmıştır.Öğe Sağlık Çalışanlarının İş Sağlığı Önlemlerine Yönelik Görüşlerinin İncelenmesi; Çanakkale’de Bir Kamu Hastanesi Örneği(2018) Dinç, Ayten; Aşkın, AyşinGiriş: Topluma sağlık hizmeti sunmayı amaç edinmiş sağlık personeli hizmetin özelliğinden kaynaklanan nedenlerden dolayı mesleki risklere ve iş kazalarına maruz kalmaktadır. Amaç: Sağlık çalışanlarının iş sağlığına yönelik kişisel koruyucu önlemler konusunda görüşlerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tipte olup Çanakkale ilinde bir ilçe devlet hastanesinde yapılmıştır. Araştırmaya Kasım-Aralık 2014 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 150 sağlık çalışanı dahil edilmiştir. Veriler literatür bilgilerine göre hazırlanmış anket formu ile yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 20 paket programında frekans dağılım, ortalama ki kare (?2) ile analiz edilmiştir. Bulgular: Sağlık çalışanlarının %38,7’si hemşire, % 22’si ebe, %20,7’si sağlık teknisyeni, % 18,7’si yardımcı sağlık personelidir. Katılımcıların %72’si kadın, % 28’i erkektir. Katılımcıların yaş ortalamaları 37,2±6,04 olup, %53,3’ü ön lisans mezunudur. Meslekte çalışma yılı ortalama 15,2±6,5, kurumda çalışma yılı 8,01±5,41’dır. Çalışanların %67,3’ü çalışan sağlığı konusunda oryantasyon eğitimi almıştır. Sağlık çalışanlarının %98,7’sı Hepatit Markerleri (HbsAg, AntiHbs, AntiHcv), %93,3’ü AntiHIV baktırmıştı. Kliniklerde kişisel koruyucu donanım malzemeleri olarak büyük çoğunluğu eldiven, el antiseptiği, koruyucu gözlük, maske, kesici delici atık kutusu kullanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Sağlık çalışanlarının %45,9’u çalıştıkları sağlık kuruluşunda karşılaşabilecekleri riskler konusunda endişeli olup, bu risklerin %46,3’ü biyolojik, %43,3’ü fiziksel, %26,9’u ergonomik, %23,9’u kimyasal, %16,4’ü psikososyal risklerdir. Rutin sağlık taraması testlerini %58,5’i kendi sağlıklarını önemsedikleri için, %31,7’si ilgili birim istediği için yaptırdığını belirtmiştir. Sonuç: Sağlık çalışanlarının yaklaşık yarısı sağlık kuruluşunda karşılaşabilecekleri risklerden dolayı endişelidir ve en fazla biyolojik risklere karşı endişe yaşamaktadırlar. Sağlık çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda hizmet içi eğitimler verilmelidir.Öğe Sağlık çalışanlarının iş sağlığına yönelik kişisel koruyucu önlemler konusunda görüşlerinin incelenmesi; Çanakkale’de bir Kamu Hastanesi örneği(Düzce Üniversitesi, 2018) Dinç, Ayten; Aşkın, AyşinGiriş: Topluma sağlık hizmeti sunmayı amaç edinmiş sağlık personeli hizmetin özelliğinden kaynaklanan nedenlerden dolayı mesleki risklere ve iş kazalarına maruz kalmaktadır. Amaç: Sağlık çalışanlarının iş sağlığına yönelik kişisel koruyucu önlemler konusunda görüşlerinin incelenmesi amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tipte olup Çanakkale ilinde bir ilçe devlet hastanesinde yapılmıştır. Araştırmaya Kasım-Aralık 2014 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 150 sağlık çalışanı dahil edilmiştir. Veriler literatür bilgilerine göre hazırlanmış anket formu ile yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 20 paket programında frekans dağılım, ortalama ki kare (χ2) ile analiz edilmiştir. Bulgular: Sağlık çalışanlarının %38,7’si hemşire, % 22’si ebe, %20,7’si sağlık teknisyeni, % 18,7’si yardımcı sağlık personelidir. Katılımcıların %72’si kadın, % 28’i erkektir. Katılımcıların yaş ortalamaları 37,2±6,04 olup, %53,3’ü ön lisans mezunudur. Meslekte çalışma yılı ortalama 15,2±6,5, kurumda çalışma yılı 8,01±5,41’dır. Çalışanların %67,3’ü çalışan sağlığı konusunda oryantasyon eğitimi almıştır. Sağlık çalışanlarının %98,7’sı Hepatit Markerleri (HbsAg, AntiHbs, AntiHcv), %93,3’ü AntiHIV baktırmıştı. Kliniklerde kişisel koruyucu donanım malzemeleri olarak büyük çoğunluğu eldiven, el antiseptiği, koruyucu gözlük, maske, kesici delici atık kutusu kullanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Sağlık çalışanlarının %45,9’u çalıştıkları sağlık kuruluşunda karşılaşabilecekleri riskler konusunda endişeli olup, bu risklerin %46,3’ü biyolojik, %43,3’ü fiziksel, %26,9’u ergonomik, %23,9’u kimyasal, %16,4’ü psikososyal risklerdir. Rutin sağlık taraması testlerini %58,5’i kendi sağlıklarını önemsedikleri için, %31,7’si ilgili birim istediği için yaptırdığını belirtmiştir. Sonuç: Sağlık çalışanlarının yaklaşık yarısı sağlık kuruluşunda karşılaşabilecekleri risklerden dolayı endişelidir. Ancak kişisel koruyucu önlemler konusunda yeterli bilgi düzeyinde olmadıkları saptanmıştır. Sağlık çalışanlarına iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda hizmet içi eğitimler verilmelidir [EN] Objective: This study was designed to examine the opinions of healthcare professionals on personal protective measures regarding occupational health. Method: The descriptive study was conducted at a district public hospital in the province of Canakkale. 150 healthcare professionals who accepted to participate in the study between November-December 2014 were included in the study. The data were collected by using face-to-face interview technique via a questionnaire prepared based on the literature information. The acquired data were analyzed by frequency distribution, mean and chi square (χ2) in the SPSS 20 packaged software. Results: 38.7% of healthcare professionals were nurses, 22% were midwives, 20.7% were health technicians, and 18.7% were auxiliary healthcare professionals. 72% of the participants were women and 28% were men. They had an average age of 37.2±6.04 and 53.3% of them had associate degree. Their average working period were respectively 15.2±6.5 years in the profession and 8.01±5.41 years in the institution. 67.3% of the professionals received orientation training on employee health. When examining the examinations conducted at the start of employment; 98.7% of healthcare professionals had their Hepatitis Markers (HbsAg, AntiHbs, AntiHcv) examined and 93.3% had AntiHIV examined. A great majority of them stated the necessity of using gloves, hand antiseptic, protective glasses, masks, and sharp bins as personal protective equipment in the clinics. 45.9% of healthcare professionals were anxious about the risks they could encounter at healthcare organization. They reported these risks as; biological (46.3%), physical (43.3%), ergonomic (26.9%), chemical (23.9%) and psychosocial (16.4%). 58.5% indicated that they had routine health screening tests as they cared about their health and 31.7% due to the request of the relevant unit. Conclusion: Almost half of healthcare professionals were anxious about the risks that they could encounter at healthcare organizations. However, it was determined that they did not have sufficient knowledge about personal protective measures. In-service trainings on occupational health and safety services should be provided to healthcare professionals.Öğe Sağlık Çalışanlarının Örgütsel Etik İklim Algısı(Dünya Kongre, 2022) Özer, Merve; Dinç, AytenAmaç: Bu çalışma sağlık çalışanlarının örgütsel etik iklim algısını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Metod: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki bu araştırma 1 Mart 2019- 23 Mart 2019 tarihleri arasında Gooogle formlar aracılığıyla uygulanmıştır. Çalışmanın evrenini Türkiye’de farklı sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanları, örneklemini ise araştırmaya katılmayı kabul eden 445 kişi oluşturmuştur. Veriler Kişisel Bilgi Formu ve Örgütsel Etik İklim (ÖEİ) ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin analizinde; sayı, yüzde, Mann Whitney U testi ve Kruskall Wallis H testleri kullanılmıştır. Bulgular: Yaş ortalaması 31,9 ± 8,1 olan katılımcıların %75,3’ü kadın, %24,7’si erkek ve %54,4’ü lisans mezunudur. Mesleklerine göre; %24,7’si acil tıp teknisyeni/paramedik, %15,7’si ebe ve %59,6’sı ise hemşire/sağlık memurudur. Katılımcıların %57,7’si 0-5 yıl arası çalışmaktadır. Katılımcıların ÖEİ ölçeği toplam puan ortalaması 118,5 ± 23,7 (Min 40-Max 179) olarak bulunmuştur. Alt boyut ortalamaları sırasıyla; ilkeli etik iklim 40,3±8,2 (Min 14-Max 60), egoist etik iklim 40,0±7,8 (Min 12-Max 60), yardımseverlik etik iklim, 38,2±10,8 (Min 12-Max 60), olarak dağılım gösterdiği bulunmuştur. Sağlık çalışanlarının örgütsel etik iklim algısı üzerine sosyodemografik özelliklerden; yaş, eğitim durumu, medeni durum, meslekte çalışma süresinin etkili olduğu bulunmuştur (p<0,05). Sonuç: Sağlık çalışanlarının etik iklim algılarının ortalamanın üzerinde olduğu saptanmıştır. Sağlık çalışanlarının örgütsel etik iklim algılarına etki eden faktörlerin belirlenerek, olumlu bir algı ortamı için sağlık kuruluşlarının uygun stratejiler belirlemesi gerekmektedirÖğe SAVAŞ VE GÖÇÜN KADIN SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ(Derya SEMİZ ÇELİK, 2020) Atalay, Ezgi; Dinç, AytenGöç sosyal, kültürel ve fiziksel olarak toplumu ve bireylerin hayatını önemli derecede etkilerken aynı zamanda sağlık ve sağlık değişkenleri üzerine de ciddi etkileri olan bir olgudur. Yaşam ve konaklama koşullarının elverişsizliği, maddi olanaksızlıklar ve sağlık güvencelerinin olmaması, farklı bir ülkede bulunma neticesinde dil engeli gibi nedenlerle göç, mültecilerin sağlığını değişik boyutlarıyla etkilemektedir. Sağlık üzerine oluşan bu etki özellikle de kadın mültecilerin toplumsal statüleri ve geleneksel rolleri nedeni ile onları daha fazla etkilemekte ve dezavantajlı kılmaktadır. Literatürde göçmen kadınların doğumlarının düşük ve ölü doğum şeklinde sonuçlanması başta olmak üzere birçok obstetrik ve jinekolojik sorun yaşadığı ortaya koyulmuştur. Bunun yanı sıra savaş ve göç ortamında kadınlar her türlü şiddete maruz kalabilmektedirler. Aynı zamanda erken yaştaki evlilikler ve yaşanan gebeliklerle birlikte gebelikten korunma konusundaki yetersizlikler kadınların yaşadıkları istismar ve sağlık sorunlarını artırmaktadır. Mülteci kadınların, aile içindeki yerleri itibariyle sağlık hizmetinden yararlanırken kendi başına hareket edememekte ve hizmeti alacağı kuruma ulaşmada problemlerle karşılaştıkları ve hizmete ulaşmada yetersiz kaldıkları da bilinen bir gerçektirÖğe Simülasyon Öğretim Yönteminin Ortaokul Öğrencilerinin Afetlere Karşı Hazırlık Durumlarına Etkisi(Eskisehir Technical University, 2021) Şahan, Can; Dinç, AytenBu araştırma, simülasyon öğretim yöntemi kullanılarak verilen afet ve deprem eğitimlerinin ortaokul öğrencilerinin afetlere karşı hazırlık durumlarına etkisinin incelenmesi amacıyla yapılmış deneysel bir çalışmadır. Araştırmanın evrenini Bursa il merkezindeki ortaokullarda okuyan 7. sınıf öğrencileri, örneklemini ise Bursa Fevzi Çakmak Ortaokulu 7. sınıfta okuyan öğrenciler oluşturmaktadır. Çalışmanın deney (N=48), kontrol (N=48) grupları basit seçkisiz örnekleme yöntemi ile seçilmiştir. Araştırma sürecinde deney grubu öğrencilerine Afet Eğitim Merkezi’nde (BAEM) bulunan simülasyonlar aracılığıyla, kontrol grubuna ise okulda geleneksel yöntemle (düz anlatım, gösterip yaptırma) afetler ve depremden korunma yolları eğitimi verilmiştir. Her iki gruba da eğitim öncesi ön test ve eğitimden 2 ay sonra son test uygulanmıştır. Verilerin analizi için SPSS-22 (Statistical Package for the Social Sciences) paket programı kullanılmıştır. Hazırlık düzeyleri karşılaştırılırken bağımlı değişkenler için McNemar testi, bağımsız değişkenler için ise Ki-Kare analizi yapılmıştır. Araştırma bulgularına göre, deney grubu öğrencilerin eğitim sonrasında afet planı hazırlama, afet ve acil durum çantası hazırlama ve buluşma noktası belirleme konularında daha hazırlıklı oldukları ancak, kontrol grubunda bu bakımdan herhangi bir değişiklik olmadığı saptanmıştır. Sonuç olarak simülasyon öğretim yönteminin afetlere hazırlık eğitimlerinde oldukça etkin olduğu saptanmıştır. Afetlere dirençli bir toplum olmak için bu tür eğitimlere okullarda daha fazla yer verilmesi, afet eğitim merkezlerinin daha etkin kullanılması önerilebilirÖğe Stress Urinary Incontinence during Pregnancy in Primigravidae and Their Quality of Life(Cem TIRINK, 2022) Alkan, Gizem Bora; Dinç, AytenThis research was performed to determine the risk factors causing stress urinary incontinence (SUI) and its effect on quality of life during pregnancy in primigravidae. The study is a cross-sectional study conducted with 324 primigravidae who were followed up in the antenatal outpatient clinics. Incontinence quality of life scale (I-QoL) questionnaire exploring the risk factors for SUI was used as the principle data collection tool. The prevalence of SUI during pregnancy was 38.6% (125/324). Multivariate analysis; maternal UI (OR = 2.9, 95% CI:1.5-5.5), sister having UI (OR = 5.6, 95% CI:1.5-20), gestational DM (OR = 3.3, 95% CI:1.2-8.6), pre-pregnancy BMI (OR = 1.08, 95% CI:1.0-1.1), smoking (OR = 4.3, 95% CI:1.8-10.2), constipation (often) (OR = 6.2, 95% CI:2.2-17) were determined as risk factors for SUI. It was determined that SUI during pregnancy affects the quality of life of women slightly. According to the results of this study, SUI is a common condition during pregnancy in primigravida. The findings will increase the awareness of healthcare professionals about SUI and contribute to the design of programs for the prevention of urinary incontinence during antenatal period.Öğe The research on the ethical attitudes of UMKE staff during disaster: Example of South Marmara(Gümüşhane Üniversitesi, 2020) Gökkaya, Emrah; Dinç, AytenThe aim of this study is to investigate the ethical attitudes of UMKE (Turkish National Medical Rescue Team) personnel, during natural disasters. This research is based on the descriptive survey model. A staff survey with 201 participants located in the South Marmara Region, between August 2016 and 2017. The data were obtained by using face-to-face interview techniques with the survey.According to the findings of the study, the ethical training or course taking of UMKE personnel; a meaningful relationship was found between the institutions, occupations, education status, age and service periods. UMKE personnel sometimes need help to solve the ethical problems. As the service period increases, the level of need for help in solving ethical problems decreases at the same rate. It was found that most of the participants affected the efficiency of the ethical contradictions during the disaster and they needed more ethical training. In addition, it was determined that the employees did not take into account the ethical obligations included in the disaster service provision.In the study, it has been found that UMKE personnel often remain in an ethical dilemma in disaster situations. Participants were found to remain in ethical dilemmas in cases of disasters transport, various interventions by relatives in the disaster, CPR practice and hospital coordination. UMKE personnel should be provided with in-service training related to ethical approach and ethical dilemmas during disasterÖğe UMKE Çalışanlarının Afet Durumunda Etik Yaklaşımlarının İncelenmesi: Güney Marmara Örneği(2020) Gökkaya, Emrah; Dinç, AytenBu araştırmanın amacı, UMKE çalışanlarının afetdurumundaki etik yaklaşımlarının incelenmesidir.Araştırma tanımlayıcı nitelikte olup, Ağustos 2016-Ağustos 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.Araştırmanın evrenini Güney Marmara Bölgesindeçalışan 264 UMKE personeli, örneklemini çalışmayıkabul eden 201 UMKE çalışanı oluşturmuştur. Verileryüz yüze görüşme yöntemiyle, anket formu iletoplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde, frekans,yüzde, ki-kare testi kullanılmıştır.Araştırmada UMKE çalışanlarının %44’ü etikikilem ile sürekli karşılaştıklarını, %64’ü etikikilemden dolayı verimliliklerinin etkilendiğinibelirtmiştir. UMKE çalışanlarını afet sırasında etikikilemde bırakan uygulamalar; afetzedeyi transportdurumu (%33,8), afetzede yakınları (%26,9), KPR(kardiyopulmoner resüsitasyon) uygulamasına kararverme (%22,9), hastane koordinasyon eksikliğidir(%16,4). KPR’a karar verirken en fazla aileyeaçıklamada zorlanmaktadırlar. UMKE çalışanlarının%30,3’ü her zaman, %62’si bazen karşılaştıkları etikproblemlerin çözümü için yardıma ihtiyaç duymakta,%62,3’ü meslektaşlarından bu konuda yardımalmaktadır. UMKE çalışanlarının afet hizmetisunumunda; %20,4’ünün zarar vermeme, %23,9’ununyararlı olma, %17,9’unun adalet, %19,9’unun özerklik,%17,9’unun mahremiyet yükümlülüğünü dikkatealmadıkları saptanmıştır. Katılımcıların %66,2’sinindaha fazla etik eğitim alma gereksinimi duyduklarıbelirtilmiştir.UMKE çalışanlarına afet durumlarında etikyaklaşım ve etik ikilemlerin çözümü ile daha fazlahizmet içi eğitimler verilmelidir.