dc.contributor.advisor | Beyazit, Fatma | |
dc.contributor.author | Koçyiğit Yılmaz, Deniz | |
dc.date.accessioned | 2023-12-11T20:03:28Z | |
dc.date.available | 2023-12-11T20:03:28Z | |
dc.date.issued | 2023 | |
dc.identifier.uri | https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=nLNfCsWgUluh5T2iyudShpQ3iE-zlks2Y76hDcl3-3rHvJ2OnGaQaHYCdZ_4o2UT | |
dc.identifier.uri | https://hdl.handle.net/20.500.12428/5218 | |
dc.description.abstract | Giriş ve Amaç: Hipertansiyon gebelikte en sık görülen bir hastalıktır ve maternal –fetal mortalite ve morbiditenin önde gelen nedenleri arasındadır. Preeklampsi, kronik hipertansiyon, gestasyonel hipertansiyon, kronik hipertansiyon üzerine bindirilmiş preeklampsi, eklampsi olmak üzere beş gruba ayrılmaktadır. Preeklampsi 20. gebelik haftasından sonra ortaya çıkan yeni gözlenen hipertansiyon ile birlikte sıklıkla yeni başlayan proteinüri eşlik eden bir gebelik hastalığıdır. Birçok faktör patofizyoloji ve patogenezde rol almaktadır. Maternal ve fetal morbidite ve mortalite riskini artırdığı için zamanında tanı ve uygun tedavi esastır. Bu çalışmanın amacı, üçüncü basamak bir merkez olan kliniğimizde tansiyon yüksekliği nedeniyle takip ettiğimiz ve doğumlarını gerçekleştirdiğimiz gebeler ve yenidoğanlarına ait çeşitli demografik ve laboratuvar parametrelerini kullanarak birbirleri ile olan ilişkilerini hizmet sunduğumuz popülasyon üzerinde tanımlayarak literatüre sunmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza, Ocak 2011- Ocak 2021 tarihleri arasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği'nde doğumu gerçekleşen 241 gebe dahil edildi. Olgular retrospektif olarak hastane elektronik bilgi yönetim sisteminden (MİA-MED) taranarak elde edildi. Literatüre uygun şekilde dahil edilmesi planlanmış tanı grubundaki olgular 'preeklampsi, eklampsi, gestasyonel hipertansiyon, ve kronik hipertansiyon' başlıkları altında ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Olguların obstetrik öyküleri, demografik özellikleri, laboratuvar parametreleri tanı grupları arasında karşılaştırma yapıldı. İstatistiksel analizler için SPSS Windows version 23.0 (Statistical Package for the Social Sciences, IBM Corporation, Chicago, United States) paket programı kullanıldı ve p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen 241 gebenin dağılımı: 169 (%70,1) olgu preeklampsi, 34 (%14,1) olgu gestasyonel hipertansiyon, 30 (%12,4) olgu kronik hipertansiyon, 8 (%3,3) olgu ise eklampsidir. Popülasyonun yaş ortalaması 30,31 ±5,85 yıldır. Olgulara eşlik eden hastalıklar arasında en sık endokrinolojik hastalıklar ikinci sıklıkta ise gestasyonel diyabet bulunmaktadır. Gebelerin iv ortalama doğum haftası ise 36,33 ±2,69 haftadır. Bununla beraber 102 (%42,6) infant düşük doğum ağırlığında (<2500), 10 infant ise makrozomik izlendi. Yenidoğan cinsiyetleri arasında anlamlı bir oran farkı izlenmedi. Gestasyonel hipertansiyon ve preeklampsi tanı grubunda mevcut gebeliği ilk gebelik olan hastaların diğer tanı gruplarına göre oranı istatistiksel olarak anlamlı yükseklikte iken kronik hipertansiyon ve eklampsi için tam tersi tespit edildi. Preeklamptik gebelerin orta preterm dönemde doğum yapma oranları diğer tanılara göre anlamlı derecede yüksekken, gestasyonel hipertansiyonlu kadınların ise miyadında doğum yapma sıklığı istatistiksel olarak anlamlı izlendi. Ayrıca plasenta dekolmanı eklampsi grubunda daha yüksek sıklıkta görüldü. Laboratuvar parametreleri açısından ise ortalama lökosit değerleri (103 /uL) preeklamptik kadınlar ile eklamptik kadınların benzer, kronik hipertansiyonlu kadınlardan ise anlamlı düzeyde düşük izlenmiştir. Preeklampsi tanılı kadınların yenidoğanlarında düşük 5.dk APGAR skoru gözlenme oranının (%28,6) diğer tanılara kıyasla anlamlı düzeyde yüksek olduğu tespit edildi. Rh uyuşmazlığı ile preeklampsi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Sonuç: Gebelik çeşitli nöroendokrinolojik ve patofizyolojik süreçlerin kompleks halinde etkileşim gösterdiği kadın yaşam döngüsünde yer alan bir süreçtir. Elde ettiğimiz sonuçların büyük bir kısmı güncel literatür ile uyumlu iken, birtakım sonuçlarımız ile literatüre bu konular hakkında ilk defa veri kazandırır nitelikteydi. Preeklampsi maternal, fetal mortalite ve morbiditenin en önemli sebeplerinden biridir. Ancak tanının erken konması, risk faktörü olanları ve tanı alan gebelerin düzenli antenatal takibi, tanı konduğunda takiplerin ve doğumun mümkünse 3. Basamak yetişkin ve yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan bir yerde olması bu morbidite ve mortalite oranını düşürebilir. | en_US |
dc.description.abstract | Introduction and Objective: Hypertension is the most common disorder during pregnancy and is among one of the leading causes of maternal-fetal mortality and morbidity. It is categorized into five groups: preeclampsia, chronic hypertension, gestational hypertension, preeclampsia superimposed on chronic hypertension, and eclampsia. Preeclampsia is a pregnancy disorder characterized by new-onset hypertension occurring after the 20th week of gestation, often accompanied by newly observed proteinuria. Various factors play a role in its pathophysiology and pathogenesis. Early diagnosis and appropriate treatment are essential due to the increased risk of maternal and fetal morbidity and mortality. The purpose of this study is to describe the relationships between various demographic and laboratory parameters of pregnant women and their newborns with hypertension, whom we have been monitoring and delivering at our tertiary center, and present them in the literature. Materials and Methods: The study included 241 pregnant women who gave birth at the Department of Obstetrics and Gynecology of Çanakkale Onsekiz Mart University Health Practice and Research Hospital between January 2011 and January 2021. The cases were obtained retrospectively by scanning the hospital's electronic information management system (MIA-MED). The cases in the planned diagnostic group, including preeclampsia, eclampsia, gestational hypertension, and chronic hypertension, were evaluated separately. The obstetric histories, demographic characteristics, and laboratory parameters of the cases were compared among the diagnostic groups. Statistical analysis was performed using SPSS Windows version 23.0 (Statistical Package for the Social Sciences, IBM Corporation, Chicago, United States), and p < 0.05 was considered statistically significant. Results: The distribution of the 241 included pregnant women is as follows: 169 (%70.1) cases of preeclampsia, 34 (%14.1) cases of gestational hypertension, 30 (%12.4) cases of chronic hypertension, and 8 (%3.3) cases of eclampsia. The mean age of the population was 30.31 ± 5.85 years. Among the vi accompanying diseases, endocrine disorders were the most common, followed by gestational diabetes. The average gestational age at birth was 36.33 ± 2.69 weeks. Additionally, 102 (%42.6) infants were born with low birth weight (<2500 g), and 10 infants were found to be macrosomic. There was no significant difference in the sex distribution of the newborns. The rate of primigravida was statistically significantly higher in the gestational hypertension and preeclampsia diagnostic groups compared to the other diagnostic groups, whereas the opposite was observed for chronic hypertension and eclampsia. The rate of mid-term birth in preeclamptic women was significantly higher than in other diagnoses, while the frequency of term births was statistically significant in women with gestational hypertension. Furthermore, placental abruption was more frequently observed in the eclampsia group. Regarding laboratory parameters, mean leukocyte counts (103 /µL) were similar between preeclamptic and eclamptic women, but significantly lower than those of women with chronic hypertension. The rate of low 5-minute APGAR score in newborns of women with preeclampsia (%28.6) was significantly higher than in other diagnostic groups. There was no significant relationship between Rh incompatibility and preeclampsia. Conclusion: Pregnancy is a complex process involving various neuroendocrinological and pathophysiological processes throughout a woman's life cycle. Most of our findings are consistent with current literature, while some results contribute novel data to the literature on these issues. Preeclampsia is a major cause of maternal and fetal mortality and morbidity. However, early diagnosis, regular antenatal follow-up of those with risk factors, and ideally delivering and monitoring in a tertiary care center with adult and neonatal intensive care units can reduce these rates of morbidity and mortality. | en_US |
dc.language.iso | tur | en_US |
dc.publisher | Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi | en_US |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/openAccess | en_US |
dc.subject | preeklampsi, gestasyonel hipertansiyon, eklampsi, kronik hipertansiyon | en_US |
dc.subject | preeclampsia, gestational hypertension, eclampsia, chronic hypertension. | en_US |
dc.subject | Kadın Hastalıkları ve Doğum | en_US |
dc.subject | Obstetrics and Gynecology | en_US |
dc.title | Kliniğimizde preeklampsi-gestasyonel hipertansiyon-eklampsi-kronik hipertansiyon tanısı ile takip ve tedavi edilen hastaların antenatal ve postnatal sonuçlarınretrospektif değerlendirilmesi | en_US |
dc.type | specialistThesis | en_US |
dc.department | ÇOMÜ, Enstitüler, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı | en_US |
dc.identifier.startpage | 1 | en_US |
dc.identifier.endpage | 109 | en_US |
dc.institutionauthor | Yılmaz, Deniz Koçyiğit | |
dc.relation.publicationcategory | Tez | en_US |
dc.identifier.yoktezid | 828741 | en_US |