Yazar "Bilgili, Alper" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Afet Yönetimindeki Paradoks: 2020 Ege Denizi Depremi(2022) Bilgili, Alper; Aktaş, Gaye SanatcıKamu yönetimi anlayışında yaşanan paradigma değişimi, afet yönetiminde de birtakım değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Bürokratik uzmanlık gerektiren komuta kontrol esaslı merkeziyetçi ve bürokratik afet yönetimi anlayışı yerine yetki ve sorumlulukların yukarıdan aşağıya kurgulanmadığı çok aktörlü ve dayanışmacı afet yönetimi anlayışı ağırlık kazanmıştır. Bu kapsamda, “Afet yönetimi politikalarında merkeziyetçi/bürokratik afet yönetimi ile çok aktörlü/dayanışmacı afet yönetimi modellerinden hangisinin ağırlıklı olarak uygulandığının belirlenmesi” araştırmanın problemi olarak belirlenmiş olup bu kapsamda, “afet yönetimine ilişkin karar verme yetkisi ve uygulama sorumluğu merkezi hükümet, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasında nasıl paylaştırılmaktadır?” sorusuna cevap aranmıştır. Araştırma, 2020 yılında yeryüzünde meydana gelen depremler arasında en ölümcül deprem olarak kayıtlara geçen 2020 Ege Denizi Depreminin nitel ve karma yöntemlerin analizinde kullanılan MAXQDA Analytics Pro 20 programıyla içerik analizi şeklinde incelenmesini kapsamaktadır. Araştırmada kullanılan veriler; merkezi yönetim kapsamında İzmir Valiliği ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın, yerel yönetimler kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Seferihisar Belediyesi’nin sivil toplum kuruluşlarının kapsamında ise AKUT ve İHH İnsanı Yardım Vakfı’nın resmi Twitter hesaplarına ait 30-31 Ekim ve 1 Kasım 2020 tarihindeki paylaşımları içermektedir. Araştırmada sonuç olarak, çok aktörlü / dayanışmacı afet yönetimi yaklaşımının politika belgelerinde yer aldığı ancak afet anında yetki ve sorumluluğun ağırlıklı olarak merkezi yönetimin kontrolünde yürütüldüğü sonucuna varılmıştır.Öğe BELEDİYELERİN ÇEVRESEL YÖNETİŞİM ALGISI: ÇANAKKALE BELEDİYESİ ÖRNEĞİ(2021) Sancak, Emine; Bilgili, AlperÇevre, günümüzde sadece devletler tarafından değil aynı zamanda\rözel sektör ve sivil toplumun da katılımıyla bütüncül bir biçimde ve ortak akıl\rçerçevesinde ele alınması gereken bir konu haline gelmiştir. Yönetişim, yönetim\rsüreçlerine devletlerin yanında sivil toplum ve özel sektör gibi hükümet dışı\raktörlerin de katılımını gerektiren yapı veya düzen olarak adlandırılmaktadır.\rÇevresel yönetişim ise çevresel konulara ilişkin alınacak karar ve oluşturulacak\rpolitika süreçlerinde tüm aktörlerin etkin bir biçimde katılımını gerektiren bir\runsur olarak ön plana çıkmaktadır. Türk Kamu Yönetimi’nde 2000’li yıllarda\r“Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı” ile gündeme gelen reform çalışmaları\rbaşta yerel yönetimler olmak üzere birçok alanda değişiklik meydana getirmiştir.\rBu kapsamda yerel düzeyde yönetişimin güçlendirilmesi amacıyla katılımcılığı,\rşeffaflığı ve etkinliği sağlamak adına değişikler yapılmıştır. 1997 yılında başlatılan\rYerel Gündem 21 Programı ve 2005 yılında 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nda\ryer alan Kent Konseyleri yerel düzeyde yönetişim çalışmaları olarak karşımıza\rçıkmaktadır. Dolayısıyla bu araştırmanın problemini; “Yönetişim süreciyle beraber\rkatılımcı yönetim anlayışına uyum sağlamaya çalışan belediyeler bu anlayışı çevre\ryönetimi süreçlerine yansıtabilmiş midir?” sorusu oluşturmuştur. Çalışma nitel\raraştırma yöntemine göre tasarlanmış ve yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği\rkullanılarak elde edilen veriler MAXQDA Analytics Pro 2020 programı kullanılarak\riçerik analizine tabi tutulmuştur. Bu kapsamda yapılan analiz sonucunda\r“Katılımcıların yönetişim kavramına dair bilgi düzeyinin düşük olduğu tespit\redilmiş, ancak Çanakkale Belediyesi çevre yönetimi süreçlerine katılımcı yönetim\ranlayışını yansıtabilmiştir.” sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Çevre Teknolojisi Patentleri ve Yenilenebilir Enerjinin Ekolojik Ayak İzi Üzerindeki Etkilerine İlişkin Ampirik Bir Çalışma(2022) Aktaş, Gaye Sanatcı; Bilgili, AlperKüresel bir kriz olan iklim değişikliği ile mücadelede çevresel sürdürülebilirliğin ölçülebilir kılınması önemlidir. Bu hususta başta tüm dünyada olmak üzere bölgesel, ulusal, yerel, kurum ve birey ölçeğinde niceliksel göstergeler sunan ekolojik ayak izi hesaplamalarına ciddi görevler düşmektedir. Bu doğrultuda araştırmanın problemi, “çevre teknolojileriyle ilgili alınan patentler ve yenilenebilir enerji alanında yaşanan ilerlemelerin kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranının (büyüklüğünün) azaltılmasına katkı sunmakta mıdır?” şeklinde belirlenmiştir. Araştırmanın amacı ise, dünya nüfusunun %60’ını, küresel gayrisafi yurtiçi hasılanın %80’ini ve küresel ihracatın %75’ini oluşturan G-20 üyesi ülkelerin 1994-2017 yılları aralığında kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranları arasında anlamlı bir farklılık olup olmadığının sınamasının yanı sıra çevre teknolojisi patentleri ve yenilenebilir enerji yüzdelerinin kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranı üzerindeki etkisinin istatistiksel değerlendirmesini sunabilmektir. Araştırmada belirlenen amaçlara ulaşılabilmesi için veri setleri, sosyal bilimler alanında sıklıkla tercih edilen IBM SPSS Statistics (Versiyon 24) paket programı ile istatistiksel analize tabi tutulmuştur. Normal dağılıma sahip olmayan veri setine non-parametric testlerden Kruskal-Wallis Tek Yönlü Varyans Analizi, Friedman Testi ve Spearman Testleri uygulanmıştır. Uygulanan testler sonucunda ilk olarak, kişi başına düşen ekolojik ayak izi miktarının ortalama değerinin 1994 ve 2017 yılları aralığında birbirine yakın değerler aldığı görülmüştür. İkinci olarak, G-20 üyesi ülkelerin kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranlarının birbirinden farklı olduğu anlaşılmakla birlikte en fazla kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranına sahip ülkelerin ABD, Kanada, Avustralya, Birleşik Krallık ve Güney Kore olduğu görülmüştür. Üçüncü olarak, çevre teknolojileriyle ilgili alınan patentlerin kişi başına düşen ekolojik ayak izi oranları üzerinde nötr bir etkiye sahip olduğu sonucuna varılırken yenilenebilir enerji alanında yaşanan minimum düzeydeki bir artışın dahi ekolojik ayak izi miktarının azalmasında olumlu düzeyde katkı sağladığı neticesine varılmaktadır.Öğe Engelsiz Kent Olma Yolunda Covid-19 Engeli(2022) Orhan, Gözde; Bilgili, AlperYapılan araştırmalarda 2050 yılına kadar kentte yaşayanların oranlarının %68 olacağı tahmin edilmektedir. Bu oranın %15’inin ise engelli vatandaşların oluşturacağı düşünülmektedir. Engelsiz kent ile amaç kentin hiçbir yerinde kısıtlama olmadan her bölgeye erişilebilirliği sağlamaktır. 2019 yılı sonunda başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını kentlerin bir kez daha toplumu bütünleştirici oluşturulmuş engelsiz kentlerin oluşturulmasının önemini göstermiştir. Ayrıca diğer insanların aksine sosyalleşmeye daha fazla ihtiyaç duyan engelliler için bu süreç daha da karmaşık yaşanmaktadır. Bu doğrultuda araştırmanın problemi, Covid-19 salgını süresince engellilere yönelik yapılan faaliyetlerin neler olduğunun ortaya konması şeklinde belirlenmiştir. Araştırmanın amacı, Covid-19 salgını süresince engellilerin kentli haklarını kullanıp kullanamadığının belirlenmesi ve bu süreçten nasıl etkilendiklerini değerlendirmektir. Araştırmanın kapsamına Türkiye’deki tüm kentler ve engelliler girmekle birlikte yaşanan salgın nedeniyle araştırma araştırmacının yaşamış olduğu Ankara ili ile sınırlandırılmıştır. Bu doğrultuda farklı engel gruplarına sahip 20 kişi ile kartopu örneklem tekniği kullanılarak görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma nitel araştırma desenlerinden fenomonolojik araştırma şeklinde tasarlanmıştır. Veriler görüşme yöntemiyle toplanmış ve içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Analizlerde, MAXQDA Analytics Pro 20 kullanılmıştır.Öğe İlköğretim Ders Kitaplarında Kentlilik Bilinci(2022) Bilgili, Alper; Hırlak, FatmaBireyin kente yerleşmesi ile doğrudan kentli olması ya da kentlilik bilincine sahip olduğu anlamına gelmemektedir. Öncelikle kentlilik bilincinin\riçinde barındırdığı aidiyet duygusu, ortak sorunlara getirdiği bakış açısı, kenti oluşturan bireylerin farklılıklarını karşılıklı olarak anlama, fark\retme ve bunu çeşitlilik olarak algılaması hususunda önemli bir durum teşkil etmektedir. Bu bağlamda, kentte yaşayanların ortak bir dil\rgeliştirmesi noktasında özel bir anlam ifade etmektedir. 2050’li yıllara gelindiğinde kente yaşayanların oranın %68 olacağı tahmin edilmekte\rve kente yaşayan insanlarda kentlilik bilincinin oluşması daha da elzem hale gelmektedir. Kentlilik bilincinin oluşturulması için en önemli araç\rise eğitimdir. Bu bağlamda araştırmanın problemi “kentlilik bilincinin oluşturulmasında ilkokul ders kitaplarının rolün nedir?” şeklinde\rbelirlenmiştir. Araştırmanın amacı, kentlilik bilincinin ilkokul kitaplarında hangi boyutlarla yer aldığının belirlenmesi ve ilkokul kitaplarının,\rçocukların kentlilik bilincine yönelik algılarına ne ölçüde etki ettiğini değerlendirmektir. Çalışmanın kapsamına Millî Eğitim Bakanlığı\rtarafından hazırlanmış ilkokul düzeyindeki Türkçe, Hayat Bilgisi ve Sosyal Bilgiler dersleri kitapları girmektedir. Ayrıca bulguları desteklemek\ramacıyla ilkokul düzeyinde olan 20 kişi ile görüşme sağlanmıştır. Araştırma nitel araştırma desenlerinden örnek olay araştırması şeklinde\rtasarlanmıştır. Veriler belge incelemesi ve görüşme yöntemleriyle toplanmıştır. 7 tema/kategori ve 16 kod/kavram altında organize edilen\rveriler içerik analizi tekniğiyle çözümlenmiştir. Analizlerde, MAXQDA Analytics Pro 20 (20.2.2 demo sürümü) kullanılmıştır. Sonuç olarak ders\rkitaplarında çevre bilinci, ortak yaşama bilincinin oluşması ve kültürel ve tarihsel değerlerin farkındalığı konularına daha çok ağrılık verildiği\rgörülmüştür. Katılımcılar ise kamusal alan, çevre bilinci, kültürel ve tarihsel değerlerin farkındalığı konularına daha çok ağırlık verdiği tespit\redilmiştir. Ders kitaplarında kamusal alana ilişkin konular fazla yer kaplamazken, katılımcıların kamusal alana ilişkin farkındalıklarının daha\rfazla olduğu görülmektedirÖğe Kentsel Yoksulluk Bağlamında Çocuk Olgusu ve Türkiye’de Sokaklarda Çalışan Çocuklar(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2022) Bilgili, AlperYoksulluk insanlık tarihi boyunca önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle 1980’li yıllardan sonra dünya genelinde yaşanan ekonomik dönüşümler zenginle yoksul arasındaki farkı daha fazla artırmıştır. Bunun sonucunda, dünya genelinde yoksulluğun boyutu artmıştır. Türkiye’de kırda yaşanan işsizlik nedeniyle özellikle 1950’li yıllardan sonra kentlere göç hareketleri başladığı görülmektedir. Bu göçler başlangıçta kentlerdeki sanayinin iş gücü ihtiyacını karşılayan ve göç edenlere refah sağlayan olumlu etkiler yaratmıştır. Ancak zamanla, kentlerin alt yapı, konut, sağlık hizmetleri ve iş imkanları hızla büyüyen kentleşme ve nüfus baskını kaldıramamıştır. Bu durum, kırdaki yoksulluk sorununun kentlerde de yaygınlaşmasına neden olmuştur. Kent yoksulluğu, yoksul aileleri düşük ücretli ve kayıt dışı işlerde çalışmaya zorlamaktadır. Kentlerdeki yoksulluğun sonucu olarak ekonomik sıkıntılar çeken aileler için çocuklarını çalıştırmak önemli bir yoksullukla mücadele yöntemi haline gelmiştir. Yoksul ailelerin çocukları kentlerde küçük atölyelerde kayıt dışı olarak çalışmakta veya sokaklarda seyyar satıcılık çöp toplayıcılığı gibi işler yapmaktadır. Özellikle büyük şehirlerde sokaklarda çalışan çocukların sayısı hızla artmaktadır. Bu çalışmanın temel amacı sokaklarda çalışan çocuklara ve bu çocukları yaşadıkları sorunlara dikkat çekmektir. Bu amaç doğrultusunda sokaklarda çalışan çocuklar üzerine yapılmış çalışmalardan yararlanarak Türkiye’de sokakta çalışan çocukların mevcut durumu ve yaşadıkları sorunlar ortaya konulmuştur.Öğe TÜRKİYE’DE ÇEVRECİ TUTUM VE DAVRANIŞLAR ARASINDAKİ TUTARSIZLIK SORUNUNUN CİTTASLOW ÜYELİĞİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EKSENİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ(2023) Arslan, Fatih; Bilgili, AlperEkolojik krizlerin temelinde, insanın kendisinin de bir parçası olduğu doğaya karşı araçsal değer atfetmesi ve etik bir sorumluluk geliştirememesi yer almaktadır. Bu çalışma, insanların öznel çıkarları ve doğanın korunması arasında yaşadıkları etik ikilemin tutarsızlık sorununa yol açtığı ve bunun da ekolojik krize çözüm üretme çabalarını olumsuz etkilediği temel varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayım ekseninde; bireylerin çevresel tutumları ve davranışları ile bunların karşılıklı ilişkileri, Türkiye’de Karadeniz Bölgesinde yer alan biri ekolojik söyleme sahip Cittaslow (yavaş şehir) üyesi, diğeri üye olmayan iki kentte bir anket yardımıyla karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. Çalışma, çevre yanlısı tutum ve davranışlar arasında tutarsızlık sorunu olup olmadığını açıklayabilmenin yanında, tutarsızlık problemi (varsa) açısından Cittaslow üyeliğinin herhangi bir farklılık yaratıp yaratmadığını açıklamayı amaçlamaktadır. Araştırma iki kentte, farklı demografik özelliklere (yaş, cinsiyet, eğitim, meslek, gelir durumu) sahip toplam 500 katılımcı ile 2022 yılı Ağustos ve Eylül aylarında gerçekleştirilmiştir. Verilerin elde edilmesinde, Yeni Ekolojik Paradigma (NEP) Ölçeği ve Genel Ekolojik Davranış Ölçeğinden faydalanılarak oluşturulmuş bir anket formu kullanılmıştır. Analizler IBM SPSS Statistics 25 programında gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçları, Perşembe ve Tirebolu’da çevresel tutum ve davranışlar arasında düşük de olsa tutarsızlığın varlığını kanıtlamıştır. Ancak, Cittaslow üyeliği nedeniyle Perşembe’de tutarsızlığın daha düşük olacağı varsayımı desteklenmemiştir. Yeni Ekolojik Paradigma (NEP), çok güçlü olmasa bile her iki kentte de onaylanmış fakat ekolojik kaygı düzeyinin Tirebolu’da daha yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca, doğa merkezli dünya görüşü, insan merkezlilik karşısında her iki kentte de daha yüksek destek bulmuştur. Çevre koruma derneklerine üyelik ve maddi desteğin, her iki kentte de oldukça zayıf olduğu saptanmıştır. Çalışma gerek ekolojik kaygı düzeyi açısından gerekse tutarsızlık sorununun varlığı açısından, Cittaslow üyesi kentlerin diğer kentlere göre pozitif bir farklılığa sahip olmadığını göstermiştir.Öğe Türkiye’de İklim Değişikliğiyle Mücadele Araçları: Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı(2023) Erdem, Asime Dilara; Bilgili, AlperSanayi Devriminden bu yana giderek ısınan, nüfus olarak kalabalıklaşan ve yoğun nüfusu doyurabilmek için kaynakları tükenen dünyamızın sorunlarından birisi de iklim değişikliğidir. Sanayi Devrimiyle başlayan süreç, dünyanın kaynaklarını sömürürken aynı zamanda dünyanın iklimini de olumsuz etkilemiş ve sera gazları nedeniyle yerküre ısınmaya başlamıştır. Bu durum iklim değişikliğine ve buna bağlı olarak birçok olumsuz durum yaratmaktadır. Küreselleşmenin de etkisiyle dünyanın küçük bir köye dönüştüğü fikri genel kabul görmüş ve bu durum iklim değişikliğinin küresel bir sorun olduğunun kabul edilmesine ve iklim değişikliği ile topyekûn ama aynı zamanda yerel düzeyde mücadele edilmesini gündeme getirmiştir. İklim değişikliğiyle mücadele kapsamında yerelde yapılacak her şeyin kartopu tekniğiyle büyüyerek dünya için olumlu sonuç vereceğine olan inanç artmaktadır. Bu kapsamda akıllı kent uygulamalarıyla da iklim krizi ile mücadele etmeye çalışılmaktadır. İklim kriziyle mücadele hem değişimin gidişatını azaltma anlamı taşırken hem de iklim krizleri sebebiyle yaşanan doğal afetlerden akıllı kent uygulamalarıyla kentte yaşayan insanların daha az etkilenmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda çalışmada T.C Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı incelenecek ve iklim değişikliğiyle mücadele için de katkı sağlayacak stratejiler ile eylemlere değinilecektir. Çalışma iklim değişikliğiyle mücadeleye akıllı kentler açısından baktığı ve bu kapsamda 2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı’na odaklandığı için literatüre katkı sağlamaktadır. 2023 yılının sonuna kadar Plan’da belirlenen eylemlerin gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğinin ölçülememesi ise çalışmanın geliştirilebilir yönü olarak belirlenmiştir.Öğe Üniversite-sanayi işbirliğinde teknoparklar: Bursa Ulutek Teknoloji Geliştirme Bölgesi örneği(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2008) Bilgili, Alper; Palabıyık, HamitBu çalışmanın amacı; Türkiye'de üniversite-sanayi işbirliği kapsamında teknoparkların mevcut durumlarını Bursa'da faaliyette bulunan ULUTEK teknoloji geliştirme bölgesi örneğinde incelemektir.Bu amaca ulaşmak için yerli ve yabancı literatür taranmış ilgili kaynaklardan çalışmanın teorik altyapısı oluşturulmuştur. Araştırmada öncelikle kalkınma ve ilişkili kavramlar açıklanmış, özellikle yerel kalkınmada önemli bir yeri olduğu düşünülen teknoparkların üzerinde durulmuş ve Dünya'daki ve Türkiye'deki örnekleri incelenmiştir.Araştırmanın uygulama kısmı için ULUTEK'te faaliyette bulunan 10 firmanın tepe yöneticileri ile mülakat yapılmış, mülakattan çıkan sonuçlar SPSS 15.0 istatistiksel programında değerlendirilmiş ve bulgular kısmında grafikler halinde sunulmuştur.Araştırma sonucunda; Üniversite-sanayi işbirliğinin beklenen düzeyde gerçekleşmediği, firmaların beklentilerinin büyük oranda karşılanmasına rağmen çeşitli sorunlar yaşadıkları ve teknoparktaki firmaların üniversitenin ve teknoparkın kendilerine sağladıkları olanaklardan yeterli düzeyde yararlanamadıkları sonuçlarına ulaşılmıştır.Öğe Yerel yönetimlerde “ortak alanlar trajedisi” kavramı: Şanlıurfa büyükşehir belediyesi örneği(2024) Ulugöl, Sedat; Bilgili, AlperBu çalışma Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin herkesin serbestçe girip yararlanabildiği ve kullanıcılar tarafından tüketiminin engellenemediği ortak alanların korunmasına yönelik aldığı-almaya çalıştığı önlemlerin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmada nitel araştırma desenlerinden vaka/durum araştırması (case study) kullanılmıştır. Çalışmanın örneklem grubunu Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nde karar vermeye yetkili üst düzey yöneticiler oluşturmaktadır. Araştırma kapsamında Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’ndeki üst düzey yöneticilerle görüşmeler yapılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler MAXQDA nitel veri analizi programında analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin ortak alanları korunma noktasında çok büyük ölçüde belediye personellerinden yararlandığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bir taraftan Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin ortak alanların korunması için caydırıcı net önlemleri almadığı vurgusu yapılırken, diğer taraftan da adabı muaşeret kurallarının eskiye oranla günümüzde önemini yitirmesi ortak alanların tahrip edilme nedeni olarak görülmektedir.